16.05.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal
İbrahim Müteferrika matbaayı Osmanlı’ya getiren adam. Aslında bir Macar. Mevlevi, ayrıca bu topraklardaki ilk Mason locasının kurucusu olduğu söyleniyor. Ama nasıl biriydi, neler yaşadı, neler geçirdi bilen yok. Ve 10 yıl önce bir romancı ona merak salıyor. Öyle böyle bir sevda değil bu. Peşinden Macaristan’a kadar gidiyor. Sonunda adını “Macar” koyduğu bir romanda anlatıyor “Müteferrika’nın tefrika”sını Solmaz Kâmuran.
Roman, İstanbul’dan Moskova’ya yolculuk yapan ve tesadüfen Macar bir Türkologun eline geçen bir defterle başlıyor. Defter, Müteferrika’nın ağzından konuşuyor okurla.
Ve romanın son bölümünde Türkologla birlikte okur da şüphe ve heyecanla defterin izini sürüyor.
İbrahim Müteferrika’ya nasıl sevdalandınız?
“Kiraze” romanım çıktığından beri bu tutkum var. “Kiraze”de de Endülüs’ten gelen Yahudilerin kurduğu matbaanın hikayesini anlatıyordum. Bu İbrahim Müteferikka kimdir nedir diye o tarihte, 10 yıl kadar önce içime bir sevda düştü. Tam bir aşk. Dövüşlü de bir ilişki oldu. Ama baktım ki neredeyse hiçbir kaynak yok. Son birkaç yılda belgeler çıktı, terekesi açıklandı. Yazma süresinin uzaması işime yaradı.
Dövüşlü tarafı neydi?
Hem kaynak eksikliği vardı hem de özel bir kurgu yapmam gerekiyordu. Hissediyorum ki, benim yazdığım gerçeğe en yakın Müteferrika. En azından düşünsel yapısı açısından... Belgeleri yan yana koydum ve bilgilerle kendi hislerimi birleştirip yazdım kitabı. İspat edemem ama eminim. Bir dedektif gibi düştüm peşine.
İzleri nerelerde, nasıl sürdünüz?
Bir kere muazzam bir okuma yaptım. Ama neredeyse hep aynı şeyleri okudum. Sonra kalktım, Macaristan’a gittim.
Neler yakaladınız orada?
Bir defa adamın gittiği okul duruyor orada. Sonra Ünitaryen kolejine ve kilisesine gittim. Papazlarla tanıştım. Bütün defterleri taramışlar ve Abraham diye birini bulmamışlar. Ama zaten ben hiçbir zaman gerçek adının Abraham olduğunu düşünmedim. Ama Ünitaryen olduğuna eminim. İslamiyet’i öven risalesinde çok belirgin bu. Orada Müslümanım demiyor ki, Katolikliği eleştiriyor.
Ama Mevlevi...
Evet, sufi. Bugün düşündüğümüz, politize olmuş İslam değil bu. Ayrıca buradaki ilk mason locasını kurmuş. Kurgu çok zordu. Öyle bir kurgu yapmam lazımdı ki, okuyanlar bunun bir roman olduğunu unutmasınlar. Benim birtakım gerçekleri iddia ettiğimi düşünmesinler.
“Çetin’in bana aferin demesi çok önemli”
“Macar”ı okurken Müteferrika’nın çok yalnız bir adam olduğunu düşündüm.
Nasıl olmasın? Bugün de entelektüeller yalnız değil mi?
Elime aldığımda romanın öznesinin matbaa olduğunu sandım ama yanıldım.
Değil. Zihinsel bir şey yaratmaya çalıştım. Olayları anlatmak daha kolay aslına bakarsan. Ama bir adamın zihnini, dünyaya bakışını aktarabilmek zordu. Benim istediğim, o adamın kafasının içini anlatmaktı.
Siz adamın kafasının içine sevdalanmışsınız o zaman.
Evet. Bende öyle bir takıntı var galiba.
Eşiniz Çetin Altan okudu mu kitabı?
Tabii, yazarken her akşam okudum ona. 10 senedir uğraşıyorum. Bir ara bana “Sen vazgeç, bırak başka bir kitap yaz” dedi. Artık üç kişi olmuştuk evde; Çetin, Solmaz ve İbrahim! Yazdığım her şeyi Çetin’e okumuşumdur, o da zihnimi açmıştır. Onun bana aferin demesi
benim için çok önemli.
“Romanı sonuna kadar okumayan bir şey söylemesin”
Macar Türkolog, Müteferrika’ya ait olduğunu düşündüğü defteri okumaya başladığında romanın sayfaları da değişiyor. Sarı, farklı bir kağıt oluyor.
Defter oluyor birdenbire. Benim başından beri aklımdaydı bu. Kitabın tasarımını kız kardeşim ve editörüm Şafak Barış gerçekleştirdi tamamen. Bu sarı kağıt, adı şamua, dini kitapların basıldığı bir kağıtmış. Defter ilerledikçe, Müteferrika’nın hayatı değiştikçe amblemler de değişiyor.
“Elimden ne geliyorsa bu romana ekledim”
Romandaki gravürler de size ait. Bu yeteneğinizi göstermek için neden bu romanı seçtiniz?
10 yıl uğraştım ben bu romanla. Elimden ne geliyorsa hepsini içine koymak istedim. Oyunlar oynadım. Öyle bir kitap oldu ki, sonuna kadar okumayan pek bir şey söylemese daha iyi olur diye düşünüyorum.
Defter ikizinin ağzından anlatılan bölümlerle başlıyor. Sonra bir kırılma noktası geliyor ve Müteferrika “Benim ikizim yok” diyor. Bu kırılma noktası da din değiştirmesi...
Aslında o ikizlik, onun içindeki ikilik. Çifte kişiliği var ama birbiriyle zıtlaşan değil, barış içinde aynı bedende yer alabilen çifte kişilik bu. İbrahim Müteferrika doğunun bütün özelliklerini sindirmesine rağmen bir batılı. Hem Ünitaryen’di hem de Sufi. Terekesine baktım, evinde Kuran-ı Kerim yok.