Turkcell Süper Kupa’yı kazanan takım, Süper Lig’e morali yüksek başlayacaktı. Yiğidolar alırsa, tarihte bir ilki gerçekleştirerek lige ‘merhaba’ diyecekti.
Bordo-mavililer için dahası; Şampiyonlar Ligi play-off maçının da provasıydı.
Son şampiyon Trabzonspor, eksiklerini tamamlama konusunda niye bu kadar geç kaldı, anlamak hakikaten güç! İyi bir stoper, iyi bir ön libero hatta bir golcü daha almak, onlar için zor olmasa gerek...
Para basan Şampiyonlar Ligi’nin eşiğinden dönülürse, izahına alfabedeki harfler, ekonomik kaybını anlatmaya rakamlar yetmeyebilir!
Şampiyonlar Ligi’ne ayakbastının 19 Milyon euro olduğunu düşünerek, üçe, beşe bakılmadan eksikler giderilmeliydi... Öyle ya, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemeli!
Fındık, çay toplama ve tatil sezonu olmasına rağmen tribünler bayağı şendi. İki takım taraftarının hem saha dışında hem de tribünde verdiği renkli görüntüler, bunaltan sıcak havada futbolseverlerin içini serinleten çok güzel hareketlerdi. Hele de özel
Hazırlık maçlarına bakarak, futbolcuların tatilden döndüğü unutulup, bilhassa kendini ispatlamış oyuncuların performansını masaya erken yatırıp acımasızca eleştirmek, teknik adamlara işini öğretmeye kalkmak, trafikte aracın camlarını açarak yüksek sesle müzik dinleme hastalığı gibi!
Oysa adı üstünde hazırlık maçları, lige hazırlanmak, lig başlayana dek eksikleri görüp, gidermek ama…
Gel gör ki…
Duygusal zekadan uzak olunca, saha dışındaki teknik adamlarımızın (!) sayısı bir anda milyonları bulabiliyor. Biraz empati!
**
Öncelikle…
Bundan böyle hiçbir sezonda lider, 2021-2022 yılında Trabzonspor’un yaptığı gibi ligin tepesinde tek başına kalma şansını yakalayamayacak…
Geçtiğimiz sezon Trabzonspor ligin başından sezon bitene dek kimseyi yanına yaklaştırmadı. Elini kolunu sallayarak, keyfini yaşayarak, rakiplerine tarihi fark atarak, birçok karşılaşmada stopersiz ve sol beksiz, zaman zaman sağ beksiz oynayarak şampiyon oldu.
Dünyada futbolun bu kadar çok sevildiği, konuşulduğu, ilgi gördüğü başka yer var mıdır?
Varsa; bir ya da ikidir…
Zira…
‘Besmele’ ile kapısı açılan işyerlerinde, her yerde hatta her evde konu dönüp dolaşıp Trabzonspor’a, futbola bağlanır.
Trabzonspor’un her daim lider olduğu mevzuda ekonomi ile sağlık ikincilik için kapışır!
Takımının galibiyetinde bankaya, bakkala olan borcunu dert edinmeyen, mağlubiyette dünya başına yıkılmışçasına üzülen Trabzonsporlular!
**
Futbola yetenekli çocukların dünyaya ‘merhaba’ dediği topraklardır aynı zamanda…
Araçların camına yapıştıran plastik ellerin, araç hareket etmeye başladığında bir sağa bir sola sallandığı…
Bayramlaşmaların çok daha samimi olduğu, komşuluk ilişkilerinin çok daha güzel olduğu…
Her erkek çocuğun para biriktirip plastik top alma ve bilyeli tahta araba yapma hayali kurduğu…
Bir dikiş makinesi hayali olan her genç kızın, çeyiz sandığı büyüklüğündeki ceviz ağacı kaplamalı radyolardan yükselen şarkı ve türkülerden fal tuttuğu…
Kulübelerdeki telefonların jetonla çalıştığı, sinemada rahmetli Cüneyt Arkın’ın, sahalarda Maradona’nın, çizgi fotoromanlarda zagor, tommiks ve teksasın rüzgâr gibi estiği, yutulan her jetonda vatandaşın telefon kulübesini yumrukladığı yılları eskiler çok hatırlar…
Yaşamayanlara da yaşayanlar anlatır…
**
Evlerdeki telefonlar ise yandan çevirmeliydi.
Çocuk her derste talim ettiği şarkıyı böğürür gibi söyledikten sonra hocasına:
- Annem bana her sabah çiğ yumurta içiriyor, ondan sesim güzel…
- İç iç çok iyi” demekle yetinmiş hocası…
- İçtiğim çiğ yumurtalar sayesinde derslere de gerek kalmayacak galiba, sesim güzelleştikçe güzelleşiyor diyerek yine böğüre böğüre şarkı söylemeye kalkınca, hocasının tepesi atar:
- Oğlum, çiğ yumurtada keramet olsaydı, tavuk götü de bülbül gibi ötmeye başlardı demiş!
**
Yavru köpek okuldan eve döndüğünde annesine:
- Anneciğim bil bakalım bugün bize ne öğrettiler?
Bu aylar köyler düşer insanın aklına; yağmurunda ıslanmak, toprağında çalışmak… Yosun tutmuş tahta pencerelerden dağları, ormanları, koyun otlatan çobanları seyretmek…
Buğulanan camları silerken, anacığından “batırdın canım bezimi”, babacığından ‘kestir o saçı, sakalı demedim mi sana!’ cümlelerini duyar gibi olmak. **
Bu aylar arılar bal yapmak için en güzel çiçekleri arar, aldıklarını kovanlara taşırken çıkardıkları vızıltılar keman ve kemençe sesi gibi kulakları okşar!
Dev ciğerli rüzgâr okyanusa dalıyormuşçasına nefesini tutar!
Doğa yeşil elbiselerini giymeye başlar…
Çiçekler rengârenktir, kokuları ömre bedeldir…
Ağaçlar yapraklarıyla haber verir baharın geldiğini…
**
Trabzonspor’a geldiğinde Trabzonsporluların gönlünde taht kuracağını, ligimize damga vuracağını hiç kimse tahmin etmemişti.
Kim bilir, belki o da tahmin etmemişti!
**
Gelişi sessiz oldu ancak oynamaya başlayınca ses getirmeye, adından bahsettirmeyi başardı Nwakaeme…
Hakikaten onu izlemek, anlatmak, yazmak büyük keyifti.
Trabzonsporlular ‘bay beyin… ayağının içi canımın içi’ demekle yetinmedi, heykelini dikti…
Spikerler anlatmaya, yazarlar yazacak kelime bulmakta zorlandı bazen!
Arkasında oynayan beke yardım etmiyordu, topu ayağında çok tutuyordu tamam da sadece karşısında oynayan bekin değil, rakip takım defasının deyim yerindeyse anasını ağlatıyordu, hallaç pamuğu gibi sağa sola savuruyordu!
Evet, transfer ayı…
Aslında transferlerle ilgili bir şeyler yazmamız gerekirdi fakat ‘Babalar Günü’nün gelip çatmasıyla, yıllar evvel oğluna söz veren Trabzonsporlu baba geldi aklımıza…
Bu vesileyle hem tüm babaların gününü kutlayalım hem de Trabzonsporlu o babayı hatırlatalım istedik…
**
İnsanlarda ağlama isteği uyandıran akşam ezanı Üsküdar’daki minarelerden yükselirken, martı sürüleri denize değer gibi uçuyordu.
Yağmur birikintilerine bata-çıka ilerleyen, sicim gibi yağan yağmurdan kaçanların amacı; bir an evvel evlerine varmaktı.
Koşar adım yürüyenlerin pantolonuna yapışan çamur parçacıkları, bir iskelenin ayaklarına tutunan midyeler gibiydi…
**