Eskiden ligler sona erdiğinde, yurdun dört bir yanında ‘Bahar futbol turnuvası’ adı altında turnuvalar düzenlenir, futbolla yatıp kalkanlar bir nevi özlem giderirdi.
Beldelerde, ilçelerde, köylerde esnaf dükkânını, hanımlar evin kapısını-penceresini yarıya açık bırakıp toprak sahalara koşardı.
Ve…
Üstü açık kamyonlarda bayrak sallayarak, tezahürat yaparak yol gidenler…
Martı sürüsü gibi bir arada yürüyenler…!
**
Tribünü olmayan sahaların kenarına serdiği gazetelere, bez örtülere, bulduğu taşa oturanlar, telgraf tellerine konan göçmen kuşlar gibi; yan yana!
Tütünden sakalı, bıyığı sararan dedeler…
Mehmet Dalman, Hüsnü Civelek, Neşet Akyazı, Kürşat Akyazı, İsmail Akyazı, Hasan Sevgi, Ziya Kara, Yusuf Sevgi, Gökmen Karakullukçu, Alaattin Aygün, Kemal Yılmaz, Bülent Dönmez, Faruk Genç, Şerafettin Vanlıoğlu, Hasan Köse, Mümin Aydın, Ali Küçük, Mustafa Çelik, Ahmet Satılmış, Murat Akçelik, Zeynep Mehmetoğlu, Tuğba Akçelik, Mehmet Erdoğan, Eyüp Yusuf’u unutmak, unutturmak mümkün değil, hepsinin hikayesi farklıdır; yürekleri dağlayan, akla gelince dakikalarca ağlatan…
Ruhları şad, mekanları cennet olsun…
Onlar, Trabzonspor’un şampiyonluğunu göremediler ancak yakınları, sevenleri mezarlarına gidip her birinin ruhuna Fatiha okuduktan sonra uğruna can verdikleri takımlarının şampiyon olduğunun müjdesini vermişlerdir…
Ve…
2009 Yılında trafik kazasında aramızdan ayrılan Bünyamin Kahriman, Serhat Kırkayak, Mesut Keleş’e de…
**
Hatırlatalım 2009 yılının aralık ayında milyonlarca Trabzonsporlunun içini yakan o kara geceyi….
Elif Dilay Kesim (16) Anadolu Lisesi öğrencisidir, İstanbul’da.
Babası gazeteci, Lig Radyo’da senelerdir başarılı yayınlara imza atan Haluk Kesim’dir…
Sevgili Haluk iki yıl her hafta yayına telefonla konuk etti bizi; zaman sınırı olmadan Trabzonspor’u konuştuk.
**
Günlerden bir gün, daha doğrusu yayının olmadığı bir gün, iyi Beşiktaşlı olan sevgili dostumuz telefon eder. İnşallah bir aksilik yoktur diyerek telefonumuzu açtık.
Objektif spor adamının ilk kelimesinden sonra ara verip gülmesi aksilik olmadığının en iyi işaretiydi:
- Elif Dilay, haftalardır ‘Trabzonlu olmayan Trabzonsporlu olabilir mi baba?’ diye sorup duruyor…
- Siz nasıl bir cevap verdiniz?
Trabzon’a gitmek için uçaklarda, otobüslerde yer bulmak zor. Bulanın da fiyatlar cebini yakıyor!
Diyelim ki Trabzon’a gittiniz, maça bilet bulmak ayrı bir dert… Hem ne yiyecek ne içecek nerede kalacaksınız?
Bir de gittiğiniz yerse tanıdığınız, akrabanız yoksa… Kısacası Trabzonlu değilseniz işiniz daha zor!
**
O, günlerdir biriktirdiği parayla internetten maç biletini almış. Cebinde de birkaç gün sadece ekmek yiyecek, bol su içecek parası kalmış, hepsi o kadar. Anlayacağınız cep delik cepken delik!
Amma velakin, bizimki kafaya koymuş illaki Trabzon’a, Trabzonspor’un maçına gidecek…
Ve de bu onun Trabzon’a ilk gidişi olacak…
**
Bugün de kötü günde Trabzonspor’u yalnız bırakmayan bir aileden bahsedelim.
Bordo-mavili takımda işlerin yolunda gitmediği yıllardan…
**
Mutfakta bulaşık yıkayan anne, salonda gazete okuyan evin reisi babaya seslendi: - Çocukların giymeye bir şeyleri kalmadı, hiç değilse ayakkabı alalım efendi. -İdare etsinler, yaz geldi…
**
Konuşmalara şahit olan çocuklardan biri: -Ama baba! -Para yok oğlum. Bak havalar ısınmaya başladı. Biraz daha zaman geçsin ona göre alırız. Bulunduğu yerden ok gibi fırlayan küçük Trabzonsporlu, babasının yanağına iki yandan öpücükler kondurur: -Canın sağ olsun babacığım... **
Aradan bir ay geçer…
** -Hatun… -Efendim bey... -Yarın arkadaşlarla Ankara’ya, Trabzonspor maçına gitmeyi düşünüyoruz. -Nee? Delirme! Çocuklara bir şey almaya sıra gelince ‘paramız yok’ dersin. İstanbul’dan kalkıp, ta Ankara’ya maça mı gideceksin? -He ya… Trabzonspor haftalardır kazanamıyor. Belki ayağım uğurlu gelir! Böyle günlerde yanında olmak lazım takımımızın. -Delilik seninki. Paran y
Trabzonspor kötü günler geçirdiği yıllar yüzüne hasret kaldığımız, yıllardır sesi soluğu çıkmayan bazı Trabzonsporluları, dünyada ses getiren kutlamalarda görmemiz sevindirici. Her daim olmaları dileklerimizle…
Ancak…
Gözler, kötü günde Trabzonspor’u yalnız bırakmayanları, kaderine terk etmeyenleri aramadı değil. Keşke onları da görebilseydik!
Onlar ‘Biz kötü günde üstümüze düşeni yaptık’ diyerek kutlamalara gelmek, görünmek istememişlerse o başka!
Ya da iyi gün dostlarından fırsat bulup sesini duyuramamış, şanı, şöhreti olmadıkları için mikrofon uzatılmamış, görüntülere takılmamış olabilirler, kim bilir!
**
Bu köşenin yazarı ve Trabzonsporlu olarak asla unutmadığım, şampiyonluğa onlar adına çok sevindiğim, bu süreçte duygu ve düşüncelerini merak ettiğim kahramanlardan biri de;
Trabzonspor, yapılanlara karayemiş fidanı gibi direnirken…
Koca sezon size, bize, kısaca herkese su gibi akıp gitmiş gelebilir!
Siz bir de kulüpleri yönetenlere, teknik adamlara ve futbolculara sorun; dakikaların saat, günlerin hafta, haftaların ay gibi geldiğini anlatırlar…
Askerliğini bitiren delikanlıya ‘Ne çabuk döndün!” denir ya, onun gibi bir şeydir işte!
Anlayacağınız yaşayan bilir! Dışarıdan horon kolay gelir misali! Bilmem anlatabildik mi?
**
Böyle bir sezon; Trabzonspor 10’ncu hafta ele geçirdiği koltuğu kimseye kaptırmadan, fark yaratarak, açık ara fark atarak şampiyonluğunu erken ilan etmesi, ligin sona ermesine birkaç hafta kala lige veda eden takımların kesinleşmesi…
Hal böyle olunca biz de sezonun manşetini atalım:
Trabzonspor bu sezon adeta ligin ayarlarıyla oynadı!
Yıllar sonra gelen şampiyonluk, dünyanın hayranlıkla izlediği kutlamalar…
Yediden yetmişe her Trabzonsporlu o kadar mutlu ki, hangi Trabzonsporluyla sohbet etseniz mutluluğunu anlatmaya kelime bulamıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse; bu köşenin yazarı olarak en çok da ‘yıllardır büyüklerine biz ne zaman şampiyon olacağız?’ diye soran çocuklar ve gençler adına daha çok sevinenlerdenim…
Aklıma gelenlerden biri de 2011 yılında Van depremini yaşayan Ercişli Oğuz Can’dır…
Yaşananları okuyunca hak vereceksiniz…
**
Erciş 7. 2’lik depremle yerle bir olmuş, taş üstünde taş kalmamış.
Ortalık resmen savaş alanı, kısmen kıyamet günü!