10.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Safa Tekeli
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de, saat dokuzu beş geçe, Dolmabahçe Sarayı’nda, “Türk’ün tarihinde ve gönlünde daima yaşamak” üzere aramızdan ayrıldı.
Atatürk, küçüklüğünden beri birçok rahatsızlıkla mücadele etmişti. Kardeşleri Ahmet ve Ömer’in hayatlarını kaybettiği difteri-kuşpalazına o da yakalanmış ancak hastalıktan kurtulmayı başarmıştı. 1896’da girdiği Manastır Askerî İdadisi’nde yakalandığı sıtma rahatsızlığı ile yaşamı boyunca mücadele edecekti. Kurtuluş Savaş sonrasında Kasım 1923’te ve “Nutuk” üzerinde çalışırken Mayıs 1927’de kalp krizi geçirmişti. Bunlar Atatürk’ün geçirdiği başlıca rahatsızlıklardı ancak onun aramızdan ayrılmasına yol açan karaciğer rahatsızlığı teşhisi, Dr. Nihat Reşat Belger tarafından 22 Ocak 1938’de konulmuştu. Atatürk iki hafta sonra da zatürre tedavisi görecekti.
Atatürk’ün sağlığına ilişkin Riyaseticumhur Umumi Kâtipliği’nden (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği) yapılan ilk resmî tebliğler, 17 Ekim 1938 günü yayımlandı.
9 Kasım günü Atatürk’ün sağlığıyla ilgili üç resmî tebliğ yayımlanıyordu. Saat 24.00’da yayımlanan tebliğde, “Saat 20.00’den itibaren dalgınlık artmıştır. Umumi ahval vahamete doğru seyir etmektedir” deniliyordu. Atatürk’ün vefat ettiğine ilişkin, doktorları tarafından verilen rapor ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin resmî tebliğinde; “Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet, dün gece saat 24.00’te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün, dokuzu beş geçe, Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir” deniliyor ve tebliğ “Ebedi Türk Milleti, onun eserlerini ebediyetle yaşatacaktır. Türk gençliği, onun kıymetli vediası olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir. Kemal Atatürk, Türk’ün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır” diye sona eriyordu.
Dolmabahçe’ye akın
Atatürk’ün naaşı, 16 Kasım 1938’de Türk bayrağının örttüğü bir katafalk üzerinde Dolmabahçe Sarayı’nın tören salonunda katafalka konulur ve Türk milleti genç, yaşlı Atatürk’e son görevini yapmak için Dolmabahçe’ye akın eder. Atatürk’ün cenaze namazı, Ankara’ya nakil töreninden önce, 19 Kasım 1938 sabahı Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılır. Bir duygu seliyle top arabasıyla getirildiği Sarayburnu rıhtımından “Yavuz” zırhlısına konulan Atatürk’ün naaşı, İzmit’e, buradan özel trenle Ankara’ya yola çıkarılır. 21 Kasım günü TBMM’deki törenden sonra naaş, törenle Etnografya Müzesi’ndeki mermer bir lahde alınır.
“Mezara benzemiş!”
Atatürk, 1925 yılında yapılmasını istediği Etnografya Müzesi’nin tamamlanma aşamasında yaptığı bir inceleme sırasında, yanındakilere, “Burası mezara benzemiş” der. Atatürk’ün naaşının, Etnografya Müzesi’nden alınıp Anıtkabir’e getirildiği 10 Kasım 1953 günü düzenlenen görkemli törende gözler yaşlıdır; 10 Kasım 1938 sabahının matemi yeniden yaşanır. Atatürk’ün naaşı, top arabasını çeken Harp Okulu öğrencileri tarafından Anıtkabir’e götürülürken binlerce insan gözyaşlarını tutamaz. İlk gün Anıtkabir’i 70 bin kişi ziyaret eder.
Günümüze gelindiğinde Anıtkabir’de Atatürk’ün mozolesinin bulunduğu Şeref Salonu’nun altında, 3 bin metrekarelik sütunlu alanda oluşturulan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi, ziyaretçilerine onunla olmayı yaşatıyor. 21 Haziran 1960’da Atatürk Müzesi olarak açılan, 2001 yılında yeniden düzenlenen müzenin ilk bölümünde sizi, boydan çekilmiş, güleryüzlü bir fotoğrafıyla Mustafa Kemal Paşa karşılıyor. İkinci bölümde Çanakkale Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz panoramaları dikkatleri çekiyor. Üçüncü bölüm, 18 tonoz odadaki sergi alanlarından oluşuyor. Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarından vefat edenlerin defnedilmesi amacıyla inşa edilen bu odacıklar kullanılmayınca, Tonoz Müzeler olarak düzenlenmiş. Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimleri’ne ilişkin 3 bin kadar fotoğraf ile rölyefler Tonoz Müzelerin görselliğini güçlendiriyor. Galeride, Kara Fatma’dan Şahin Bey’e kadar asker-sivil 20 Kurtuluş Savaşı kahramanının büstü ve öz geçmişleri yer alıyor. Her tonozda bir devrimin anlatıldığı koridordan çıkıp Müze’den ayrıldığınızda; bu devrimlerin kimin manevi koruması altında olduğu da görülüyor.