Şayet “Ben her türlü yasanın üstündeyim!” ya da 5 yaşında tahta çıkan ve 72 yıl ülkesini yöneten Fransa Kralı 14. Louis’in kelimeleriyle, “’Ben devletim ve sözlerim kanundur’ ifadesi günümüzde ABD’de hala geçerli,” dersem, abarttığımı düşünür müsünüz?
Avrupa’nın en uzun monarkı olan Fransa Kralı 14. Louis, bu iddiayı ortaya attığında 17 yaşındaydı! ABD’nin 47. Başkanı Donald Trump, iki ay sonra 80 yaşında olacak! Gerçi Trump bu kelimeleri aynen böyle kullanmadı; ama bir sosyal medya paylaşımda, “Ülkesini kurtaran, hiçbir yasayı ihlal etmez” diye yazdı, ki seveni sevmeyeni bunu, Trump’ın ülkeyi yasalarla değil kararnamelerle yönetme kararlılığının işareti olarak yorumladı.
Hemen hemen bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, ABD’de de bakanlıklar, kamu kurumları, iktisadi devlet girişimleri, yasayla kurulur ve bütçesini Kongre’den alır. Devlet dairelerinin işleyişi, bütçesini veren makam, yani parlamento tarafından denetlenir.
Yürütme erkini elinde tutan, ister ABD başkanı, ister Fransa kralı olsun, yasayla kurulmuş, bütçesi tahsis edilmiş bir kurumu, bakanlığı, daireyi kaldıramaz. Ama Trump, artık hepimizin tanıdığı o görkemli imzasıyla ben bu yazıyı yazdığım ana kadar 104 yürütme kararnamesi imzalamıştı; siz bu yazıyı okuduğunuz ana kadar bu sayı artarsa, şaşırmayalım.
Neler yok ki bu kararnamelerin arasında? Söz gelimi, bizde de bir çok medya kurumunun yararlandığı fonları veren USAID, ABD’nin uluslararası yayın kurumu Amerika’nın Sesi radyosu ve televizyonu, 170 ülkedeki Amerikan Kütüphaneleri, tümüyle veya kısmen yedi bakanlık, aralarında hava ulaşım güvenliğini sağlayan iki kurumun da bulunduğu 22 kamu dairesi bu kararnamelerle ya kapatıldı ya bütçesi kesildi. Kapatılması veya bütçe kesintisi için Kongre’nin yasa çıkartması gerekenler hakkında mahkemelere başvuruldu ve yürütme durduruldu.
Ancak, Mahmud Halil ile Rümeysa Öztürk’ün elleri kelepçelenerek, apar topar ülkeden sınır dışı edilmek üzere işlemlere başlanmasına engel olabilecek bir yasa bulunmadığı için, Trump, fiilen “Ben devletim ve sözlerim kanundur” demiş oldu. Çünkü Amerika’da devlet üniversitelerinin hepsi, vakıf üniversitelerinin de bazıları hükumetten bütçe desteği alıyor ve Başkan bu tahsisatı arttırıp azaltmaya, hatta tümüyle kesmeye yetkili. Bu tahsisatlar bazen araştırma faaliyetlerini desteklemek için, bazen federal öğrenci yardımı olarak verilir.
Önce, geçen yıl Columbia Üniversitesi’nde Filistin yanlısı eylemlerde liderlik yaptığı iddiasıyla 8 Mart’ta Cezayirli Mahmut Halil, ardından okul gazetesinde Filistinlileri savunan bir yazı yayınladığı iddiasıyla 25 Mart’ta Rümeysa Öztürk tutuklandı. Her ikisi de doktora tezlerini yazmakta olan Mahmut ve Rümeysa, sınır dışı edilmek üzere, İç Güvenlik Bakanlığı’nın Louisiana’daki tesislerinde tutuluyor. Mahmut ve Rümeysa hakkındaki sınır dışı kararının durdurulması için bir çok sivil toplam örgütü mahkemeye başvurdular. İki yargıç da bakanlığa mahkeme sonuçlanıncaya kadar işlemlerin durdurulmasını bildirdi.
Ne Halil’e ne de Rümeysa’ya yöneltilen herhangi bir suçlama yok. Yani “Şu suçu işlediniz onun için sizi sınırdışı ediyoruz” denilmiyor. Bunun yerine, 1952’de Soğuk Savaş döneminde Göçmenlik ve Vatandaşlık Yasası’na eklenen dışişleri bakanına istediği her göçmeni sınır dışı etme hakkı veren maddesi işletiliyor.
Trump’ın bu yetkiyi kullanarak 200 öğrenci vizesini iptal ettirmesi ABD’nin tümüyle İsrail Lobisi’nin, siyonizmin hizmetinde olduğunu gösteriyor. Üniversiteler, fikirlerin serbestçe tartışılabildiği ortamlardır. Şimdi ABD’de bütün üniversiteler Trump korkusuna, öğrencilerinin ve öğretmenlerinin sesini kesiyor. Koca Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’ni anti-semitizm iddiasıyla kapattı, Prof. Dr. Cemal
Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer’i görevlerinden uzaklaştırdı.
Bütün bunlar bize bilinen bir şeyi yeniden kanıtlıyor: Amerika İsrail’in elinde kukla gibi oynatılıyor.