Cem öğretmen hikâyeyi 2008 yılında bize anlattığında, Trabzonspor şampiyon olup kupayı kaldırdığı hafta tekrar yayımlayacağımıza dair söz vermiştim.
Yazılarımızı takip edenler hikâyeyi hatırlayacaktır, zira daha önce yayımlamıştık.
Hep birlikte bir kez daha okuyup hem de Gökhan’ı yad edelim hem de Trabzonspor şampiyon olduğunun müjdesini verelim!
**
Haziran ayında İstanbul’da yaşayanların yüzüne çarpan sıcak hava kimsenin hoşuna gitmiyordu ama Trabzonspor’daki gelişmeleri ziyaretine gelenlerden öğrenen 14 yaşındaki Gökhan Uzun’un aldığı duyumlar hoşuna gidiyor, içini tatlı bir hava sarıyordu…
**
Trabzonlu-Trabzonsporlu Gökhan, yakalandığı amansız hastalığın pençesinden kurtuluşun kolay olmayacağını, Allah’tan umut kesilmeyeceğini bildiğinden şansını sonuna kadar denemek için Cerrahpaşa’da tedavi görüyordu.
Hastalığı herkesi kahretmişti, ancak Gökhan’ı hastalığından çok canından çok sevdiği Trabzonspor’un şampiyonluğunu görememesi üzüyordu…
Trabzonsporluların şampiyonluk kutlaması nesilden nesile anlatılacak, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun’un aşk hikayeleri gibi!
**
Karadeniz’in doğusu, Trabzon sahili daha doğrusu böyle bir coşkuya, sevince, eğlenceye ilk defa şahit olmuştur!
Takalar, maviye çalışan denizde balık avında değil; Avcı’nın takımının şampiyonluğunu kutladı, meşalelerden çıkan dumanların rengi bordo ve mavi…
Deniz, Trabzonsporlular eğlensin, tadını çıkarsın diye sütliman; karıncalar denizin kıyısından su içti!
Rüzgâr günlük izinde; yapraklar kıpırdamadı çünkü!
**
Güneş, önünü kapatan karabulutların arasından zaman zaman izledi Trabzonsporluların bayramını!
Okuyucu, taraftar, sevdiği takımı yönetenlere, teknik ekibe, futbolculara ve yazarlara not verir. Aynı zamanda duygu ve düşüncelerini paylaşır okuyucu, iletmemizi rica eder.
Ee bu ana dek hep biz yazdık sizler okudunuz, bugün de Trabzonsporlu Cemil Topçu’dan gelen e-maili sizlerle paylaşmak istedik. Buyurun birlikte okuyalım Sn. Topçu’nun yazdıklarını…
**
Sevgili yönetim,
Dünyada elbette zor işler vardır, sıralamada bilmem kaçıncı sıradadır Trabzonspor’u yönetmek, işi gücü bırakıp aile başta olmak üzere birçok şeyi ihmal etmektir.
Sizler gösterdiğiniz sabır ve azimle biriken yaraları sardınız! Tarihimizde, gönlümüzde en nadide yeri edindiniz, sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır…
**
Sevgili Abdullah Avcı ve ekibi,
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim; Trabzon’da galip gelmişken, maçın hemen başında şans kapıyı kırıp öne geçmişken, çok kötü oynayarak, mücadele etmeden kupaya veda etmek şampiyon Trabzonspor’a hiç ama hiç yakışmadı!
**
Uğurcan başta olmak üzere tribünlerden Trabzonsporlu oyunculara atılan yabancı cisimler için de birkaç kelam etmek gerekirse; hoş olmadı, hiç ama hiç yakışmadı!
Elçiye zeval olmaz. Karşılaşma sonrası arayan Trabzonsporlu dostlar sitem etti:
“Biz Kayserisporlu kardeşlerimizi başımızın üstünde yeriniz var diyerek bağrımıza basmıştık, en iyi şekilde ağırlamıştık…’
Telefonla arayan dostlarımıza, birkaç kişinin yaptığı hareketin camiaya mal edilmemesi gerektiğini söyledik.
**
Hataysporlu oyuncuların şampiyon Trabzonspor’u alkışlamaları çok güzel ve de her statta görmesini arzu ettiğimiz hareketler; hak edenin hakkını alkışlayarak teslim etmek!
Dostluk, jübile maçı havasında oynanan karşılaşmanın 1-1 bittiğini bakmayın, Hataysporlu Munır’ın, Bakasetas’ın penaltısı olmak üzere o kadar çok pozisyona imza attı ki…
Penaltı demişken, ligde şampiyon oluyorsunuz fakat takım içinde penaltı şampiyonu çıkaramayabiliyorsunuz!
Hatayspor, şampiyondan bir puan almışsa; kalecileri Munir ve Trabzonspor defansının bilhassa son dakikalarda yaptığı akıl almaz hatalar sayesindedir. Bordo-mavililerin yediği gol inanılır gibi değil, alan ve adam savunmasını icat eden futbol adamlarının kemikleri sızlamıştır!
Bu kadar çok hata yapsanız, bu kadar basit golü halı sahada amir, memur arasında oynanan maçlarda yeseniz, amir memura haritadan yer seçtirir!
Laf aramızda böyle bir golü yemek yakışmadı şampiyona.
Ligler sona erdi, takım şampiyon oldu, bu maçın üzerinde çok fazla durmaya gerek yok, oyuncular uzun bir yolculuktan çıktı diyebilirsiniz,
Trabzonspor zor günler geçirdiğinde yemeden, içmeden kesilen, gözüne uyku girmeyen, bahse konu Trabzonspor olunca hiçbir şeyden ‘ödün’ vermeyen ‘Trabzonspor üst kimliğimizdir’ diyen renktaşım…
Trabzonspor mağlup olduğunda sevdiğini kaybetmişçesine morali bozulan, başı öne eğik gezen, kimseyle konuşmayan, kimseye gülmeyen, ameliyattan çıktığında bile ilk cümlesi ‘Trabzonspor’ olan kardeşim…
Bazen televizyonun kumandasını kıran, evin duvarlarını yumruklayan, bazen aile bireylerinin, bazen arkadaşlarının kalbini kıran, kumandanın yenisini almadan kalbini kırdıklarından ‘özür’ dileyip gönlünü alan, asabi olduğu kadar merhametli olan arkadaşım!
Trabzonspor galip geldiğinde bakkala, kasaba, bankaya olan borcunu ve sağlığını değil, Trabzonspor’u dert edinen ‘Trabzonspor’un şampiyonluğunu görmeden ölürsem gözlerim açık gider!’ diyerek ilan eden, gazeteleri spor sayfalarından okumaya başlayan büyüklerim, küçüklerim…
Çocuklarının,
Trabzonsporlular o anı iple çekiyorlar; şu ya da bu hafta diyerek matematiğin son sözü söylemesini bekliyorlar.
O anlamda gün sayanlar, yolları arşınlayanlar... Şafak sayıp şampiyonluk aşkıyla yanıp tutuşanlar, karınca gibi çalışıyorlar. Hemen hepsi, ikamet ettikleri yerlerde bayrak asmakla görevliler!
Yolları arşınlayanları Trabzonspor’un gittiği her yerde görebilirsiniz. Deplasman yasağı olmasaydı ne havalimanlarına ne yollara ne de statlara sığarlardı. Her ne kadar bazıları, “Trabzonspor’un her yerde denildiği kadar taraftarı yok” demiş olsa da...
Yeri gelmişken; işine gelmeyeni duymazdan, görmezden gelenler, matematik ‘buraya kadarmış’ deyip kutlamalar başladığında, bordo-mavililerin nerelerde ikamet ettiklerini ve ne kadar büyük bir aile olduklarını daha net göreceklerdir!
Maça dönecek olursak...
Rüzgâr gibi, ön alan baskısıyla, iki takım oyuncuları maça ısınamadan, tekrarlanan penaltıyla başladı Avcı’nın öğrencileri. Peres’in attığı penaltıda en çok da Abdülkadir, derin bir “oh!” bir çekmiştir.
17&rs
İki hafta önce Gaziantep FK-Trabzonspor maçında, Ertuğrul’un Nwakaeme’ye yaptığı bir hareket var, yedi düvelin ‘kırmızı’ dediği, VAR’dakilerin görmediği ya da görmek istemediği!
O gün VAR’da kim vardı diye soracak olursanız, tabi ki Özgür Yankaya.
Evet, dün akşam da VAR’lık bir pozisyon vardı, VAR’da yine Özgür Yankaya vardı, uyarmadı Onur’un elle oynadığı pozisyonda…
Orta hakem uyarılsa, pozisyona bakılsa, insanların aklında soru işareti kalmasa fena mı olur?
**
Kayserispor’un lig değil de kupa maçlarını izleyenlere, ligin alt sıralarında mücadele ettiklerine inandırmanız için birkaç yemini arka arkaya etmeniz gerekebilir!
Dememiz o, ligde başka kupada başka oynuyorlar. Oyun disiplininden kopmuyorlar. Oyunu kendi yarı alanında kabul edip bekliyorlar. Maçın sonlarına doğru araya bir tane sıkıştırdılar mı rabbim selamet versin, neye uğradığınızı, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz! Örnekleri çoktur.
**