07.11.2021 - 07:28 | Son Güncellenme:
Gülşah Karaman / Milliyet.com.tr - Dünyada iklim krizinin günden güne derinleştiği ve acil çözümlerin gerekli olduğu bu süreçle karşı karşıyayız. İnsanlık, gıda güvenliği-egemenliği ile iklim krizine çözüm bulma arasında sıkışmış durumda. Uzmanlar ise iklim krizi sebebiyle dünya ana gıda sistemlerinde oluşan daralma ve kıtlıkla mücadele etmenin yanında, sürdürülebilirlik adına çözüm yolları araştırmaya devam ediyor.
Dünyada nüfus ve refah artışının bir sonucu olarak et talebinin 2050 yıllarında yüzde 75 oranında artması beklendiğini söyleyen Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, iklim kriziyle mücadele için et tüketimi hakkında toplumu bilinçlendirecek açıklamalarda bulundu.
KIRMIZI ET 2 KAT DAHA FAZLA ZARAR VERİYOR
Dünya çapında et üretiminin, bitki bazlı gıda üretiminden iki kat daha fazla kirliliğe neden olduğunu söyleyen Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, küresel gıda üretiminin, insan faaliyetleri tarafından yayılan tüm gezegeni ısıtan gazların üçte birinden sorumlu olduğunu vurguladı. Gıda üretim sisteminin yılda 17,3 milyar metrik ton sera gazı salınımına neden olduğunu aktaran Nihal Büyükuslu, gaz salınımının tüm küresel emisyonların yüzde 35’ini oluşturduğunu ifade etti.
ET VE BİTKİSEL ÜRETİM ARASINDAKİ EMİSYON FARKI ÇOK BÜYÜK
1 kilo buğday üretiminde 2,5 kg, 1 kilo sığır eti üretiminde 70 kg emisyon açığa çıkıyor. Gıda olarak kullanılan geviş getiren hayvanların sadece yetiştirilmesi değil, çiftlik hayvanı yemi üretimi de gıda emisyonlarında etkin bir faktör yaratıyor. Gıda üretiminden kaynaklanan küresel sera gazı salınımının yüzde 57'si hayvansal gıda üretiminden (hayvan yemi dahil), yüzde 29'u bitkisel bazlı gıdalardan ve yüzde 14'ü diğer kullanımlardan kaynaklanıyor.
Doç. Dr. Nihal Büyükuslu toplam emisyonların önemli bölümünün tarım arazisi yönetimi (%38) ve arazi kullanımından (%29) geldiğini söyledi. Ancak buna en büyük katkı sağlayanların sığır eti (%25) ve pirinç (%12) olduğunu; bölge olarak en fazla sera gazı salınımının Güneydoğu Asya ve Güney Amerika tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, “Gıda yetiştirilmesinden kaynaklanan emisyonların neredeyse dörtte birini tek başına sığır eti oluşturuyor” dedi.
KIRMIZI ET YERİNE TAVUK VE BALIK ÖNERİLİYOR
Et üretimi çevresel değişiklikler, sera gazı emisyonları, hayvan refahı ve toprak suyu kullanımında kritik bir faktör olarak kabul ediliyor. Hayvansal gıda kaynakları, karbon ve su ayak izleri yüksek olan üretimler olarak nitelendiriliyor. Mahsul yetiştirme sistemi ile karşılaştırıldığında, hayvancılık ve özellikle geviş getiren hayvan yetiştiriciliğinin hava kirliliği üzerinde daha fazla etkiye sahip olduğunu açıklayan Doç. Dr. Büyükuslu, bu nedenle kırmızı et ve süt ürünlerinin tavuk, balık, yumurta ve sebze bazlı bir diyetle değiştirilmesini öneriyor.
1 KİLO HAYVANSAL PROTEİN İÇİN 16 KİLO BİTKİSEL PROTEİN GEREKLİ
Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, hayvansal protein üretmek için kullanılan bitkisel gıda maddelerinin oranını vurguladı. Büyükuslu, “Bir sığırın ağırlığını bir kilogram artırmak için ortalama olarak 11 kg bitkisel gıda maddesi gerekli. Kesimden çıkan atıklar da hesaba katıldığında, 1 kg et elde etmek için 15 kg hayvan yemine ihtiyaç var. Hesabı bitkisel gıda maddelerinin ağırlığından ziyade proteinler açısından yaparsak, 1 kg hayvansal protein üretmek için 16 kg bitkisel protein olması lazım” dedi.
SERA GAZLARININ TEK KAYNAĞI GIDA ÜRETİMİ DEĞİL
Sera gazları insan, bitki ve hayvanların oluşturduğu ekosistemin atmosfer sıcaklığını korumak için önemli rol oynuyor. Ancak sera gazlarının tek kaynağının gıda üretiminin olmadığını belirten Büyükuslu, "Sera gazlarındaki artışın %49’u enerji kullanımı, %24’ü endüstriyel üretim, %14’ü ormansızlaşma ve %13’ü tarımsal faaliyetlerden kaynaklanıyor. Sonuçta atmosferde CO2, CH4, N20, CFC gibi sera gazları birikerek iklim değişikliğine yol açıyor" diye belirtti.
HİNDİSTAN DÜNYADA EN FAZLA BÜYÜKBAŞ HAYVANA SAHİP
Günümüzde et tüketimi nedeniyle hayvansal gıda emisyonlarında en büyük payın Güney Amerika'ya, ardından Güney ve Güneydoğu Asya'ya ve ardından Çin'e ait olduğunu söyleyen Nihal Büyükuslu, “Dini nedenlerden dolayı sığır eti tüketimi düşük olmakla birlikte dünyada en fazla büyükbaş hayvan varlığına sahip ülke 371 milyon 700 bin baş ile Hindistan’dır. Hindistan’ı sırasıyla Brezilya, Çin ve ABD takip ediyor. Dünya nüfusu artışına paralel olarak kesimlik hayvan sayısı da artış gösteriyor” diye konuştu.
'HAYVANSAL KAYNAKLARI AZALTIP BİTKİSEL BESLENMEYE YÖNELMELİYİZ'
Nihal Büyükuslu, sonuç olarak başta sığır olmak üzere geviş getiren büyükbaş ve küçükbaş hayvanların tüketilmesinin, karbon emisyonu ve tatlı su kaynaklarının yoğun kullanılması açısından çevreye önemli bir yük oluşturduğunu söyledi. Büyükuslu, “Günlük diyetimizde hayvansal kaynakların azaltılması ve yerine bitkisel kaynakların tüketilmesi, çevre üzerinde olumlu etki oluşturacaktır. Küresel karbon emisyonunu bir duvar olarak düşünürsek her bir tuğlanın uzaklaştırılması duvarın yıkılmasına katkı sunar. Kısaca et tüketiminin sınırlandırılması doğaya olumlu yansıyacaktır” ifadelerini kullandı.
Büyükuslu, "Özellikle kırmızı et tüketimini azaltmak ve diyeti daha az karbon emisyonu üreten beyaz et ve daha çok bitkisel protein kaynaklarına yöneltmek, doğayı koruma açısından önemli adımlar olacaktır” tavsiyesinde bulundu.
ET LEZZETİNİ VE DOKUSUNU VEREN KAYNAKLAR ÜRETİLECEK
Beslenme modellerinin gelecekte nasıl şekilleneceğine dair birçok yaklaşım var ve yeni alternatif besin kaynaklarının elde edilmesi konusunda çalışmalar hızla devam ediyor. "Doğal kaynaklardan sağlanan protein kaynakları yetersiz" diyen Nihal Büyükuslu, hayvansal protein eksikliğini gidermek için laboratuvarda üretilen et dışında alternatif kaynak olarak bitkiler, böcekler ve mikroalglerden yararlanılacağını söylüyor. Bu anlamda laboratuvarda geliştirilen et ürünlerinin insan besin zincirine katılmasıyla çiftlik hayvan sayılarının azalması mümkün olabilecek.
BİTKİ BAZLI ET GERÇEK BİR ET LEZZETİNE DÖNÜŞECEK
Bitki bazlı et, laboratuvar bazlı etten farklı. Herhangi bir hayvansal ürün kullanmak zorunda kalmadan gerçek sosis, sığır eti ve diğer etlerin lezzetini, dokusunu vereceğini söyleyen Büyükuslu, “Örneğin, soya proteini, buğday glüteni ve fasulye unu, fındık gibi çeşitli protein türleri, et ile benzer tat ve doku üreten mükemmel et alternatifi kaynakları olarak kabul edilir” dedi.
BÖCEKLER GIDA OLARAK KULLANILACAK
Yemek kurdu-protein çubukları, böcek burgerleri ve böcek unundan yapılmış ürünlere ne kadar hazırız? “Menülerimize böcek eklemek, dünyanın gıda tedarik sorunlarının üstesinden gelmeye yardımcı olabilir” diyen Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, “Ülkemizde bu tür beslenme kabul edilebilir gibi görünmese de 130'dan fazla ülkede ve tahmini 2 milyar insan için böcekler, kurtçuklar ve cırcır böcekleri günlük beslenmenin geleneksel bir parçası. Böcekler, çok sayıda protein, değerli vitaminler ve mineraller sağlar. AB’de Mayıs 2021 itibarıyla sarı yemek kurtlarının (tenebrio molitor) insan tüketimi için kullanılmasına ilk kez onay verildi. Diğer böceklerin kullanımı da sırada” bilgilerini paylaştı.
LABORATUVARDA ÜRETİLEN ET ÜRÜNLERİ ÇİFTLİK HAYVANI SAYISINI AZALTACAK
Gelecekte, laboratuvarda üretilecek et ürünlerinin, çiftçilikle ilişkili çevresel etkileri ve hayvan refahı sorunlarını azaltmak için yeterli olup olmayacağı uzmanlar tarafından tartışılıyor. Hayvansal gıda kaynaklarının sürdürülebilir sistemlere dönüştürülmesinin, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya önemli ölçüde katkı sağlayacağını belirten Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, “Laboratuvarda geliştirilen et ürünlerinin insan besin zincirine katılmasıyla çiftlik hayvan sayılarının azalması mümkün olabilecek. Bu çözüm, hayvan refahı sorunlarını azalttığı gibi hayvan yetiştiriciliğinin ortaya çıkardığı çevresel etkileri de ortadan kaldırabilecek” şeklinde konuştu.
ÖNLEM ALMAZSAK GELECEKTE GIDA GÜVENLİĞİ CİDDİ SORUNLARLA KARŞILAŞACAK
Beslenmede seçilen gıdalar kişisel tercihe bağlı ve bu tercihlerin zorla değiştirilmesi mümkün değil. Ancak insanlar iklim değişikliği konusunda yeterince sorumluluk sahibi ise, beslenme alışkanlıklarını değiştirmeyi ciddi olarak düşünmeliler. Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, sürdürülebilir gıda ve beslenme politikalarının oluşturulması ve uygulanması konularında gerekli adımların atılması gerektiğini savundu. Büyükuslu, “Aksi takdirde gelecekte gıda güvenliği ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacak ve çocuklarımızın, torunlarımızın üzerine ciddi bir yük binecek. Kırmızı et üretimine ve tüketimine yönelik yüksek talep, çevre, toprak suyu, kirlilik, sera gazı emisyonu ve biyolojik çeşitliliği tehdit etme potansiyeline sahip. Bireysel sorumluluk çerçevesinde yeme alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Diyet değişimlerine uygun tarım uygulamaları yeniden revize edilmeli ve bu konu sürekli olarak gündemde tutulmalı" vurgusunu yaptı.
'BESLENME ŞEKLİ ÇEVREYE OLAN ETKİLERİYLE BİRLİKTE HESAPLANMALI'
Gıdaların üretimleri sırasında karbon emisyonu artışına ve çevrede yarattıkları olumsuzluklara bakılarak günlük diyetlerin yeniden modifiye edilmesi gerektiğini söyleyen uzmanımız, “Beslenme planları, insanların gereksinimleri olan enerji ve besinlerin ne kadar alındığının belirlenmesi dışında çevreye olan etkileri de (karbon ve su ayak izi) dikkate alınarak belirlenmeli. Et, peynir, süt gibi hayvansal kaynakların yerine bitkisel kaynaklar diyetlerimizde artırılmalı” şeklinde ifade etti.
PLASTİK KİRLİLİĞİ TÜM CANLILARI ETKİLİYOR! TAVUKTA, SIĞIRDA,TUZDA…
Tek kullanımlık plastik ürünlerin hızla artan üretimi, dünyanın bunlarla başa çıkma kabiliyetini aştığından, plastik kirliliği en acil çevre sorunlarından biri haline geldi. Dolayısıyla bu kirlilik çiftlik hayvanları dahil dünyadaki tüm canlıları etkiliyor. Mikroplastik olarak tanımlanan olan 5 milimetreden küçük plastik parçaları okyanuslardan eriyen buzul kütlelerine, topraktan havaya tüm gezegene yayılmış durumda. Büyükuslu, “Gıdalarda yapılan analizler sonucu deniz ürünlerinde, tavukta, sığırda, suda, tuzda mikroplastik bulunmuş ve dahası bitki köklerinden bitki yapısına girebildiği bile tespit edilmiştir. Unutulmamalıdır ki çiftlik hayvanlarının besinleri önemli derecede bitkisel kaynaklardır. Bu durumda mikroplastiklerin su ve hava dışında besin yoluyla hayvanlara geçmesi de söz konusu” açıklamasında bulundu.
DÜNYA GENELİNDE 1,5 MİLYAR İNEK KİRLETİCİ GAZ YAYIYOR
Son tahminlere göre, gıda için yetiştirilen ve kesilen hayvanlar küresel iklim değişikliğini hızlandıran atmosferik metanın üçte birine tekabül ediyor. Bunun inek gibi geviş getiren hayvanların yemlerini sindirirken üretilen metan gazı olduğunu belirten Büyükuslu, “Dünya genelindeki 1,5 milyar inek ve milyarlarca küçükbaş hayvanın metan dahil onlarca kirletici gaz yaydığı biliniyor” diye konuştu.
EN BÜYÜK SORUN SADECE BU DEĞİL!
Türkiye İstatistik Kurumu, 2020 yılına ilişkin hayvansal üretim istatistiklerine göre büyükbaş hayvan sayısı 18 milyon 158 bin, küçükbaş sayısı 54 milyon 113 bin. Dana eti tüketiminin 2020 yılı için 59,5 bin ton olduğunu söyleyen Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, “Tüketilen 1 kg et başına üretilen karbondioksit miktarı sığır için 27,0 iken koyun için 39,2‘dir. İneklerin neden olduğu sera gazı salınımı sorundur ancak diğer salınım yapan faktörler dikkate alındığında en büyük sorun olarak ifade edilmesi doğru değil” dedi.
TÜRKİYE HER YIL 500 MİLYON TON SERA GAZI ÜRETİYOR
Türkiye’de sera gazı salınımı kişi başına yaklaşık 6 ton. Türkiye, her yıl atmosfere 500 milyon ton sera gazı salıyor. Bu oranla Türkiye, dünyanın yıllık salınımının yaklaşık olarak yüzde 1'ine yol açıyor. 2019 yılı için sera gazı salınımının yaklaşık üçte biri kömür, %72’si enerji, %11’i endüstri, %13 tarımdan kaynaklanmış. Büyükuslu, “Sera gazı salınımı açısından öncelikli çözüm fosil yakıtların azaltılması olmalı” detayını paylaştı.
HAYVANSAL PROTEİNLER ÇEVRE ÜZERİNDE POZİTİF BİR ETKİ YARATIYOR FAKAT…
Doç. Dr. Nihal Büyükuslu, hayvansal gıda kaynaklarının tüketiminin azaltılmasının çevre üzerinde pozitif bir etki yaratacağını belirtse de, insan sağlığı açısından hayvansal proteinlerin bitkisel proteinlerden daha kaliteli olduğu vurgusunu yaptı.
Büyükuslu, “Türkiye Beslenme Rehberi’nde günlük diyette enerjinin %10-20’sinin proteinlerden gelmesi önerilir. Hayvansal besinlerdeki elzem amino asitlerin sindirilebilirliği daha yüksektir. Ülkemiz diyetinde toplam protein alımının %58’ i ise bitkisel besinlerden sağlanmaktadır. TBSA 2010 çalışmasında son bir ayda kırmızı eti her gün veya gün aşırı tüketenlerin sıklığı %6,4 olup çok düşüktür. Yetişkinlerin %56,9’unun kırmızı eti ayda 1-2 defa veya hiç tüketmediği saptanmıştır” diye konuştu.
Gıdaya erişimin ve gıdanın adil dağılımının, toplum sağlığı açısından önemli olduğunu vurgulayan Büyükuslu, “Çevre açısından hayvan sayılarını azaltma yönündeki politikalar uygulandığında var olan hayvansal gıda kaynaklarının tüm popülasyona ulaştırılması ve sağlık açısından yeterli miktarda kullanılması için yönetimsel irade de gösterilmeli” dedi.