27.04.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Ali Asgari ile birlikte yazıp yönettiği “Fani Dizeler” filmiyle tanınan İran asıllı sinemacı Alireza Khatami, Türkiye’de çektiği ve ünlü oyuncularımızı buluşturan yeni filmi “Öldürdüğün Şeyler” ile karşımızda… Filmin adını sene başında Sundance Film Festivali zamanında duymuştuk. Festivalin Dünya Sineması Dramatik Yarışması’nda Yönetmenlik Ödülü’nü kazanmıştı. Film, 44. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarıştıktan hemen sonra gösterime girdi.
“Öldürdüğün Şeyler” yerli sinemada çokça izlediğimiz erkek travmalarına dair bir hikâye anlatıyor. ABD’den dönünce bir üniversitede yarı zamanlı hocalık yapan Ali, hasta annesinin ölümünü şüpheli bulur ve babasını suçlar. Kardeşleri ve halası ile konuştukça kendi şüpheleri konusunda kafası iyice karışır.
Gerçeklik ve bilinçaltı arasında gidip gelen bir filme imza atmış Alireza Khatami. Bu, “Öldürdüğün Şeyler”in hem avantajı hem de dezavantajı. Ali’nin eşinin gördüğü rüyayı anlatması ile başlayan filmde Ali’nin bastırmaya çalıştığı ama bastıramadığı öfkesinin izlerini takip ediyoruz. Yarı zamanlı çalışan, baba olma ihtimali neredeyse sıfıra inmiş 30’larındaki bir erkeğin babasına ve kendine duyduğu öfkenin… Yıllarca yurt dışında yaşayarak bu hiddetten uzaklaşmaya çalışan Ali, nihayetinde geçmiş travmalarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Kötü davranışları yüzünden babasına duyduğu nefret, hayatını yola koymasındaki başlıca engel oluyor. Bu engeli ortadan kaldırdığında ise yine içindeki fırtına dinmiyor. Çünkü babasını gerçekten tanıyıp tanımadığı sorusu, kafasının bir yerinde kalıveriyor.
Peki kadınlar?
Filmin başkahramanı Ali olsa da yan karakterlerin çoğu kadın. Ali’nin yalpalamalarına rağmen gerçeklerden kaçmayıp yüzleşen o kadınlar (eşi, annesi, ablaları, halası) yaşananları kabullenip yola devam ediyor. Hiçbirinin Ali gibi özgür takılma imkânı olmadığı için erkek egemen toplumda gerçekleri kabullenerek yol alabiliyorlar. Ama bu karakterlerin travmaları, Ali’ninkinin yanında kendine yer bulamamış.
Film toplumsal gerçekçiliği inandırıcı bir tarzda bize yansıtırken iş bilinçaltına geldiğinde savruluyor. Senaryonun en güçlü noktası olan ve seyirciye de şok yaşatan ‘dönüşüm’ bölümü, çok etkili olmasına rağmen hikâyenin içinde sanki kenar süsüymüş gibi kalıyor. Dolayısıyla Ali’nin ve alteregosunun mücadelesini birkaç diyalogda izlemek, bilinçaltında yaşananları derinleştiremiyor. Hâlbuki sadece bu bölüm bile tek başına meselenin özünü genişçe anlatabilirmiş.
Neticede annesi ölmüş, babasını nefretiyle yok etmiş, kendi nefretini öldürmeye çalışan bir erkeğin travmaları perdede, kâğıt üzerindeki etkiyi yaratamasa da Bartosz Swiniarski’nin neredeyse her imgeyi çerçeveye dönüştürdüğü zengin görüntü yönetiminin fark yarattığını söylemek mümkün.
Filmin oyuncu kadrosu gerçekten iddialı. Ekin Koç, karakterinin ruhsal dalgalanmalarını yansıtmakta çok başarılı. Hazar Ergüçlü de… İpek Türktan kısa rolünde iz bırakmayı başarıyor. Erkan Kolçak Köstendil, senaryonun gazabına uğrayarak kilit karakteriyle bir anda ortadan yok olsa da etkili bir performans sergiliyor. Ercan Kesal’ı bağımsız filmlerde belli bir kalıp rolde izliyoruz neredeyse. “Öldürdüğün Şeyler”de de yine Altın Lale Yarışması’nda yer alan Tayfun Pirselimoğlu’nın “İdea” filmindekine benzer bir karakteri canlandırıyor.