08.04.2010 - 11:47 | Son Güncellenme:
KAYSERİ, (DHA)KAYSERİ'de, geçen cuma günü, 1 günlük bebeğini uyku ilacı vererek ölümüne yol açan cesedini de bir poşet içinde çöp konteynerine atan 24 yaşındaki Ayla Köse, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.Merkez Melikgazi İlçesi Selimiye Mahallesi'ndeki Göreme Sitesi İhlas Apartmanı önündeki çöp konteynerende kağıt toplayan bir kişi, siyah poşet içerisinde kız bebek cesedi bulmuş, ihbar üzerine harekete geçen polis bebeği çöpe atanı aramaya başlamıştı. Asayiş Şubesi ekiplerince resmi ve özel hastanelerle, Selimiye Mahallesi'nde yapılan araştırmada, nişanlısı ile girdiği ilişki sonucu doğurduğu bebeğini fazla ağladığı için aşırı uyku ilacı vererek ölümüne yol açan anne Ayla Köse, yakalanıp gözaltına alındı.Köse, sorgusunda suçunu itiraf ettikten sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak, cezaevine konuldu.Bu arada bebeğin cesedi, gerçek ölüm nedeninin saptanması için Adli Tıp Kurumu'na gönderildi
Adana’da ailesinden 8 kişiyi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan, hakkında 8 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanık Murat Yüksel, ifade verdi. Yüksel, "7 cinayeti kardeşim işledi. Beni de öldürmek isterken arbede çıktı. Onu da kazayla vurarak öldürdüm" dedi.Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, 2 Haziran 2009’da ailesinden 8 kişiyi öldürdüğü iddiasıyla yargılanan Murat Yüksel (38) ile öldürülen Nalan Yüksel’in boşandığı eşi müşteki Celal Kopar, maktul Ela Gül Yüksel’in kardeşleri müşteki Selma Doğan (32) ve Fatma Uysal (28) hazır bulundu.Murat Yüksel, savunmasında, öldürülenlerden kardeşi Ali Yüksel’in akıl sağlığının bozuk olduğunu söyledi.Murat Yüksel, ailesinden 7 kişiyi öldüren Ali Yüksel’in kendisini de vurmak istediği sırada silahın tutukluk yaptığını ve aralarında arbede çıktığını, bu sırada da kazayla vurularak öldüğünü söyledi.OLAY ÖNCESİMurat Yüksel, 2001’de Ali Yüksel’in kaçırarak Ela Gül Yüksel ile evlendiğini, bu olay nedeniyle kendisinin ailesiyle dargın olduğunu ve görüşmediğini belirterek, şöyle devam etti."Ben de 2001 yılı kasım ayında evlendim. Ali, ruh sağlığı hastanesinde tedavi gördü. Ruh sağlığı yerinde değildi. 2007 yılında da kirada oturduğu evi ve ev sahibinin evini yakarak mahkemelik oldu. Yine hastaneye yatırdık. Eşi Ela Gül kendisini terk etti. Hastaneden çıktıktan sonra kalacak yeri olmadığı için ben iş verdim ve ev kiraladım. Eşi ile de barışmasını sağladım. Ancak eşi ile hiç görüşmedim.".Ali Yüksel’in, 2008’de Nalan ve çocukları Arif ve Halil İbrahim Yüksel’i dövdüğünü, bıçak tehdidiyle evden kovduğunu söyleyen Murat Yüksel, konuşmasını şöyle sürdürdü."Kardeşim Nalan bana geldi. 2001 yılından beri ilk kez o zaman gördüm. Ali hakkında şikayette bulunacağını söyledi. Ali’nin ertelenen başka cezaları olduğu ve şikayet olursa bunları da yatacağı için, vazgeçirmek istedim. Kararlı olduğunu görünce Ali’yi aradım. Bana ’Sen de mi onun tarafını tutuyorsun’ dedi. Ali’nin bana husumeti bu nedenledir. Ali’yi Sağlık Müdürlüğü kanalıyla hastaneye yatırmak için ilk kez o zaman anne ve babamla görüştüm. Nalan’ı da diğer kız kardeşime bıraktım.Olaydan 3 gün önce yeğenim Arif bana gelip, dayısı Ali ile bilgisayar ve internet kullanımı nedeniyle tartıştığını, başının belaya gireceğini söyledi. Yatıştırıp, 70 TL verdim ve ruh sağlığı hastanesinde yatan teyzesine vermesini söyledim. Arif olayın olduğu pazartesi günü saat 14.00 gibi yine geldi. Evdeki internet bağlantısını kotalıya çevireceğini söyledi. Teskin edip gönderdim."OLAY AKŞAMIAynı gün akşamı, kendisine ait diğer SIM kartını cep telefonuna taktıktan sonra Nalan Yüksel’in boşandığı kocası Celal Kopar’ın kendisini aradığını ve çocukları Arif ile Halil İbrahim’e ulaşamadığını söylediğini belirten sanık Murat Yüksel, şöyle devam etti."Kendisiyle konuştuğumda ’duymuyorlardır’ dedim. Bu sırada Ali’nin bana attığı SMS’ler geldi. ’Yeğenlerini kestim, seni ve oğlunu da öldüreceğim’ yazıyordu. Celal’in de söylediklerini düşününce içime kuşku düştü. Yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki babamın evine gittim. Eve girdiğimde Ali başıma silahı dayayıp mutfağa götürdü. Bana önce annemi, sonra yeğenlerim Arif, Vedat ve Halil İbrahim’i, onların cesedini gösterip anneleri Nalan’ı, en son da babamı öldürdüğünü söyledi. Beni de öldürmek istediği sırada silahı tutukluk yaptı. Silaha sarıldım ve aramızda arbede çıktı. Bu sırada Ali vuruldu ve hayatını kaybetti.Silahı da alıp evime gittim. O anki ruh haliyle 2 mektup yazdım. Birisi Cumhuriyet Savcılığına, birisi karıma hitaben. Cinayetleri ben işlemedim. Ailem ile mal paylaşımı ihtilafım yok. Zaten kendileriyle görüşmezdim."Mahkeme başkanının, pantolonunda kan izleri bulunduğunu söylemesi üzerine, "Olayın ardından annem dışındakilerin ölüp ölmediklerini kontrol ettim. Bu sırada bulaşmış olabilir" dedi.Müşteki Celal Kopar ise Murat Yüksel’in yalan söylediğini belirterek, "Ben kendisini 23.45’te aradım. Bana çocukların düğünde olduğunu söyledi. Ali Kayseri’deki otobüsünü satarak, 300 bin TL’yi benim yanımda Murat’a vermişti. Ali, ’Abi ben hastayım, beni açıkta bırakmayın’ demişti. Sanık, Nalan’ın 100 bin TL kredi çekmesi için benim kefil olmamı istedi. Kabul etmedim" diye konuştu.Öldürülen Ela Gül Yüksel’in kardeşleri müştekiler Selma Doğan ve Fatma Uysal da sanığın yalan söylediğini belirterek, Ali Yüksel’in cep telefonu hattının 2 gün önceden beri sanıkta olduğunu, iddia ettiği mesajları da kendisinin çekmiş olabileceğini söylediler.Mahkeme başkanı, polisin el koyduğu ve mesajların bulunduğu cep telefonunun incelenmesini, aramaların ve mesajların belirlenmesini, mesajların çekildiği baz istasyonu kayıtlarının alınmasına karar vererek duruşmayı erteledi.Murat Yüksel, Huzurevleri Mahallesi 142. Sokak’taki apartmanın 11. katındaki dairede, kardeşi ebe hemşire Nalan Yüksel (40), babası İbrahim (64) ve annesi Günay Yüksel (62), yeğenleri 6 yaşındaki Vedat Yüksel, lise öğrencisi Halil İbrahim Kopar (17) ve ÖSS’ye hazırlanan Arif Kopar (19), kardeşi Ali Yüksel (33) ile onun eşi Ela Gül Yüksel’i (29) öldürdüğü iddiasıyla yargılanıyor.
Önce 1 kadın, ardından 2 kilometre yakınında 1 erkek cesedi bulunduHüseyin TÜCCAR- Selahattin BUDAKOĞLU/BURSA, (DHA)BURSA’da dün hayvan otlatmak için Uludağ’ın eteklerine giden köylüler tarafından bulunan 30 yaşlarındaki kadın cesedinin 2 kilometre yakınında, bu sabah yine başından tek kurşunla vurulmuş ve üzerinde 36 yaşındaki Murat Mert adına düzenlenmiş kimlik çıkan erkek cesedi daha bulundu. İki cinayetin de başlarından tek kurşunla vurularak işlenmiş olması ve ölen iki kişinin de sol ayakkabılarının bulunmaması, iki olay arasında bağlantılı olduğu ihtimalini artırdı.Uludağ eteklerindeki Gökçeören Köyü Sarnıçbaşı Mevkii’nde koyun otlatmak için dün saat 09.00 sıralarında yola çıkan 67 yaşındaki Hasan Çıplak, yol kenarında içinde iki kişinin bulunduğu bir otomobil gördü. Otomobilin olay yerinden uzaklaşmasının ardından ormanlık alana bakan Hasan Çıplak, yol kenarında başından vurulmuş bir kadın cesedi görünce, durumu hemen jandarma ekiplerine bildirdi. Jandarma tarafından yapılan inceleme sonucu sağ şakağından tek kurşunla vurulan ve 30 yaşlarında olduğu belirlenen kadının üzerinden kimlik çıkmadı.Aynı bölgenin 2 kilometre yakınında Gökçeören Köyü Kavala Mevkii’nde Bursa Barosu Avukatlarından Hüseyin Demir, bu sabah arazisinde yaptığı inşaatı gezerken, arsasının yakınında yine başından vurulmuş bir erkek cesedi buldu. Avukat Demir’in haber vermesi üzerine olay yerine gelerek inceleme yapan jandarma ekipleri üzerinde Murat Mert adına kimlik çıkan ceseti inceledi.Dolandırıcılık ve sahte parayla ilgili 3 ayrı suçtan sabıka kaydı bulunan ve iki ayrı yaralama olayından aranan Murat Mert’in de sağ şakağından tek kurşunla vurulduğu tespit edildi.Dünkü kadın cesedi gibi Murat Mert’in de sol ayakkabısının olmaması iki cinayetin bağlantılı olduğu şüphelerini arttırdı.Merkez Yıldırım İlçesi’nde doğalgaz tesisat ustalığı yaptığı bildirilen Murat Mert’in de cesedi Cumhuriyet Savcısının talimatıyla otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Yalova'da iki genç arasındaki kavga güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntülendi.Çevredeki vatandaşların da müdahele ettiği kavgada döner bıçağını elleri ile yakalamaya çalışırken yaralanan genç tedavi altına alınırken 17 yaşındaki saldırgan polis tarafından yakalandı.FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINÇınarlı Camii önünde iki genç arasında ağız dalaşı ile başlayan kavga döner bıçaklı saldırıya dönüştü. Tartışmanın büyümesi üzerine 17 yaşındaki Ü.B. aynı sokaktaki bir büfeye dalarak tezgahın üstünden eline geçirdiği döner bıçağı ile 19 yaşındaki Vedat T.'ye saldırdı. Saldırganın elindeki bıçağı almaya çalışan Vedat T.'nin elleri kesilirken çevredeki vatandaşlar, kavgaya müdahele ederek gençleri ayırmaya çabaladı. Olay, güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntülendi. Elleri kesilen Vedat T. tedavi altına alınırken polis, Ü.B.'yi yakalayarak gözaltına aldı.Süheyla GÖZDERELİLER - YALOVA / DHAstartFlvPlayer("divFlvPlayer37458","37458","2010/04/11");
METROBÜSTE DEHŞET Avcılar'dan metrobüse binen kadın yolcunun yaşadıkları korku filmlerini aratmayacan cinsten Avcılar'dan metrobüse binen Canan Çetiner, şoförün yolcuları Zincirlikuyu yerine Topkapı'da indirmesi üzerine çıkan tartışmada yaralandığını iddia etti. Televizyon programcısı Canan Metiner, "Metrobüsün üzerinde Zincirlikuyu'ya kadar gideceği yazıyordu. Ancak şoför bunun son durak olduğunu söyledi. Herkes indi ben inmedim, şoför de aracı Edirnekapı Garajı'na getirdi. Ani fren yapıca otobüs içinde düşüp yaralandım. Bana küfürler etti" dedi. İddialara göre, İzmir'de bir televizyon kanalında programcı olarak çalıştığını söyleyen Canan Metiner, geçtiğimiz pazar günü Avcılar'dan Zincirlikuyu'ya seferi olan A.S., yönetimindeki 2009-811 hat numaralı metrobüse bindi. Zincirlikuyu'ya gitmesi gereken metrobüs Topkapı durağında tüm yolcularını, gelecek diğer metrobüse binmeleri için indirdi. Bu sırada Canan Metiner, inmeyeceğini metrobüsün Zincirlikuyu'ya gitmesi gerektiğini söyleyince şoför A.S. ile aralarında tartışma çıktı. İnen yolcular da tam geri binmek üzeri iken A.S. kapıları kapatarak hareket etti. Metrobüste kalan ve yaralandığını ileri süren Canan Metiner, bundan sonrasını şöyle anlattı: "İnmek istediğimi söyledim. Durmadı. Bir ara ani frene basınca da yere düştüm yaralandım. Hemen polisi aradım. Edirnekapı'daki metrobüs garajına geldik. Polisler de geldi. Ancak o kaçmıştı. Daha sonra Eyüp Polis Merkezi'ne şikayetçi oldum." Canan Metiner şikayet dilekçesinde, şoföre "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda şoförün,, "Fizan'a gidiyoruz. Seni kaçırıyorum. Senin ne mal olduğun belli. O..." dediğini de ileri sürdü.
Aziz GÜVENER/ ADAPAZARI(Sakarya)(DHA)SAKARYA’nın Serdivan İlçesi’nde 7 aylık hamile olan 19 yaşındaki Ş.A. bir hafta önce taşındıkları 4 katlı apartmanın en üst katındaki dairenin kapısını kilitleyip eşine açmadı ve balkonuna bağladığı çarşaflarla kaçmak isterken düşerek yaralandı. Hastaneye kaldırılan genç kadın, hiçbir şeyi hatırlamadığını söyledi.Olay dün gece saat 22.00 sıralarında Serdivan İlçesi’nde İstiklal Mahallesi Enver Toçoğlu Caddesi Sarıgöl Evleri’nde meydana geldi. Bir hafta önce Kocaali İlçesi’nden Serdivan'daki eve taşınan ve 7 aylık hamile olan Ş.A., belirlenemeyen bir nedenle birbirine düğümlediği çarşafları oturdukları dairenin balkonuna bağlayıp inerek kaçmak istedi. Ancak dengesini kaybedince ikinci kattan toprak zemine çakıldı.Çığlıklarına koşan komşularının 112 Acil'e haber vermesi üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından müdahale edilen s.a., Sakarya Kadın Doğum ve Çocuk Bakımevi’ne kaldırıldı. Burada yapılan muayenede Ş.A.’nın bebeğinin sağlık durumunun iyi olduğu belirlendi. Hastanede polise ifade veren genç kadın neden böyle bir işe kalkıştığını hatırlamadığını söyleyerek “Hiçbir şey hatırlamıyorum. Gözlerimi hastanede açtım” dedi.Olay sonrası polis tarafından ifadesi alınan eşi R.A. karısının neden böyle yapmak istediğini anlayamadığını söyleyerek “Dışarıdaydım. Eve geldiğimde kapıyı açmadı. Telefona da cevap vermedi. Sonra kapıyı zorlayıp içeri girdiğimde ise aşağıda balkon altında bu halde buldum” dedi. Aynı apartmanda oturan komşuları ise “Önce evde gürültüler duyduk. Kapıyı biri yumrukluyordu. Ancak korkup açamadık. Sonra da çığlık duyduk. Balkondan baktığımızda ise hamile kadın yerde kanlar içerisinde yatıyordu” dedi.Polis 7 aylık hamile kadının çarşaf bağlayarak evlerinin balkonundan kaçmasına neden olan olayla ilgili olarak araştırmasını sürdürüyor.
Rabia Alagöz,‘sperm hırsızlığı’ ile suçlayan eski sevgiliye yanıt verdi:Teslime TOSUN/ANTALYA,(DHA)ANTALYA’da bir kız bebek dünyaya getirdikten sonra hakkında dava açtığı eski sevgilisi Dr. Nurettin Coşkun'un ‘sperm hırsızlığı’ suçlamasına tepki gösteren Rabia Alagöz, “Sen sahip çıkaydın spermlerine. Ben senin spermlerinin bekçisi miyim, sen korunsaydın” karşılığını verdi.Antalya'da da bir tıp merkezi ile restoran ve eğlence mekanlarının sahibi 45 yaşındaki Dr. Nurettin Coşkun'dan bir kız bebek dünyaya getirdikten sonra ‘babalık’ davası açan, ancak ‘sperm hırsızlığı’ ile suçlanan 31 yaşındaki Rabia Alagöz, DHA'ya konuştu.Eski sevgilisi Dr. Nurettin Coşkun'un sahip olduğu tıp merkezinin üst katında oturduğunu ve 2.5 yıl önce tesadüfen tanıştıklarını belirten Rabia Alagöz, “Bir gün rahatsızlanınca alt kattaki polikliniğe indim. Tanışmamız böyle başladı” dedi.“EVLENMEDEN BİRLİKTE OLMAK HATAYDI”Aralarında ilişki geliştikçe Dr. Nurettin Coşkun'a ‘müthiş bir aşkla bağlandığını’ ifade eden Alagöz, “Aramızda yaş farkı vardı. Ama sonuçta sevmiş ve evlenecektim. Eğirdir'e gelip ailemin içine girdi ve benimle evlenmek istediğini söyledi. Bu aşamadan sonra onunla birlikte oldum. Evlenmeden önce birlikte olmak bir hata ama sonuçta evlenecektik. O da beni kendi ailesi ile tanıştırdı. Son derece düzgün bir ailesi vardır” dedi.Alagöz, ancak “Ben hamileyim” sözüyle büyünün bozulduğunu ve büyük aşkın yerini ızdırap günlerinin aldığını söyledi.“ÇOCUĞU ALDIRMAMI İSTEDİ”Rabia Alagöz, o günleri ise şöyle anlattı:“Hamile olduğumu söyledikten sonra değişmeye başladı. Bana çocuğu aldırmamı, kürtaj olmam gerektiğini söyledi. Bebek 3 ayı geçmişti ve ben o aşamadan sonra kıyamadım karnımdaki canlıyı, yavrumu öldürmeye. Nurettin bebeği istemedikçe, bebek karnımda adeta bana yapıştı. Bir gün evde ağrılarım için bana ilaç verdi ve içmemi istedi. Aldım ama bilmiyorum garip bir hisle o ilacı içmedim. İlacı araştırdığımda ise bebek düşürmek için kullanılan, anneye bile zararlı bir ilaçtı. İlacı ve küpürlerini mahkemeye delil olarak sunduk. İlacı içmediğimi ve düşük yapmadığımı anladığı anda beni tehdit boyutuna geldi. Sevdiğim adam bana ‘Sen yolda yürürken iki adam göndertip, karnındaki bebeği döve döve düşürteceğim’ diyordu. Aklım başımdan gitti ve hemen aileme durumumu anlatıp, ondan kurtulabilmek, bebeğimi babasından korumak için şehir değiştirdim.”AİLESİ DESTEK OLDUIsparta'nın Eğirdir İlçesi'ndeki ailesinin yanına taşındığını belirten Rabia Alagöz, onlardan hiç beklemidiği bir destek gördüğünü söyledi. “Kimsenin ağzından kötü bir söz çıkmadı. Hiçbiri, ‘Sen evlenmeden niye hamile kaldın?’ demedi” diyen Rabia Alagöz, stresli bir hamilelik döneminden sonra çocuğunu dünyaya getirdiğini söyledi.Dr. Nurettin Coşkun'un bunu kabullenmemesi üzerine bir avukat tutup dava açtığını, doğum öncesi ve doğum sonrası giderleri olarak 30 bin TL ve aylık 10 bin TL de nafaka istediğini belirten Alagöz, DNA testi de talep ettiğini sözlerine ekledi.MAHKEMEDEKİ SUÇLAMAMahkeme aşamasında, “Benim isteğim dışında hamile kaldı, spermlerimi çaldı” suçlamasıyla karşı karşıya kalan Rabia Alagöz, bu konuda şunları söyledi:“İnanın, suçlamayı ilk duyduğumda bakakalmışım. Böyle saçma sapan bir suçlama olabilir mi? Hamileliği ben de istemiyordum ama kaza ile böyle bir şey meydana geldi. Ailem hatırı sayılır ve geniş bir ailedir. Dedikodular, aile, toplum ve arkadaşlarım önündeki durumumu etkiledi.İyi bir evlilik yapma şansım da kalmadı. Ama Nurettin, sanki cüzdanından spermlerini çalmışım gibi çıktı ortaya. Sen herşeyden önce tıp doktorusun ve hamilelik riskinin her zaman var olduğunu biliyorsun. Velev ki doğru olsun. Yani onun iddia ettiği gibi ben onun spermlerini her nasıl oluyorsa artık, çalarak hamile kalmak isteyeyim. Eeee, sen sahip çıkaydın spermlerine. Ben senin spermlerinin bekçisi miyim? Sen korunsaydın. Senin kendini tutamayışının cezasını niye ben çekiyorum acaba?”KIZIMIN DOĞUMGÜNÜDNA için örnek alınacağı gün olan 14 Nisan'ın aynı zamanda kızının doğum günü olduğunu söyleyen Alagöz, “Bu şekilde anne olmak istemezdim ama kızım herşeye değermiş. Harika bir bebek ve tüm sıkıntılarım onu görünce bitiyor. Onun kucağıma kendisini atmasıyla, tüm dünyaya karşı savaş verecek kadar kendimi güçlü hissediyorum. Bu dava da yine kızımın geleceği için verdiğim bir mücadele olacak” dedi.Davanın seyriSevgilisinden hamile kalan Rabia Alagöz, Antalya 2'nci Aile Mahkemesi’ne 14 Nisan 2009’da doğan bebeğini kabul etmeyen Dr. Nurettin Coşkun hakkında babalık ve tazminat davası açmıştı. Coşkun’dan, doğum öncesi ve doğum sonrası giderleri olarak 30 bin TL ve aylık 10 bin TL de nafaka isteyen genç kadın, DNA testi de talep etmişti. Alagöz, Coşkun’un kendisiyle evlenme vaadiyle birlikte olduğunu ileri sürmüş, Coşkun’un avukatı ise mahkemeye verdiği cevap dilekçesinde, şu iddialarda bulunmuştu:“Biyolojik babanın açıkça tuzağa düşürülmesi, iğfal edilmesi, spermlerinin maddi kazanç hesapları peşindeki kadın tarafından irade dışı kullanılması çok tartışılan ‘sperm hırsızlığını’ ortaya çıkartıyor. Sperm hırsızlığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Anayasası’nın belirli hükümlerine aykırı olarak şu anki hukuk düzenimizde korunuyor. ‘Sperm hırsızlığı’ faillerine bir yaptırım öngörülmediği gibi konunun mağdurları ömürleri boyu devam eden sosyal ve hukuki bir yük taşımak zorunda kalıyorlar. Bunun dışında spermlerin doğrudan cinsel ilişkide değil de erkekten gizlice elde edilip, bilgisi dışında hamilelik için kullanılması faraziyesinde dahi medeni yasamız sperm hırsızlığını ödüllendirir, mağduru cezalandırır mahiyette hükümler içeriyor. Erkeğin iradesi dışında doğacak çocuğu süreç içerisinde evliliğe araç, maddi kazanç vasıtası ve bir nevi kendisini garantiye alma yöntemi olarak gören pek çok kadın, sperm hırsızlığı yapabilmektedir. Bir erkeğin, tecavüz edip hamile bıraktığı kadını doğuma zorlanması ile sperm hırsızlığı yapan bir kadının erkeği iradesi dışında babalığa zorlaması arasında etik olarak hiçbir fark yoktur.”
AIDS'li olduğunu bile bile bir çok erkekle birlikte olan kadın yakalanınca da özrü kabahatinden büyük dedirtecek bir söz söyledi... “İnşallah benimle yatanlar virüs kapmamıştır, Eğer virüs taşıdığını söylesem kimse benimle yatmazdı” İSTANBUL’a 8 ay önce gelen Moldova uyruklu Caroline İ. (23) geceliği 750 dolardan fuhuş yapmak suçundan gözaltına alındı. Sağlık kontrolünde ölümcül AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü taşıdığı ortaya çıkan Caroline İ.’nin hastalığını bildiği ve buna rağmen fuhuş yapmaya devam ettiği belirtildi. Caroline İ., “İnşallah benimle yatanlar virüs kapmamıştır” dedi.Ahlak Büro Amirliği yetkilileri Halkalı’da fuhuş yaptıklarını öğrendikleri Caroline İ. ile müşteri gibi irtibata geçti. İşadamı sandığı polislerden geceliği 750 dolar isteyen ve anlaşan Caroline İ. fuhuş için gittikleri evde kimliklerini açıklayan polisler tarafından gözaltına alındı. Asayiş Şube Müdürlüğü'ne getirilen Caroline İ.’nin yapılan sağlık kontrolünde kanında HIV virüsü olduğu anlaşıldı.Polisteki ifadesinde AİDS hastası olduğunu bile bile fuhuş yaptığını kabul eden Caroline İ. “Virüsü kimden kaptım bilmiyorum. Ancak viris taşığımı biliyorum. Eğer virüs taşıdığını söylesem kimse benimle yatmazdı” dedi.ELDİVENLİ KADIN POLİS ÇIKARDIAhlak ve Kumar Büro Amirliğinde işlemleri biten Caroline İ. sınırdışı edilmek üzere Yabancılar Şube Müdürlüğü'ne götürüldü. Emniyet Müdürlüğü'nün Gayrettepe binasından güvenlik önlemi olarak ellerine naylon eldiven giyen bir kadın polis nezaretinde çıkarılan Caroline İ. bir minibüsü bindirildi. Caroline İ.’nin işlemlerinin bitmesinin ardından sınırdışı edileceği öğrenildi. Yetkililer Caroline İ. ile ilişkiye giyen vatandaşların en yakın sağlık kuruluşuna giderek test yaptırmalarını istedi.Ali AKSOYER/İSTANBUL,(DHA)
Bağ evinde çürümüş cesedi bulunan kadın, 25 yıl önce evini terk etmişAli LEYLAK/ŞANLIURFA, (DHA)ŞANLIURFA’da, Kızlar Köyü yakınlarında bir bağ evinde 3 ay önce öldüğü sanılan ve köpekler tarafından parçalanmış çürümüş cesedin, 53 yaşındaki akli dengesi bozuk Şaha Çoban'a ait olduğu belirlendi. Cinayet büro ekipleri, akli dengesi bozuk olduğu için 25 yıl önce eşi ve 2 çocuğunu terk eden ve halk arasında ‘Deli Şaha’ olarak bilinen kadının sır ölümünü araştırmak için titiz bir çalışma başlattı.Hafta sonu piknik yapmak için Şanlıurfa’ya 20 kilometre uzaklıktaki Kızlar Köyü yakınlarına gidenler, bağ evi yakınındaki arazide ceset görünce durumu jandarmaya bildirdi. İhbar üzerine gelen jandarma, yaklaşık 3 ay önce öldüğü sanılan kadının cesedini buldu. Yapılan incelemede ipucuna rastlanmazken, 45- 50 yaşlarındaki kadına ait ceset otopsi için Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü. Hastanede de çürümüş olması ölüm nedeni saptanamayan kadının, kesin ölüm nedeninin ortaya çıkarılması için, Adana Adli Tıp Kurumu’na kıyafetleri ve doku örnekleri gönderildi.Yapılan incelemenin ardından köpekler tarafından parçalanmış ve altın dişleri sökülmüş kadının Şaha Çoban olduğu ortaya çıktı. Halk arasında ‘Deli Şaha’ olarak bilinen kadının ölüm sebebinin bulunması için harekete geçen Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Cinayet Bürosu ekipleri, 25 gün boyunca ölen kadının adını bulabilmek için kapı kapı dolaşarak, kadının giymiş olduğu yöresel kıyafetleri vatandaşlara göstererek kimliğini belirledi. Kent merkezinde kadının yakınlarına ulaşamayan ekipler, kadının izine Hilvan İlçesi'nde rastladı.25 YIL ÖNCE EVİNİ TERK ETMİŞEvliyken 2 çocuğunu bırakarak 25 yıl önce evinden ayrılan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Şaha Çoban’ı nüfus kütüğünden düşürmek için Nüfus müdürlüğüne gitti. Burada nüfus bilgilerine ulaşan polis, Şaha Çoban’ın Akçakale İlçesi'nde evli 8 çocuk annesi olan kızı 33 yaşındaki Halime Günay’a ulaştı. Genç kadını Şanlıurfa’ya getiren ekip ölen annesinin cesedini ve giydiği kıyafetlerini teşhis etmesini istedi. Burada polise ifade veren Halime Günay, 7- 8 yaşlarındayken, annesinin akli dengesini yitirmesi sonucu evden ayrıldığını belirterek, en son olarak geçtiğimiz yıl içersinde Balıklıgöl’de tek başına gezdiği sırada gördüğünü ve yanına giderek “sen benim annem misin” dediğini, onun da kendisine ‘Sen Halime misin’ diyip yanından kaçtığını anlattı. Halima Günay, annesini daha sonra bir daha görmediğini söyledi.ADINA KİMLİK ÇIKARTIP MİRASINA KONMUŞLAR25 yıl sonra annesinin cesedini ve giydiği kıyafetleri teşhis eden kızı Halime Günay, polisin gösterdiği nüfus belgesindeki fotoğrafın annesine ait olmadığını sorması üzerine bir gerçek daha ortaya çıktı. 2008 yılında Viranşehir’de ikamet eden amcası kızı Ayşe Taş’a ait fotoğrafı görünce tanıyan Halime Günay, fotoğraftaki kadının annesi olmadığını söyledi. Buradan harekete geçen polis yaptığı araştırmada ölen Şaha Çoban adına çıkartılan kimliğin, miras davası yüzünden fotoğrafının değiştirildiği bilgisine ulaştı. Amcasından kalan bir evi bu yöntemle kendi üzerlerine alan yakınları için soruşturma açıldı.OĞLU DA KAYIPHayatta olduğu sırada bir fotoğrafı bulunamayan ve yaşadığı dramın ardından, bir de sahteciliğin çıktığı olayda. Şaha Çoban’ın 36 yaşındaki oğlu Mustafa Çoban’ın da 20 yıldır kayıp olduğu anlaşıldı. Kayıp gençten şimdiye kadar haber alamayan ailenin polise ve jandarmaya herhangibir kayıp başvurusunda bulunmaması dikkat çekti. Cinayet büro ekipleri ile jandarma, ölen Şaha Çoban’ın tecavüz edilerek öldürülmüş veya miras yüzünden mi öldürülmüş olduğu yönündeki çalışmasını genişleterek, soruşturmayı sürdürüyor. Öte yandan Şaha Çoban’ın kesin ölüm nedeninin Adana Adil Tıp Kurumuna gelecek rapora göre belirleneceği bildirildi.
Çiftlik evinde 4 kişinin işkenceyle öldürülmesi davasında şok ifadeBahri KARATAŞ/İZMİR, (DHA)İZMİR'in Bornova İlçesi'nde 3 yıl önce, bir çiftlik evinde 4 kişinin işkence edilerek öldürülmesiyle ilgili organize suç örgütü lideri ve üyelerinin yargılanmasına başlandı. Duruşmada savunmasını yapan, hakkında 4 kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istenen Yıldırım Özkahraman, “Hepsini tek tek ben öldürdüm. Ama öldürmeden önce Kelime-i Şahadet getirttim” dedi. Bu savunma, duruşma salonunda bulunan ölenlerin yakınlarını ve diğer dinleyicilerin kanını dondurdu.Altındağ'da geçen Temmuz ayında bir çiftlik evine yapılan operasyonda, çiflik evinde 4 kişinin 2007 yılının Mart ayında işkence edilip öldürüldüğü, cesetlerinin bidonda yakıldığı ortaya çıkmıştı. Bu olayla ilgili davanın ilk duruşması, İzmir 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldı. Duruşmaya, davanın tutuklu 10 sanığı ile tutuksuz yargılanan 24 sanık ve ölenlerin yakınları katıldı.Cumhuriyet Savcısı'nın hazırladığı iddianamenin okunmasıyla başlayan duruşmada, organize suç örgütü elebaşı olduğu öne sürülen Yıldırım Özkahraman için, ‘Mustafa Dinç, Cenk Çelik, Fevzi Aluç ve Mehmet Özer'i tasarlayarak öldürülmesine iştirak etmek suçundan’ 4 kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istendi. İddianamede çete lideri Özkahraman'ın ayrıca ‘silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek’, ‘konut dokunulmazlığının ihlali’, ‘silahla ve birden fazla kişiyle, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’, ‘silahlı tehdit’, ‘nitelikli yağma’ “Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet’ suçlarından toplam 101 yıl hapis cezası istendi.İddianamede öldürme olaylarına karıştıkları belirlenen Esat Beşok, İsmet Ülçay'ın da yer aldığı çetenin 10 üyesi hakkında, 4'er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis, cinayete iştirak edip suçu üstlendiği kaydedilen Haki Gürboğa için de 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilirken, ayrıca karıştıkları suçlardan da cezalandırılmaları talep edildi. Diğer yandan, ruhsatsız tabanca taşımak suçundan yakalanan örgüt üyelerine yardım ettikleri, sahte evrak tanzim ettikleri iddia edilen 5 polis memurunun da silahlı suç örgütüne yardım etmek suçundan cezalandırılmaları istendi.İddianameden kısaca okunmasından sonra sanıklardan çete lideri olduğu iddia edilen Yıldırım Özkahraman'ın savunması alındı. Özkahraman, 4 kişiyi öldürdüğünü itiraf ederek savunma yaptı. Özkahraman, bu kişilerle aralarında alacak meselesi olduğunu, kardeşi Ayhan Özkahraman’ın, M.E.'nin talimatıyla ölen 4 kişi tarafından dağa kaldırıldığını, daha sonra da İsmet Ülçay'ı lokantada bacağından vurduklarını belirtip, “Hepsini kendim öldürdüm. Öldürmeden önce de Kelime-i Şahadet getirmelerine izin verdim” dedi.Duruşma salonunda bulunan ölenlerin yakınlarını ve diğer dinleyicilerin kanını donduran bu savunma üzerine mahkeme başkanı, “Ölmeden önce başka ne dediler?” diye sordu. Özkahraman, ölenlerin yakınlarının duruşma salonunda olduğunu bildiğini ve daha fazla bu konuda konuşmak istemediğini söyledi. Duruşma daha sonra diğer tutuklu ve tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına devam edildi.ÇİFTLİKTE MAHKUM ODASI KURMUŞLARİzmir'de ‘Sinemacılar Kralı’ olarak bilinen Yavuz Çamlıca ve kardeşi Bülent Çamlıca'yı öldürdükleri gerekçesiyle üyeleri cezaevinde bulunan Beşok grubunun yerine silahlı faaliyette bulunan çete elemanlarının kendilerine direnen kişileri çiftliklerinde ‘Mahkum odası’ olarak adlandırdıkları yere götürüp işkence yaptıkları ortaya çıkmıştı. Çete elamanlarının, ihtilafa düştükleri Cenk Çelik, Mustafa Dinç, Mehmet Özer ve Fevzi Aluç'u, 2007 yılının Mart ayında Yeşilyurt Semti'ndeki evlerinden kendilerini polis olarak tanıtarak kaçırdıkları anlaşılmıştı.Çete elemanlarının ahırda, kurbanlarını Filistin askısına alıp işkence yaptıkları saptandı. Dinç ve Çelik'i öldürenlerin, bir gün sonra da Mehmet Özer ile Fevzi Aluç'u öldürdükleri ardından ahır içerisine gömdükleri tespit edildi. Çetenin aradan 10 ay geçtikten sonra polisin cesetleri bulabileceği ihtimali üzerine Mehmet Özer ve Fevzi Aluç'un, kemiklerinin topraktan çıkarıp variller içerisinde yakıp tekrar gömdükleri de ortaya çıktı.
15 günlük evli, intihar eden narkoz teknisyeni toprağa verildi İsmet KÖZELO/KAYSERİ, (DHA) KAYSERİ'de çalıştığı hastanede damarından verdiği ilaçlarla yaşamına son veren narkoz teknisyeni 20 yaşındaki Hülya Çalık, Hunat Camii'nde kılınan namaz ardından, Şehir Mezarlığı'nda toprağa verildi. İl Kültür Müdürlüğü'nde memur Murat Çalık ile 15 gün önce evlenen Hülya Çalık, evliliğinin 4'üncü gününde bileklerini kestiği için hastanede tedavi gördü. Özel bir hastanenin ameliyathane bölümünde anestezi teknisyeni olarak çalışan Hülya Çalık, girdiği depresyondan çıkamayınca koluna açtığı damar yolundan kas gevşiteci enjekte ederken daha sonra narkoz alarak ölümü seçmişti. Çalışma arkadaşları tarafından cesedi merdiven dairesinde bulunan Hülya Çalık, son yolculuğuna uğurlanmak için Hunat Camii'ne getirildi. 15 günlük hayat arkadaşını kaybeden Murat Çalık güçlükle ayakta durabildi. Yağmur altında kılınan cenaze namazı ardından Murat Çelik, eşinin tabutunun başına geçerek, dua etti. Cenaze törenine İl Kültür Turizm Müdürlüğü, özel hastane çalışanları ve her iki ailenin yakınları katıldı..
Kavgada, arkadaşı tarafından tabancayla dudağından vuruldu Saadet KEFAL/ESKİŞEHİR, (DHA) ESKİŞEHİR’de, 44 yaşındaki Behçet Tekel, küfür yüzünden çıkan kavgada birlikte alkol aldığı arkadaşı 37 yaşındaki Orhan Yüksel tarafından tabancayla üst dudağından vurularak yaralandı. Olay, dün saat 15.30 sıralarında Kumlubel Mahallesi Sert Sokak’ta meydana geldi. İşsiz Behçet Tekel ile evinde birlikte alkol aldığı arkadaşlarından işsiz Orhan Yüksel arasında küfür yüzünden tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüşünce, Yüksel belinden tabancasını çıkardı. Kavga sırasında Orhan Yüksel’in elindeki tabanca ateş aldı. Tabancadan çıkan tek kurşun Behçet Tekel’in üst dudağını sıyırıp geçti. Çeşitli suçlardan çok sayıda sabıkasının bulunduğu belirtilen Behçet Tekel, arkadaşları tarafından çağırılan 112 Acil ambulansıyla Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Olayın ardından polis tarafından gözaltına alınan Orhan Yüksel, tabancayı Porsuk Çayı’na attığını söyledi. Soruşturma sürüyor.
Uslanmaz hırsız bu kez tutuklandı Ali AKSOYER/İSTANBUL, (DHA) FATİH’te bir otomobilden laptop bilgisayar çalarken görüntülenip yakalanan ancak çıkarıldığı mahkemede hakime, verem hastası olduğunu söyleyerek kendisini acındırınca, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Sezgin Ç., 12 gün sonra başka bir otomobilden bilgisayar çaldığı iddiasıyla yine gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemedenin tutukladığı Sezgin Ç., cezaevine konuldu. Hırsızlık Büro Amirliği 17 Mart 2010'da yaptığı operasyonda Sezgin Ç. gözaltına alınmıştı. Polis soruşturmasında Sezgin Ç.’nin otomobilden bilgisayar çalarken güvenlik kameraları tarafından görüntülendiği ortaya çıkmıştı. Görüntülerde kısa bir süre park etmek için dörtlü lambalarını yakarak yol kenarına park eden bir kadının kullandığı otomobilin yanına yaklaşan Sezgin Ç.’nin şoförün aracı kilitleyeceği sırada kapılardan birinin mandalını elle tutup kilitlenmemesini sağladığı öğrenildi. Daha sonra otomobili kullanan kadının araçtan uzaklaşmasını bekleyen Sezgin Ç.’nin cep telefonuyla konuşuyor gibi yaparak otomobilin içinde neler olduğunu araştırdığı tespit edildi. Olay sırasında Sezgin Ç.’nin henüz yakalanamayan suç ortağının alışveriye giden kadını takibe aldığı böylelikle suçüstü yakalanmayı önlediği öğrenildi. Görüntülerde Sezgin Ç.’nin bu sırada otomobilde bulduğu laptop bilgisayarı alarak kaçtığı tespit edildi. Asayiş Şube Müdürlüğü'nde işlemleri tamamlanan Sezgin Ç. çıkarıldığı mahkemede suçunu kabul etti. Ancak verem hastası olduğunu söyleyerek kendisini acındıran Sezgin Ç. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Polis serbest bırakılan zanlıyı 12 gün sonra aynı suçtan tekrar yakaladı. Uslanmayan hırsız Sezgin Ç.’nin Üsküdar, Altunizade’de bulunan bir alışveriş merkezinin otoparkında park halinde duran Berkay Elmas’a ait araçtan bir önceki suçta işlediği yöntemi kullanarak yine bir labtop çaldığı anlaşıldı. Poliste işlemleri tamamlanan Sezgin Ç.’nin işlemlerinin bitmesinin ardından tekrar mahkemeye gönderildi. Sezgin Ç. bu kez hakim tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Öldürdü intihar dedi ADANA’da, gizli ilişki yaşadığı, kızına da tacizde bulunduğu öne sürülen 54 yaşındaki Abdurrahman Ak’ı bıçaklayarak öldürdüğü iddia edilen evli ve bir çocuk annesi 34 yaşındaki Makbule Y.’nin kasten adam öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezası istendi. Kamyon şoförü 3 çocuk babası Abdurrahman Ak, 5 Şubat’ta, Havutlu Mahallesi’ndeki, insanların dua ettiği, dileyenlerin gece de yatabildiği Seyyit El Hıdır türbesinde kalbinden bıçaklanmış halde ölü bulundu. Olayı soruşturan jandarma, Ak’ın arkadaşı kamyon şoförü Tayfun Y.’nin eşi Makbule Y.’nin boğazından bıçakla yaralandığını saptadı. Adana Devlet Hastanesi’nde tedavi edilip, taburcu olan Makbule Y. ile eşi Tayfun Y., şüpheli olarak çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Cumhuriyet Savcısı’nın hakkında takipsizlik kararı verdiği Tayfun Y. tahliye edildi, eşi hakkında ise dava açıldı. İddianamede, Makbule Y.’nin ‘Kasten adam öldürmek’ suçundan ömür boyu hapis cezası istendi. İddianamede Makbule Y.’nin, Ak’ın “Benimle ölmeye var mısın?” diyerek kendini bıçakladığını, yaralanınca kaçtığını, onun da kendi kendini bıçakladığını söylemesine karşılık, kriminal raporlar, otopsi tutanağı, olay yeri keşif ve ölü muayene işlemleri dikkate alındığında bu savunmasına itibar edilmediği belirtildi. İddianamede, “Sağlak olan maktulün yaraların şekline göre sol elini kullanmış olması gerektiği, ancak, sol elini kullandığında 2 kez aynı bölgeden kendini bıçaklamasının mümkün olmadığı, şüphelinin yataktan çıktığını söylemesi nedeniyle yorganın bir kenarının katlanmış olması gerekirken, yorganın maktulün üzerinde bozulmamış vaziyette durduğuna” dikkat çekildi. Öldürülen Abdurrahman Ak ile ilişkisi olduğunu ifade eden Makbule Y., tutuklandığı nöbetçi mahkemede, “5- 6 yıldır birlikte oluyorduk. Yine birlikte olmak için kaçmıştık. Gidecek başka bir yer bulamayınca türbeye gittik. Burada Abdurrahman bana ‘Benimle ölüme var mısın?’ diyerek elindeki bıçağı önce bana salladı. Sonra da kendisine vurdu. Ben de kaçtım” diye ifade vermişti. KIZINA DA TACİZDE BULUNMUŞ Öldürülen Abdurrahman Ak’ın, Makbule Y.’nin 15 yaşındaki kızı S.Y.’ye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu iken, olaydan bir ay önce tahliye edildiği anlaşıldı. Makbule Y. de, 5 Aralık 1997’de sevgilisi Murat K. ile birlikte 1.5 yaşındaki kızı Büşra’yı öldürmekten hapis almıştı. Olay tarihinde Makbule Y.’nin beşikten düştüğünü öne sürdüğü kızı Büşra, götürüldüğü hastanede ölmüş, ancak, polise gönderilen bir ihbar mektubunda, küçük kızın seviştikleri sırada ağlayarak kendilerini rahatsız ettiği için annesi Makbule Y. ve sevgilisi Murat K. tarafından tekme, tokat ve sopayla öldürüldüğü iddia edilmişti. Toprağa verildikten 25 gün sonra mezarı açılan bebeğin yapılan otopside başında ve vücudunda kırıklar saptanmıştı. Bu olayla ilgili Adana 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘Öz kızını öldürmek’ suçundan ‘idam’ istemiyle yargılanan Makbule Y. ‘müebbet hapis’, sevgilisine ise 20 yıl hapis cezası verilmişti. Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi’nin, suçun birlikte mi, yoksa ayrı mı işlendiğinin belirlenememesi gerekçesiyle kararı bozması üzerine, yerel mahkeme, Kasım 2000’de yapılan duruşmada her iki sanığı 16’şar yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırmıştı. Makbule Y., 2002’de şartlı tahliye yasasından yararlanıp, tahliye edilmişti.