Yaş farkının ilişkilerdeki yeri nedir, kadını ve erkeği nasıl etkiler? Aralarındaki bağ sevgi midir, aşk mı yoksa karşılıklı bir gereksinim mi? Bu önemli konuyu, kadının ve erkeğin başrolde yer aldığı farklı senaryolarla masaya yatırıyorum. Bakalım, siz ne diyeceksiniz?
Bu yazımda sizlere son dönemde en çok aldığım sorulardan birini yanıtlamak istiyorum. Söz edeceğim konuya objektif bir bakış açısıyla bakabilmek son derece önemli. Çünkü ilişkilerde yaş farkı her zaman mutsuzluğa götürür, diye bir kural yok; aynı şekilde aralarında yaş farkı olan kişiler mutlaka keyifli bir ilişki yaşar da diyemeyiz. Hayat karşımıza öyle durumlar çıkarabilir ki önceden hiç düşünmediğimiz senaryolarda yer alabiliriz, kendimizden yaşça hayli küçük veya büyük birine gönlümüzü kaptırıp onunla bir gelecek planlayabiliriz. Asla büyük konuşmamak iyidir.
Üç farklı senaryo
İlişkilerde yaş farkı konusuna değişik açılardan bakmayı amaçlıyorum. Öncelikle kendisinden 15 yaş büyük bir erkekle ilişki yaşayan
Çevrenizde sizinle ilgilenen biri bazen aklınızı karıştırabilir. Onunla aranızdaki ilişkiyi netleştirmek önemlidir; özellikle kadınlar, ilişkilerinde netlik ister. Bu testi yanıtlarken seçtiğiniz şıklara karşılık belirli bir puan alacaksınız; işte bu puan sizin onunla aranızdaki ilişkiyi netleştirebilir. Haydi, teste başlayalım
1- Aklını kurcalayan bir yakışıklı var, Acaba sadece arkadaş mısınız? Kendine de itiraf et, gün içinde onu kaç kez düşünüyorsun?
Hiç aklıma gelmiyor, diyet günlüğüm, akşam yemeğim daha çok ilgimi çekiyor. (0 puan)
En az 3-4 kez düşünüyorum, aklıma gelince hafiften gülümsüyorum. (7 puan)
2- Peki, o zaman senden ayna karşısına geçip düşünmeni rica ediyorum... Onun seni düşündüğünü hayal etmek seni heyecanlandırdı mı?
Sadece arkadaş olsak neden bu heyecanım; keşke şu an beni arasa. (7 puan)
Sanırım beni düşünse bile ben onu arkadaşım olarak kodladım. (0 puan)
3 -
Hiç tanımadığımız belki de hiç yüz yüze görüşme imkânımız olmayacak insanlarla günlerce yazışıyoruz ve onlardan en başta sadakat ya da bağlılık bekliyoruz. Oysa bu insanlar hayatımızda asla gerçek anlamda var olmadı
Dünya tarihinde uygarlık, her dönem çeşitli ilerleme yöntemleri aramıştır, fakat ileriye doğru atılan her adımın da bazı maliyetleri vardır. Biz teknolojik ilerleme sağlanan bir dönemi yaşıyoruz ve bu ilerlemeden en büyük zararı da insan ilişkileri görüyor. Bugünkü yazımda sizlere işte bu maliyetin görsel sanatlardaki yansımalarını aktarmak istiyorum. İnsan ilişkilerinde en büyük zararı “sadakat” kavramı gördü ve zedelendi, bu zararı ortaya koyan film ve dizilere bir göz atmaya ne dersiniz?
“Sadakatsiz” dizisinde başrolde Cansu Dere ve Caner Cindoruk var.
Yapay zekâyla aşk
Öncelikle 2013 yılında ülkemizde “Aşk” ismiyle gösterime giren yönetmen Spike Jonze imzalı filme bir göz atalım. Her zaman işlenen bir konu olmasına rağmen aşk bu filmde başka türlü ortaya
İlkbahar gibi başlar her şey; evliliğin yazında çiftler en kritik süreçten geçer, yaz gibi sıcaktır tutkuları; hüzün dolu olabilir içi sonbaharda evli çiftin, sararıp düşen yaprakları süpürmemek gerekir ve çiftler ulaşmışlarsa kış mevsimine, birlikte ısınırlar ömürleri boyunca
Vivaldi “Dört Mevsim” isimli eserinin kompozisyonunu tamamladığında 45 yaşındaydı ve tarih yaprakları 1723 senesini gösteriyordu. Bir erkeğin hayat üzerine ruhunda biriktirdiği tüm duyguları ortaya koyabilmesi için en uygun yaş diyebiliriz; zira kendisi tarihe geçen eserini şöyle tanımlar: “Ruhumda sıkışıp kalmış tüm duyguların bir özeti oldu.”
Bu yazıda sizlere evliliğin dört mevsimini aktarmak istiyorum ve bunu yapabilmek için mutlaka evliliği yaşamış olmak gerektiğini de biliyorum. Evlenip boşanmış bir erkek olarak, evli birçok erkeğin bilmediği ama aslında evliliğin en çok deneyim kazandıran aşamasını da biliyorum: Boşanma! Bir erkek yıllarca evliyken kazanamadığı kadar çok deneyimi ve hayat dersini sadece boşanma
İki insanın ilişkideki uyumunu ilgi alanları gösterir; benzersiz ve uzun soluklu bir ilişkinin sihirli bir formülü var: 3M
Bu haftaki yazımda sizlere ilişkilerde “3M kuralı” adını verdiğim ve ilişki koçu olarak çalışmalarımla etkilerini net olarak gözlemlediğim sihirli formülü aktarmak istiyorum. Formüle geçmeden önce ilişkilerde kadınların ve erkeklerin en büyük beklentilerine kısa bir göz atalım:
Kadınlar ne ister?
Kadınların karşı cinste aradıkları ilk özellik ilgi göstermesidir; yani tarihe geçen bu sorunun yanıtı ilgidir. Kimi zaman bir erkeği ilk tanıdığında ona karşı hiçbir şey hissetmeyen bir kadın bile zamanla gördüğü yoğun ilgiye alışarak o kişiye karşı bir şeyler hissetmeye başlayabilir. Dolayısıyla bu soruya verilecek yanıtlar arasında ilk sırada ilgi geliyor.
Erkekler ne ister?
Bu sorunun net yanıtı uyum diyebiliriz. Erkek birlikte olduğu kadının kendisine ne kadar uyumlu olduğuna bakar. Örneğin ilişkisi iyi giden bir erkeğe, “Nasıl gidiyor” diye sorduğumuzda aldığımız yanıt hemen her zaman şöyledir: “Gayet
İki çeşit travmalı insan vardır: Travmalarını yüzleşerek çözmeye çalışanlar ve yüzleşmeden kaçanlar. Travmayla yüzleşmek neredeyse çözmek anlamına gelir. Yüzleşmeyi ertelerseniz hayatı ıskalarsınız
Bu yazımda ilişkilerde travmaların etkisini gözler önüne sermek istiyorum. Bunu yaparken gerçek hayattan bazı örnekleri sizlerle paylaşmak yerinde olacaktır. Günlük yaşamda aldığımız en önemsiz görünen kararların bile çocukluk yıllarımızdan gelen bazı deneyimlerle ilgili olduğunu fark edemeyiz.
Örneğin ortaokul yıllarında sarışın bir kız tarafından aldatılan erkek, eğer bunu bilinçaltında travmaya dönüştürdüyse hayatı boyunca onu andıran kişilerden uzak durmayı tercih edebilir ve kumral kadınlar ilgi alanına girer. Ona nedenini sorsanız, “Ben kumral kadınları daha çok beğeniyorum” diyerek yaptığı seçimleri kısaca açıklar, ancak aslında şunu demek ister: “Ben sarışın kadınlardan tedirgin oluyorum.”
Her insan öyle ya da böyle çocukluk travması yaşamıştır, bu konuda pek istisna
Aşkta şans faktörünün ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyorum; çünkü şans yüzümüze gülümsemiyorsa aşkta kazanmamız pek kolay değil
Hüzün mevsimi eylülde adeta bir yaprak dökümü yaşanıyor. Sanat dünyasının büyük isimlerini sonsuzluğa uğurladık; önce büyük usta Ferhan Şensoy, sonra Fransız sinemasının sempatik kralı Jean-Paul Belmondo aramızdan ayrıldı. 1960 yılına ait Jean Luc Godard imzalı unutulmaz “Nefes Nefese” filminde Belmondo’nun ünlü bir repliği vardır: “Aşkta kazanmaya alışkınım güzelim” derken hayatında ne olursa olsun aşkta her zaman şanslı olduğunu vurgular. Her ne kadar Belmondo aşkta şanslı olsa da bu durum bazıları için geçerli değildir ve ufak detaylardan ya da umulmadık faktörlerden dolayı aşkta kaybederler. Bu yazıda size aşkta şans faktörünün ne kadar önemli olduğunu bazı yaşanmış örneklerle vurgulamak istiyorum; çünkü şans yanımızda değilse aşkta kazanmamız pek kolay değildir.
Doğru zaman doğru insan
Doğru insanla
Tüketme güdüsü hissetmenin yerini almaya başladığında, insan doğal olarak duygularını da tüketiyor. Bir şeyler hissedebilmek için bize gereken; hız yerine, hafif bir tempo ve özümseme
Öyle bir dönem yaşıyoruz ki bir şeyler hissetmek bile büyük bir mesele haline geldi. Son günlerde danışanlarımdan en çok aldığım soruların başında “Neden kimseye karşı hiçbir şey hissedemiyorum?” geliyor. Bu yazıda hislerimizi kaybetmemize neden olan süreçleri sizlere aktarmak istiyorum.
1) Aşırı hızlı yaşıyoruz
Özellikle teknolojik gelişmelerin hızına yetişmekte zorlanıyoruz. Hayatımıza hızla giren cep telefonu bizde büyük bir bağımlılık yarattı. Sanki insanlığın başından beri cep telefonu diye bir şey varmış gibi hissediyoruz. Nedense bu cihazı hayatımızın merkezine koyduk. Oysa bu bağımlılık ciddi anlamda zarar veriyor. Tüketim çağında her şey gibi bu tip cihazları da hızla tüketiyoruz. Aslında işimizi görmesine rağmen telefonu en son çıkan versiyonuyla değiştirmeye çalışıyoruz. İhtiyacımız olmayan şeyleri almamız empoze ediliyor bize. Sokakta