26.04.2014 - 15:59 | Son Güncellenme:
RÖPORTAJ: MELİS GÜVENÇFOTOĞRAF: HÜSEYİN ÖZDEMİR
Programınızın gündeme dair göndermelerle önce çıkmasından dolayı rahatsız olduğunuz anlar oluyor mu?Gece Masası Türkiye'de olan bitenden kendisini ayrı koyan bir program değil. Çünkü benim 15 yaşındaki çocuğum politize olmuşsa, okulda Berkin Elvan cenazesinde liseliler olarak saygı duruşunda bulunuyorlarsa ben o akşam oturup hiç bir şey yokmuş gibi program yapamam. Gece Masası, olabildiğince farklı görüşlere de yer vererek yapılan bir talk show. Bu talk show'un bir formatı yok. Gidişata göre bir format belirliyorum. Bazen programdan üç saat öncede konuk değiştirdiğimiz oluyor. Çünkü Türkiye çok değişken ve acıtan bir gündem yaşıyor. Daha önceki planlanmış konuklarla maalesef gidemiyoruz. Bazen günü gününe konu değiştirdiğimiz, gündeme uyduğumuz çok zaman oluyor. Bu acıları yaşamadan bir yayın yapmak isterdim ama buda ülkemizin bir parçası ve bizim görevimiz. Bu kadar acıların yaşandığı bir ülkede, o an bir eğlence talk show'u yapsam bu benim vicdanıma dokunur. Başımı yastığa huzurlu koyamam.Peki "Gece Masası" ekibi yayına nasıl hazırlanıyor?Hepimiz çok çalışıyor ve insan üstü bir güç harcıyoruz. Bana "Ekibinizle konuşabilir miyiz?" diye soruyorlar. Bende böyle dediklerinde gülüyorum. Çünkü biz içerik üreten olarak olarak sadece iki kişiyiz. Editörüm ve ben birde yönetmenimiz var. Bir kişi bir kaç işi birden yapıyor. Mesela burayı Habertürk'ün Ufuk Güldemir zamanına çok benzetiyorum ve dejavu oluyorum. Çünkü sürekli Ufuk Güldemir'le gücü özgürlüğünde sloganıyla hep orayı hatırlatıyor bana.Sizce "Gece Masası"nın başarısının sırrı nedir?Şuanda televizyon gazeteciliği yapıyorum. Saha muhabiriyim. Sahadaki deneyimlerimi gördüklerimi yayına taşımak, sahayı Gece Masası'na getirmek gibi oluyor. Belkide Gece Masası'nın başarısı bu oldu. Sahayı masaya getiriyorum. O yüzden herkeste kendinden görüyor. Twitter ve Youtube yasağını protesto etmek için giydiğiniz gömlek nerden aklınıza geldi?Twitter yasağından sonra aklıma bu fikir geldi. Sosyal medyada yasaklara karşı mizahi bir tepki var ve bu tepkileri olabildiğince dünyadan olanları da göstermeye gayret ediyorum. Zaten programın eleştirel bir mizahi yönü var. Bu yönde ne yapabiliriz diye düşünürken aklıma bir tasarım geldi ve Nihan Buruk'u aradım. "Twitter yasağını protesto etmek için bir gömlek istiyorum ama tasarımını sana bırakıyorum" dedim. Nihan'da kısa süre içinde bana dikenli tellerin arasında bir Twitter kuşu tasarımı yaptı, yolladı. Fotoğrafı yolladıktan sonra Youtub'a da erişim yasağı gelince Nihan aynı fotoğrafı içine birde Youtube'u koyarak tekrar yollamış. Programda bu gömleği nasıl gösterebilirim diye düşünürken üzerine ceket giydim ve özgürlüğe soyundum. Daha açık bir protesto olsun diye. Bu kadar yankı uyandıracağını beklemiyordum. Sanat, siyaset ve aşk gibi birbirinden farklı konuları masaya yatırıyorsunuz...
Aşktan uzun süredir söz edemedim ama bo konudan bahsetmek isterim. Bu günlerde içimize işleyen siyaseti masamızda insani boyutuyla tartışıyoruz. Hepimiz kalpten yaralanıyoruz. Onları konuşuyoruz. Ama bunu bir tarafın masası olarak değil, bizden olmayan her fikre de açık olarak yapıyoruz. Bizden olmayan lafınıda hiç sevmem. Farklı fikirdeki kişilerle, onların fikirlerini paylaşmasakta değer verip saygı duyuyoruz. O yüzden bu masadaki renk burdan çıkıyor. Farklı fikirlerle ortaya çıkan bir samimiyet oluyor ve o samimiyetle çok hakiki konular kahkahayla konuşuluyor. Buna Nazım Alpman çok güzel bir söz söyledi. Gece Masası için "Güler yüzlü ciddiyet" dedi.
Gazetecilikten televizyona geçmeniz nasıl oldu?Hayatıma giren bir kaç insan oldu. Bunlardan biri Erol Aksoy'dur. Show TV'de bir sinema programı sunarak başladım. İkincisi Uğur Cebecidir. 'Kokpit' programını sunuyorum. Ama o zaman evlenmiştim ve hamile kalınca uçmayı bıraktım. Daha sonra Hürriyet'te çalışırken Fatih Altaylı'yla asansörde karşılaştım. Altaylı "'Başka Yerde Yok' diye bir program var benimle sunar mısın?" dedi. Dönemin en büyük talk show programı ve en büyük stüdyosuydu. Haftanın beş günü canlı yayın yapıyorduk. Sabah muhabirlik yapıyordum. Akşam Cine5'in kapısına geldiğimde kapıda adım yazıyordu. Ama kişilik bölünmesi yaşamadan gündüz muhabirliği, gece televizyonculuğu devam ettirdim. Sonrada hayat beni daha çok televizyona taşıdı.
Kendinizi bugüne kadar çalıştığınız kurumlardan en çok hangisine ait hissettiniz?Gazetecilikte, kurumlarla kendimizi bağdaştırmamamız gerek. O zaman kendimizi çok kapatıyoruz. Mesela ben Sabah Gazetesinde 6,5 sene sabah röportajları yaptım ama özgür ve bağımsız bir gazeteci olarak yaptım. Dolayısıyla kendimi hiç bir kuruma ait hissetmedim. Özgürce yaptığım çok şey oldu. Hele şimdi sosyal medyayala herkes kendi gazetesini yapıyor. Öncelikle gazeteciler sakin olsunlar ve kendi mecralarını yaratmaya çalışsınlar. Çünkü bir kanala ait olma durumu insanları kısıtlıyor. O yüzden ben vicdanıma ve mesleğime aitim.
Sabah Gazetesinde'ki röportajlarınıza son verilmesi sizin beklediğiniz bir durum muydu yoksa sürpriz oldu mu?Bunu hissettmiştim. Ama sadece kendim için değil, şu an yaşayacaklarımızı temmuz-ağustos ayında Sabah Gazetesi içinden hissettmiştim. Çünkü son derece ciddi sansür ve oto sansür söz konusuydu. İnsanlar burada bu kadar baskılanıyorsa bu sistemden dışarıyada yansıyacak ve Türkiye'de belli bir süre sonra baskı altında olacak ön görüsünü o zamanlar yapmıştım. Yanılmamışım. Artı 1'in, Uğur Dündar, Ece TemelKuran ve Banu Güven gibi isimlerin ayrılmasından sonra ikinci kez yapılanmaya gitmesi sizi şüpheye düşürmedi mi?Maddi kaynak sıkıntısı var. Ama ana kanallar Türkiye olağanüstü bir durumda değilmiş gibi normal bir yayın yapmayı sürdürünce insanlar merkez medya denilen kanalları izlememeye başladı. Çünkü hakikat o değil. O zaman gerçek haberi sansürsüz veren, ilkeli gazetecilik yapan mecraya doğru yöneliyorlar. Böyle olunca biz alternatif bir kanalken merkez medya kadar izlenen bir kanal olduk. O yüzdende çok mutluyuz. Çok fazla reklam almaya başladık.
Yapmayı düşündüğünüz program formatı kaldı mı?Benim işim soru sormak. Gazeteciliğin yapılabileceği her mecrada yer almak istiyorum. Gazeteciliği sadece televizyon olarak görmedim, mesleğimi belgeselde de sürdürüm. Kitaplar yazdım. Şu an bir gazetede de yazmayı arzu ediyorum. Çünkü eksik kalıyorum. Televizyonda yaptığınız şey o anda kalıyor. Ama yazı öyle değil. Yazıyla televizyon birbirini besleyen iki şey. Şimdide ergenler üzerine 'Eksi Artı 17' adında yeni bir projem var. Bu yaz TOÇEV'le birlikte çekeceğiz. Ve 50 yaşımdan sonra bir roman yazacağım. İki belgeseliniz var. Bu belgeselleri hazırlarken hiç zorlanmadınız mı?Belgesel yapmak çok kolay.Televizyonda görsel yazıdan daha kuvvetli. Belgesellerimi çekerken hiç zorlanmadım. Kurguda iyi bir montajcıyla çalışmak lazım. Ama bütün o duyguları gösterebildiğimi görüyorum. Çokta eğlenerek yaptım. Üçüncü belgesel projesiylede çok eğleneceğimi düşünüyorum. Her işimi zevk alarak, onu bir mutluluğa çevirerek yapıyorum.
Bu hiç yorulduğunuz bir an olmadı mı? İşe olan bu bağlılığınızı nasıl korudunuz?İçimdeki tutkuyla korudum. Çünkü mesleğimi çok seviyorum. En sevdiğim şey bu mesleğin içinde olmak. Mesela seyahatler özgürleştiğim, nefes alma alanım. Her seyahatte kendimi yeniden keşfediyorum. Her haberde kendimden bir şey buluyorum. İnsanların hayatını diğer insanlara anlatmak çok hoşuma gidiyor.Mesleğe ilk başladığınızda şuan ki konumunuzu hayal etmiş miydiniz?Hayatta hiç plan yapmadım. Her şeyi sevdiğim için yaptım. Kendime hedefler koymadım ama hep hayallerim oldu. Bende bu hayalleri gerçekleştirmek üzere yol aldım. O yüzden annem bazen bana "Yer yüzüne in. Yine havadasın" der. Uzun süre ekrandan uzak kalmasının özel bir sebebi var mı?Benim için en kıymetli şey oğlum. Oğlum büyüyene kadar kariyerimde çok iyi olabilecek teklifleri geri çevirdim. Çünkü evde kalıp onunla vakit geçirmek benim için çok daha önemliydi. O yüzden Nagehan'a (Alçı) şaşırıyorum. İkizleriyle kim ilgileniyor? İkizleri için üzülüyorum. Ama şimdi Ömer 15 yaşına geldi. O yüzden artık arkadaşlarıyla beraber olmak istiyor. Şimdi daha çok mesleğimin içindeyim.