03.03.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Bebek’te üç beş tur atalım
Yavuz Hakan Tok - Mesela bir dönem gençliğinin buluşma noktası olmuş Taksim’deki postaneyi sadece Bulutsuzluk Özlemi’nin “PTT’nin Önünde Taksim’de” şarkısının hatırı için bile ziyaret edebilirdik, şayet hâlâ yerinde olsaydı. Neyse, dert değil, tur otobüsleri o nahiyeden kalkıyor zaten. Binelim ve Boğaz’a doğru inelim. Zira Boğaz hattında hemen her semti bir şarkının rehberliğinde gezebilmek mümkün. Selda Bağcan’ın sevdiceğini alıp götüren “Bir Beşiktaş” tramvayı çoktan tarih olsa da Kargo’nun sabaha kadar barlarında gezdiği “Ortaköy” hâlâ yerli yerinde duruyor. Akrep Nalan’ın aşklarına, aşıklarına aşina olduğu “Aşiyan” zaten yolumuzun üstü, bir uğrar, oradan Bebek’e geçeriz. Zira Demet Akalın’ın sevgilisini koluna takıp üç beş tur attığı “Bebek”, şarkının yazıldığı zamanlardan bu yana günün her saati sevgilisini koluna takan veya takmayan ama illaki üç beş tur atanlarla dolup taşmaya devam ediyor.
Demli bir çay eşliğinde Bilgen Bengü’nün derdine ortak olmak için “Emirgan”da soluklanabiliriz. Biraz ileride, Feridun Düzağaç’ın “Yeniköy”deki evine de uğrayabiliriz. Düşlerinden ibaret sevgilisi kapıyı açar mı bilinmez ama olmadı “Yeniköy Rıhtımında” Hakan Altun’a sevgilisinin nereye gittiğini sorarak ağlayan martılar hâlâ ordalar mı diye bir bakarız.
Ajda Pekkan ile “Moda Yolunda”
Karşıya geçmek için birinci köprüyü kullanalım derim çünkü Emel Sayın’ın hem Cumhuriyet’in 50’inci yılı hem de köprünün açılışı coşkusuyla seslendirdiği “Boğaz Köprüsü” tam da köprünün üzerinden geçerken turumuza eşlik edebilir. Sahiller hâlâ şarkıdaki kadar sevinçli mi, yalılar mutlu mu bilinmez ama sonraki 50 yılda dünyaya gelen diğer iki kardeşine rağmen konumu itibarıyla hâlâ İstanbul’un en güzel süsü olduğu bir gerçek. Şarkı da bunu anlatıyor zaten.
Ferhat Göçer “Kadıköy”de bir kıyı kahvesi bulduğunu, iskemlesine çöküp, yıkıldığını, öldüğünü anlatır şarkısında. O kahveyi bulma ihtimalimiz pek zayıf. Ajda Pekkan’ın kırmızı ceket ve pantolonuyla sakız çiğneyerek “Moda Yolunda” gezen sevgilisine rastlama ihtimalimiz ondan da zayıf. Bununla birlikte hazır yukarı doğru çıkmışken, Evrencan Gündüz’ün çocukken salıncağa bindiğini anlattığı “Moda”yı görmeden olmaz.
Moda’dan rotayı Üsküdar’a çevirelim çünkü “Bi’ şey olmaz, gel benimle,” diyen Kayahan’ın sesi bu kadim semtteki turumuza neşe katacaktır muhakkak. Setresi uzun, eteği çamur katipleri göremeyeceğiz doğal olarak. Gider iken bir yağmur alır mı almaz mı o da bilinmez ama almasın çünkü daha Kuzguncuk’a devam edeceğiz. Orada, ilk gecesinde kendine toz pembe masallar anlatan Gündoğarken var çünkü. Ya da belki kimin başı sıkışsa koşan Perihan Abla’nın jenerik şarkısı eşlik eder bize kim bilir. Kuzguncuk ne kadar “Perihan Abla”ysa Çengelköy de o kadar “Süper Baba”dır ya, Yeni Türkü’nün “Çengelköy Olur Masal”ından daha çok hangi şarkı anlatabilir ki Çengelköy’ü, üstelik de tek kelime söylemeden?
İstanbul’da sonbahar
Leman Sam’la “Kandilli”de bir çilingir sofrasına oturmazsak olmaz ki o sofradan da Samatya’ya, “İkinci Bahar”a bir selam çakarız muhakkak. Ama pek de uzun kalamayız çünkü oradan devam edip Kanlıca’nın orta yerinde Sezen’in uzandığı o taşı mutlaka görmemiz lazım. Rivayet odur ki “İstanbul İstanbul Olalı” görmediği kadar kedere şahit olmuştur çünkü o taş.
Tüm bu geziyi bir güz mevsimine denk getirirsek, yaşlansa, kilo alsa, rimelleri aksa da “İstanbul’da Sonbahar”ın hâlâ çok güzel olduğunu bizzat görebilir ve Teoman’a hak verebiliriz. Hatta sırf o şarkı hatırına “İstanbul’da Sonbahar” turları bile düzenleyebiliriz.
MFÖ’den biraz deniz biraz uyku biraz Bodrum
Peki İstanbul dışında da turlar olabilir mi? Mesela İzmir’de? Neden olmasın? Ali Kocatepe’nin şarkısında anlattığı “Kordonboyu Faytonlar” nicedir yok ama gün batımı Alsancak’tan Pasaport’a yürüyerek de bir tur atabilir, yürürken buzlu badem yiyebiliriz. Kaldı ki Deniz Tekin’in “İzmir’de Bir Gün Batımı” Kordon’da dolaşmanın ne hoş olduğunu söylediği şarkısı da yeter bir Kordon turu atmaya. Sonra Karantina’ya doğru yol alır, Sezen Aksu’nun genç kızlığında ailesiyle birlikte oturduğu evi ararız. Hani “İzmir’in Kızları” şarkısından bildiğimiz, balkonunda şarkı söyleyerek inlettiği Köprü semtindeki o evi.
İzmir’den biraz güneye inmek de mümkün. Coşkun Sabah’ın gönlünde macerasını yaşattığı, aşkının tek hatırası “Kuşadası” en yakın mevki. Daha aşağıya, Bodrum’a her yaz akın akın insan gidiyorsa hâlâ, bunda biraz da Mazhar-Fuat-Özkan’ın sadece biraz deniz ve biraz uyku umduğu “Bodrum” şarkısının payı yok mu o zaman bu zamandır? Yine de şimdilerde biraz deniz ve biraz uykunun bulunmadığı ve dahi aranmadığı Bodrum’a bir tur için başka şarkılar da gerekçe olabilir. Mesela Bülent Serttaş’ın şarkısında dediği gibi aşk “Bodrum”da mı yaşanıyor sahiden yoksa Gündoğarken’in dediği gibi iki âşık bile birbirini unutur ve “Bodrum”dan başka bir şey düşünülmez mi Bodrum’da?
Ali Kocatepe ile “Antalya’ya Koş”alım
Attila Atasoy’un “Burada tarihini doğunca yazmış Lidya, burada cennetini kurmuş Kleopatra” cümleleriyle, adeta bir rehber edasıyla anlattığı ve “Gelin gören görmeyen, gelin bekleriz,” diyerek davet ettiği “Marmaris”e de gidebiliriz tabii. Ali Kocatepe’nin “Antalya’ya Koş” çağrısına da cevap verebiliriz. Şarkı ‘70’lerde yapılmış ama hâlâ her dinleyende koşarak Antalya’ya gitme, Düden’i, Side’yi, Manavgat’ı görme isteği uyandırabilecek güçte. “Antalya’ya Koş” güzel de bir tur adı olabilir. Şarkı turlarından turistik değil, romantik bir haz alma peşinde olanlar için de Haluk Levent’in şarkısında pek güzel olduğundan özlem ve hüzünle bahsettiği “Antalya’da Sonbahar” turları düzenlenebilir.
Bulutsuzluk Özlemi’yle “Ankara Sokakları”nda
Başkent Ankara’ya turlar düzenlemek için de pek çok sebebimiz var. Yine Haluk Levent’in Ankara’da onsuz ne yaptığını merak ettiğimiz sevdiceği var mesela. Bir yerlerde çalarken o kadar oynadık eğlendik de hiç nerede bu “Ankara’nın Bağları” diye merak ettik mi sahi? Bağlar duruyor mu yerinde ona bakabiliriz, sonra bir gece ayazında Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkısı eşliğinde “Ankara Sokakları”nda gezebiliriz. Biz Zuhal Olcay’ın yalancısıyız deyip “Ankara’da Âşık Olmak” sahi neden zor, o sorunun cevabını arayabiliriz. Ankara’ya kadar gelmişken Vega’nın “Ankara” şarkısında anlattığı Tunalı’da kahvaltı tutkusunun da peşine düşmek lazım tabii. Daha çok, pek çok şarkı, pek çok şehri, semti, muhiti gezip görmeye, havasını koklamaya, sokaklarını arşınlamaya sebep olabilir. Bir şarkının, bir şiirin, bir romanın, bir filmin içinden geçen şehirlerin, semtlerin, muhitlerin peşine düşmek ne güzeldir. Bazen hiç gitmediğiniz bir şehre bir şarkıyla aşina olmak, bazen her gün geçtiğiniz bir sokağı bir romanın sayfaları arasında bulmak. Yazanın, söyleyenin, anlatanın üstüne kattığı yaşanmışlıklarla o şehrin, semtin, muhitin başka anlamlar kazanması ve hatırınızda öyle kalması. Belki de turlar düzenlenmesini hiç beklemeden, bir şarkının, bir şiirin, bir romanın, bir filmin peşine düşmeli ve herkes kendi turuna çıkmalı. O tura da Sezen’in şu şarkısı eşlik edebilir mesela: “Yola çıkmalı, yola çıkmalı… Hemen, hemen…”