20.01.2020 - 14:26 | Son Güncellenme:
Ä°hsan Dindar - milliyet.com.tr
Â
Yer alacağınız projeleri seçerken öncelikleriniz neler oluyor?
 Önce karakteri, sonra senaryoyu sevmeliyim. Oyuncu olarak ‘Özgün yine aynı oynuyor’ denmesindense, ‘denemiş ama olmamış’ denmesini tercih ederim. Bu yüzden rol, oynamaktan heyecan duyacağım bir karakter olmalı. Senaryonun da bir derdi olmalı. Yeni bir sözü olmalı. Televizyon topluma büyük etkisi olan bir araç. Özellikle bizimki gibi sosyal hayatın çok aktif olmadığı toplumlarda neredeyse toplumu şekillendiren büyük bir güç. Dolayısıyla oyuncusundan yönetmenine yapımcısından kanalına büyük sorumluluğumuz var. Ben kendi üzerime düşeni yapıp en azından senaryoların, cinsiyetçi yaklaşımlarına, erkek figürlerini nasıl işlediğine dikkat ediyorum. Bu yüzden biraz seçici davranıyorum.
Â
Çok Uzak Çok fazla filmi hem yönetmen hem sizin için hem de Burcu Biricik için bir ilkti. Bu filmin size getirisi neler oldu?
Hepimiz için bir okuldu sanırım. Ben sabır etmeyi öğrendim diyebilirim kendi adıma. Hepimizin ilk deneyimi olduğu için yorucu bir süreçti. Her süreç insanı değiştirir, geliştirir, ve yeni kapılar açar. Benim için bir çok anlamda bir mihenk taşı olmuştur bu film. Hakettiği değeri göremeyen filmler listesinde bence.
Â
Dizi ve filmler de drama oynuyorsunuz ama farklı teklifler gelse nasıl karşılarsınız?
Tam şu anda yeni bir film çekimine başlıyorum ve komedi. ‘Aşk Çağırırsan Gelir’. Benim için neredeyse bir ilk. Yönetmenimiz Emre Kavuk’a çok güvendiğim için konfor alanımdan çıkmak daha kolay. Yeni şeyler denemeyi çok severim o yüzden farklı teklifler geldiğinde mutlu oluyorum. Bir yandan da çok yönlü bir oyuncuymuşum gibi hissettiriyor. Asla saç stilini bile değiştirmeyen karakterden ziyade kendi ismini önemseyen oyunculardan olmak istemem.
Â
Soytarılar, akrobasili karakomik bir oyun olarak afişlerde, tanıtımlarda yer aldı. Bu noktada Soytarılar, ortaya nasıl çıktı?
Erasmus öğrenci değişim programıyla Estonya’da bir konservatuara gitmiştim. İnanılmaz zor bedensel dersleri vardı. Akrobasi derslerinde çok katılım sağlayamıyordum. Hoca da ‘kafana takma sen de güzel şarkı söylüyorsun’ demişti. Sanırım o sözden sonra Soytarılar’ın da temeli atıldı. Kafama koyduğumu yapan biriyim. Bu oyunu okuduğumda havada akrobasi yapmak istediğime emindim. Ve çalışmalara başladık.
Â
Proje sizin için nasıl bir anlam taşıyor? Yoğun dizi programını bir yana bırakıp aylarca akrobasi eğitimi aldığınızı duyduk...
Evet yaklaşık 6 ay tüm ekip akrobasi dersi aldık. Benim kurgumda iki soytarı dünyayı göğe bağlı kumaşlarla dolaşıyorlar. İşin içine akrobasi girince hele ki havada olunca başka bir disiplin gerektiriyor. Hadi bir ay prova yapalım bilet satalım diyemiyorsun. Büyük emek verdik bu oyun için. Daha önce hiç çalıştırmadığımız kaslarımızın ağrılarıyla geçen uzun bir süreç oldu. Çıkan sonuç bütün o ağrılara, sakatlıklara değdi.
Â
Instagram hesabınızda yaptığınız bir paylaşımda "en zor ve en değerli deneyimim" olarak nitelendiriyorsunuz bu projeyi. Zorluğu bu uzun süreli eğitim ve performansından mı kaynaklanıyor?
Hem eğitim süreci hem performans hem de sahneleme sürecinden bahsediyorum. 50 dakikalık hiç durmayan bir performans vaad ediyoruz seyirciye, bunun hakkını vermek için de kondisyonumuzu sürekli canlı tutmamız gerekiyor. Zorluklardan biri de tiyatro ve akrobasi disiplinlerini iç içe geçirmekti. Yaptığımız seçilmiş hareketlerin oyun içinde eklektik durmaması gerekiyordu. Bunu başardık diye düşünüyorum. Bir yandan da akrobasi yaparken oynadığımız karakterlerin içinde kalmak da zorlu deneyimlerden biri. Sahnelenme açısındansa en az 7 metre yüksekliği olan ve bir ton ağırlık taşıyabilen sahne bulmaktaki zorluk. Maalesef oyunu çıkardıktan sonra fark ettik ki bu koşullarda çok sahne yok. Hatta bazı sahnelerin bu koşullarda olup olmadığından kendilerinin dahi haberleri yok. :)
Â
Gösteri sonunda, sanatseverlerde nasıl bir hissiyat oluşturmayı amaçlıyorsunuz? veya böyle bir kaygınız var mı?
Oyunun bir sözü var, ‘savaşmayın, gülün’ seyirci çıkışta barışçıl hissetsin bana yeter. Özellikle bütün dünyada hakim olmaya başlayan ırkçı dil, çizilen sınırlar ve prototipleştirmeye karşı bir duruşu ve söylemi var oyunun. Başka bir dünya var mı? Olabilir mi? Yoksa gerçekten umutsuz vaka mıyız? Seyirci bir de üstüne bunları sorgularsa daha ne isterim ki hayattan :D
Â
"Soytarılar" farklı sahneleri dolaşmaya devam edecek mi?
Dediğim gibi teknik koşullara sahip her sahnede oynayacağız. Buradan sahnelere de seslenelim, varsa sahnesine güvenen haber versin :)
Â
Tiyatro son yıllarda büyük rağbet görüyor. Özel tiyatrolar, büyük prodüksiyonlar, ünlü oyuncular... Siz gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hassas bir soru. Tiyatro altın çağını yaşıyor gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Ama maalesef durum böyle değil. Sadece bazı tiyatrolar haksız rekabet yaratıyor işin aslı bu. Tiyatroya gitme alışkanlığı olan ülkelerde ünlülerin tiyatrolarda oynaması alışılagelmiş bir durumdur. Ancak bizimki gibi hali hazırda devlet tiyatrosu ve şehir tiyatrolarının yarattığı haksız rekabetle baş edemeyen, bilet parasına yansıyan verginin çok yüksek olduğu tiyatrolar için durum biraz acımasız. Bilet fiyatlarının yüksek olması zaruri. Seyirci de çeşitler arasında seçim yaparken içerik yerine tanıdık ekran yüzü görmek istiyor. Böylelikle ünlüsüz tiyatrolar daha yalnızlaşıyor. Dünya da kültür-sanat devlet desteğiyle bağımsızlaşır. Ancak ülkemizde devlet desteği çok sınırlı. Bu durumda yeniyi aramak güçleşiyor. Seyirciye satışı garantili tiyatro yapmak diye bir şey çıkıyor ortaya maalesef.
Â
Yeni dizi ya da film projeleriniz var mı? 2020 yılı içinde sizi hangi yapımlarda göreceğiz?
Mart ayında ‘Dijital Esaret’ vizyona giriyor, çok severek çalıştığım bir iş. Mayıs ayında da şu an Ordu’da çekimleri süren ‘Aşk, Çağırırsan Gelir’ le vizyonda olmayı planlıyoruz. Dizi senaryoları okumaya devam.
Â
Bu sezonda sizin ekranda beğeniyle takip ettiğiniz yapımlar neler?
 Dizi süreleri çok uzun. :) maalesef çok vakit ayıramıyorum. Senaryosunu okuyup beğendiğim birkaç iş oldu, onlardan biri ‘Mucize Doktor’. İçeriğin önemli olduğunu, seyircinin alışılagelmiş kodlarla yazılan işleri izlemekten sıkıldığının kanıtı gibi bir dizi oldu ne de güzel oldu. Daha da çok olsun.
Â
ihsan.dindar@milliyet.com.tr