27.05.2016 - 14:09 | Son Güncellenme:
Milliyet Kıbrıs yazarımız Barış Yorgancı'nın yazısı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti parlamentosu, UBP-DP hükümetinin kurulması ile çalışan, didinen, sorun çözen ve icracı bir sistem haline geldi. İlişkileri kriz ve gerilim üzerine kuran CTP zihniyetinden arınmasıyla, real politik kuralların geçerli olduğu bir siyaset çizgisine kavuştu. İdeolojik bakış ile icra makamlarının sağlıklı çalışmayacağının en güzel göstergesi CTP başbakanlığındaki hükümettir. Sırası ile Demokrat Parti ve Ulusal Birlik Partisi ortaklıkları ile CTP’nin ideoloji temelli bakışı, icra makamlarının tıkanmasına ve çözüm üretemeyen bir hükümet olmasına neden oldu. Sonuç olarak da real politik kuralları benimsemiş siyaseti hizmet için gören Kuzey Kıbrıs siyasi tarihinin iki kilit ve önemli partisinin kurduğu hükümet, iki devlet bir millet mantığı ile ekonomik, siyasi ve kalkınma yönünde ortak işleri Türkiye’yle paralel yürütmeye başladı. Devlet ve millet siyasetinin hakim olduğu bir hükümet Türkiye Cumhuriyeti ile büyük işler başaracak ve bu kazanımlar halka hizmet olarak kalacaktır.
Halka hizmet olarak katma değer bırakamayan partiler, tarih sahnesinde marjinalleşerek siyasi tarihteki yerini alır. Çağımızın iletişim çağı olduğunu düşündüğümüzde, ikili ilişkilerini kavga/kaos üzerine kuran siyasi organizasyonlar da sırası ile halk tarafından verilen hükmetme/hükümet etme yetkisini kaybeder, daha sonra da süreç içersinde eriyip gider.
CTP ideolojik politikasının çöküşü
Kuzey Kıbrıs siyasi tarihinde yerini almak için emin adımlarla ilerleyen parti de Cumhuriyetçi Türk Partisi’dir. Son genel seçimler sonrası başbakanlık alarak hükümet olma şansını yakalayan CTP, uyguladığı ideolojik politikalar sayesinde kendi tabanını tatmin etmekten ileriye gidemedi. Bu tıkanmışlıkta kendisini hükümet dışı bıraktı.
KKTC siyasi tarihinin köklü bir partisi olan CTP, bu sürece nasıl geldi? Hükümet ettiği dönemde asrın projesi diye tabir edilen “Su Projesi”ni KKTC yürütmesi olarak sağlıklı yönetememesi, suyun nasıl kullanılacağı, alt yapı çalışmalarının nasıl yapılacağını tartışmadan, “kim işletecek”, “Türkiye’li kurumlar işletmemeli” gibi üzüm yemek değil de bağcıyı dövme girişimleri ile halka en büyük hizmet olacak olan su temin işini, halka zülüm pozisyonuna getirdi. Suyun en büyük bölümü olan deniz geçişi bittiği halde, su Kuzey Kıbrıs’ta musluklardan dağıtılamadı.
CTP’nin bu gibi kaos ve krizden beslenen siyaset tarzını, biraz basını ve demeçleri taradığımızda görmek ve bulmak mümkündür. Geçtiğimiz hafta sonu yaptıkları kongrede, mevcut genel başkanları Mehmet Ali Talat “Tüzük değişikliği ardından en demokratik ve disiplinli partinin CTP olacağını” belirtmesi, kongre gününe kadar CTP’nin disiplin ve demokrasiden uzak olduğunu söylemesinin genel başkan tarafından itirafıdır.
Sayın Talat’ın itirafı
Sosyal medyadaki Twitter hesabından yaptığı bazı açıklamalara baktığımızda Talat’ın su üzerine yaptığı fiyat yorumları da kaos/gerilim politikasının devamı niteliğindedir. Maliyet sonucu ortaya çıkan fiyatı eleştirmesi de siyasi komedi olarak yorumlanır. Demezler mi, “Talat, siz iktidarda iken niçin konuyu çözmediniz de şimdi çözüm için yapılan çalışmaları eleştirerek politik rol almaya çalışıyorsunuz?”
Sayın Talat’ın diğer basına ve sosyal medyaya yaptığı açıklamalara baktığımızda gerilim politikasının kendi düşünce haline yansıdığı ve sonuç olarak da 2. Cumhurbaşkanı sıfatını yıprattığı ve siyaseten halk gözündeki güven kredi notunun azaldığı görünmektedir. Bu aşağıya doğru inişi kendisi de görmüş olacak ki, geçtiğimiz hafta sonu yapılan tüzük kongresi sonrası yıl sonunda yapılması planlanan genel başkanlık kongresinde aday olmayacağını belirtmiştir.
Cumhurbaşkanlığı döneminde başarılı çizgisini emeklilik sonrası CTP ‘nin başarısı için kullanacağı düşünmüş olması yeniden kendisini CTP Genel Başkanlığına taşıması ile hayat bulmuştur. Lakin CTP’nin meclis performansı, uzlaşıdan uzak tavrı kendisini yıpratmış ve Cumhuriyetçi Türk Partisi’ni de çöküşe götürmesi siyaseti bırakacağı sinyalleri vermesine neden olmuştur. Bu da 2. Cumhurbaşkanı sıfatı ile halkı ve toplumu bir bütün olarak kucaklayan, siyaset kurumunun en üst makamında görev yapmış olan Mehmet Ali Talat’a yakışan bir hareket olacaktır.