25 milyondan fazla öğrencimiz, 30 milyondan fazla velimiz ve iki milyona yakın da öğretmen ve öğretim elemanımız var. Yani eğitim, yediden yetmişe, köyden kente hepimizin ortak alanı. Bu yüzden de spekülasyonun en fazla olduğu alanlardan biri.
Günlerdir çeşitli iddialar ortaya atılıyor.
Kimilerine göre hiçbiri doğru değil, kimilerine göre ise konuşulanlar buzdağının sadece görünen kısmı.
Hiçbir şey yoktur diyemiyoruz, çünkü geçmişte çok ciddi skandallar yaşandı.
İşte bu yüzden, MEB, YÖK ve ÖSYM, her zamankinden çok daha şeffaf olmak zorunda.
Her iddiaya tek tek açıklama getirerek, şehir efsanelerine son vermeliler.
ÖSYM’nin Kurucu Başkanı Altan Günalp döneminde, bir sıkıntı olduğunda, sorunları bizzat kendileri açıklar ve tartışmalar büyümeden kapanır giderdi.
ÖSYM, o dönemlerde, dünyanın en saygın ve güvenilir kurumları arasında yer alıyordu. Sonra dibe vurdu.
MEB ve YÖK de bazen çok içine kapanıp üç maymunu oynuyor, bazen de çok konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyor.
Bu da bazen pireyi deve yapmaya yetiyor da artıyor.
Çözümü çok uzaklarda aramayalım. Samimiyet, şeffaflık ve güven, her sorunun çözümünde altın anahtardır...
Sorun nerede?
Eğitimin genelinde ve özellikle de sınavlar konusunda ciddi sıkıntılarımız vardı. Pandemi de tuzu biberi oldu.
Bizde böyle de dünyada farklı mı?
Kiminde az, kiminde çok ama tüm ülkelerde benzer sorunlar yaşanıyor!
Peki, çözüm ne?..
Konu ne olursa olsun, eğer çözüm isteniyorsa mutlaka bulunur.
Eğitimde de çözüm bulunamayacak hiçbir sorun yoktur.
Yeter ki ne istediğimiz konusunda, devlet ve millet olarak ortak noktalarda buluşalım.
Adı üstünde, Milli Eğitim Bakanlığı. Bu yüzden, eğitimin, iktidarı muhalefeti, özeli devleti, niteliklisi niteliksizi olmaz.
Nasıl ki her çocuğu kendi çocuğumuz gibi kucaklamamız gerekiyorsa, hepsine en iyi eğitimi vermek de boynumuzun borcudur.
Sınav odaklı eğitimden vazgeçip ilgi ve yetenekler doğrultusunda üretime dayalı bireysel eğitim modelleri geliştirmenin zamanı şimdi değilse ne zaman?
Diploma ve sınavlarla bir şey olunmadığını umarız artık anlamışızdır!
LGS ve YKS çocuklarımızı ezdi geçti.
Örneğin, tam tersi olsaydı yani yüz binlercesi tüm soruları doğru cevaplasaydı, yaşanan tablo, bugünkünden farklı mı olacaktı?
Aynı hezeyan yine yaşanacaktı. Yani yine adaylardan çoğu istediği okula giremeyecek, yine yüzde 80’i hayalini kurduğu mesleği seçemeyecek ve mezun olduğunda istediği işe giremeyecekti.
Kabahatli kim?
Eğitim ve sınavlar konusunda eğer ille de bir kabahatli arıyorsak, kabahatli olmayanımızı bulmak hiç kolay olmaz. Çünkü hemen hepimiz bir yerlerde hata yapıyoruz ama en acısı, eğitime yön veren kurumların yaptığı hataların kronik hale gelmesi.
Kaynaklarımızı, zamanımızı, enerjimizi ama en önemlisi de çocuklarımızın geleceğini boşuna harcamak yerine, hep birlikte daha iyisini nasıl yapabiliriz ona kafa yoralım,
doğruyu bulalım ve harekete geçirelim.
Anne babalar bu sorunların altında ezilmişti, torunlar da aynı süreci yaşamasın...
Özetin özeti: Eğitim üzen değil, mutluluk veren olmalıdır...