11.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:
Ercüment İŞLEYEN
MİLLİYET Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi'ye 20 yıl önce düzenlenen suikastın 1996'da Susurluk'taki kazayla deşifre olan "çete"nin ilk önemli eylemi olduğu, tetikçi Mehmet Ali Ağca'nın firarıyla ilgili dava belgelerinin incelenmesiyle ortaya çıktı. İpekçi davasının önceki günkü duruşmasında, MİT'in Yalçın Özbey'in ifade kasedini imha ettiğinin açıklanmasının ardından, Mehmet Ali Ağca'nın firarıyla ilgili soruşturmanın, çete oluşumu hakkında çok önemli ipuçlarına varılmış olunmasına rağmen, savsaklandığı belirlendi.
İdam cezasına çarptırılan Ağca'nın, Maltepe Askeri Cezaevi'nden firarı, mahkemelerce "cinayetten ayrı bir olay" olarak ele alındı. Firarla ilgili olarak askeri savcılığın hazırladığı iddianameye gerekli önem verilmedi, sanıklar zaman aşımını doldurup hukukun dokunulmazlığına kavuştu.
Ağca'yla ilgili ilk gerçekçi tespiti, dönemin 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Haydar Saltık, Genelkurmay Başkanlığı'na "gizli" kaydıyla gönderdiği raporunda şu satırlarla yapıyor:
"Ağca'yla belirlenebilen bazı suç arkadaşları yönünden soruşturmalar henüz tamamlanamamış ve bu olaylar aydınlığa kavuşturulamamıştır."
Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı, Ağca'nın firarıyla ilgili olarak 1983 / 106 sayılı iddianameyi hazırladı. Haklarında dava açılan Er Bünyamin Yılmaz'la Rasim Gürbüz mahkum oldu, cezaevi görevlileri Çetin Çubukçu, Necmi Köse, Yusuf Hududi, Ali Tekkil, Mustafa Yüksekgönül, Ensar Aşır, delil yetersizliğinden beraat etti. Ancak savcılığın iddianamesinde adı geçen bazı isimler gözden kaçtı.
İddianamenin değerlendirme bölümünde gözlerden kaçan şu ifadeler, öldürülüşünün 20. yıldönümünde Abdi İpekçi cinayetinin perde arkasındaki isimleri ortaya koyuyor:
"Soruşturma konuları içinde yeralan Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, Ağca'nın Adli Tıp'tan kaçırılmaya teşebbüs edilmesi, Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılması, Ağca'ya sahte nüfus cüzdanı ve pasaport gibi belgelerin temin edilmesi gibi eylemler Mehmet Ali Ağca, Zülfikar Yasan, Yılma Durak, Hasan Hüseyin Şener, Selçuk Atar, Mehmet Gürbüz, Ahmet Malkan, Abuzer Uğurlu, Mehmet Tanaydın, Osman Alasu, Mehmet Metiner, Recep Öztürk, Oral Çelik, Yalçın Özbey ve Mehmet Şener gibi sanıkların maceracı kişilikleri ile oluşturdukları bir teşekkülün ortaya koyduğu eylemlerdir."
İddianamenin değerlendirme bölümünde firarı finanse eden kişinin Abuzer Uğurlu olduğu belirtiliyor. Mehmet Eymür'ün 1985'te dönemin MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı'ya gönderdiği mektup ise şöyle:
"Bugün bütün dünyanın adından söz ettiği Uğurlu 1974 - 1979 arasında Yıldırım takma adıyla teşkilatımızca kullanılmıştır. Bildiğim kadarıyla Uğurlu'yla resmi ilişkinin kesilmesinden sonra da bazı kişisel temaslar devam etmiştir. Bulgarlar Bekir Çelenk'i aniden Türkiye'ye yollamışlardır. Öğrendiğimize göre Çelenk'in ifadesini almak için Bulgaristan'a giden İtalyan Savcı, Çelenk'in telefon defterinde MİT'e ait telefon numaraları tespit etmiştir. Uğurlu, Çelenk ve benzeri kişilerin olayların içinde derinlemesine incelenmesinde yarar vardır."
Mehmet Eymür mektubunun devamında Ağca, Çelik, Çatlı ve diğerlerinin "görünürdeki siyasi kimlikleri" üzerinde soru işareti doğuracak ifadeler kullanıyor:
"Türkiye'de İpekçi cinayeti, Bahçelievler cinayeti ve Adana Emniyet Müdürü'nün öldürülmesi gibi halkın güven duygusunu kaçıran, nefret yaratan ve güvenlik güçlerini sağ mihraklar üzerine yollayan operasyonlar planlanmıştır. Bu tür olayların tümünün ortak bir yanı var. Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Aydın Telli, Abuzer Uğurlu ve Bekir Çelenk'i normal vatandaşlar sağcı veya ülkücü olarak nitelendirebilirler."