30.03.2025 - 16:41 | Son Güncellenme:
Günümüzün en önemli mimarlık etkinlikleri arasında yer alan Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin 19’uncu edisyonu bu yıl 10 Mayıs’ta kapılarını açacak. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Türkiye Pavyonu’nda Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğündeki “Yerebasan” başlıklı proje sergilenecek. Ziyaretçileri toprakla daha derin bir bağ kurmaya davet edecek Yerebasan, toprağın hissedilip duyumsanabileceği, etkileşimli bir sergi olarak kurgulanmış. Küratörler bu sergiyle sürdürülebilir, dayanıklı ve çevreyle uyumlu inşa ve yaşam biçimleri tasavvur ederken toprağın öğretebileceklerine kulak vermeyi, geleceğin toplumları için toprağı ortak bir zemin olarak değerlendirmeyi öneriyor.
Hüseyin Aksoy, Michael Akstaller, E. Füsun Alioğlu & Senem Akçay, Ali Mahmut Demirel, Sinem Dişli, Yelda Gin, Ali Miharbi, Özgül Öztürk, Serkan Taycan ve Orkan Telhan sergiye bireysel katkılarıyla katılıyor. Bire-Pan, Common Action Walls, Herkes İçin Mimarlık & Poçolana Works, Mono Earth, Ozruh, Rec II, ReYard House, Solidified ve Yalın Mimarlık ise sergiye ekip olarak katkı sunuyor.
Bienalin ana mekanlarından Arsenale’de yer alan Türkiye Pavyonu, İKSV’nin koordinasyonunda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla ve T.C. Dışişleri Bakanlığının himayesinde düzenleniyor. Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu sergileri, 2014’ten bu yana Schüco Türkiye ve VitrA’nın eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Bu yıl Türkiye Pavyonu’na Fibrobeton Yapı Elemanları ve STONELINE katkı sağlayan kuruluşlar, Türk Hava Yolları havayolu partneri, FÖRNİ ve SAHA Derneği ise prodüksiyon destekçileri olarak katkı sunuyor.
Küratörler projeyi şöyle tanıttı: “Yerebasan ile ziyaretçileri, toprağı, müstakil bir varlık olarak değil, etrafımızı saran yaşam dokusunun ayrılmaz bir parçası olarak algılamaya davet ediyoruz. Altımızdaki bir yüzeyden, ya da çıkarılacak bir kaynaktan ibaret değil toprak; daha ziyade yoğun, zeki ve ayrıca parçası olduğumuz bir dünya o. Sergi, malzeme araştırmaları, sanatsal belgelemeler ve bilimsel gözlemlerle bizleri, bu dinamik alışverişin içindeki yerimizi yeniden düşünmeye yüreklendiriyor. Bizi, aşındırdığımız yapıları ve ekseriyetle göz ardı ettiğimiz olasılıkları görmeye çağırıyor. Böylelikle, kendini dayatmayan, aksine çevreyi dinleyen ve onunla etkileşim kuran yaşam ve inşa biçimleri öneriyor.”
Sergiye paralel olarak Melis Cankara editörlüğünde hazırlanan kitaba Aytek Soner Alpan, Sevince Bayrak, Ömür Harmanşah, Enise Burcu Karaçizmeli, Burcu Serdar Köknar, Aslı Odman, Bülent Tanju ve Evren Uzer de yazılarıyla katkıda bulunuyor. Küratörlerin metni ve katılımcıların eser açıklamalarını içeren yayın eserlerde ele alınan temaların farklı bakış açılarıyla derinleştirilmesini de amaçlıyor. Toprak temasının çok katmanlı ve canlı yapısını yansıtacak kitap, Türkçe ve İngilizce olarak iki cilt halinde yayımlanacak. Editörlüğünü Melis Cankara’nın üstlendiği kitabın tasarımı, projenin grafik tasarımından da sorumlu Paleworks’e (Ozan Akkoyun, Yağmur Ruzgar) ait. Proje ve araştırma ekipleri Enes Yılmaz, Leonie Todd, Karim Gohary, Neha Goel, Simonida Galovic ve küratör asistanı Dicle Beştaş’tan oluşuyor. Sergi tasarımı, Bilge Kalfa Architecture’a ait.
18. İstanbul Bienali - Üç Ayaklı Kedi
Christine Tohmé’nin küratörlüğünde üç yıla yayılan bir program sunacak 18. İstanbul Bienali’nin başlığı “Üç Ayaklı Kedi” olarak açıklandı. Christine Tohmé’nin küratörlüğünde üç yıla yayılan bir program sunacak 18. İstanbul Bienali, 20 Eylül–23 Kasım 2025 tarihleri arasında 40’tan fazla sanatçının eserlerini bir araya getirecek bienal sergileriyle başlayacak. İKSV tarafından 2007–2036 Bienal Sponsoru Koç Holding’in desteğiyle düzenlenecek bienalin başlığı “Üç Ayaklı Kedi” olarak açıklandı. Yine ücretsiz olarak gezilebilecek bienalin ilk ayağı, “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temaları etrafında biçimlenecek. Christine Tohmé, kaleme aldığı küratoryal metinde bienalin üç yıla yayılan yapısını şöyle açıklıyor: “Üç ayağı üzerinde 2025’ten 2027’ye uzanan 18. İstanbul Bienali, her yönüyle bir kediyi andırıyor. Zaman içinde esneyerek ayaklarını yere basıyor; sohbetlerden, egzersizlerden ve aralıksız haber akışından beslenen bir ritmi benimsiyor. Tema olarak kendini koruma ile gelecek olasılıklarını merkeze alan bienalin ilk ayağı, 20 Eylül–23 Kasım 2025 tarihleri arasında 40’tan fazla sanatçının eserini içeren bir sergiyle birlikte performanslar, gösterimler ve konuşmalar sunuyor. 2026’daki ikinci ayak, bir akademi oluşturmaya ve yerel inisiyatiflerle işbirliği içinde bir kamusal program dizisi geliştirmeye odaklanıyor. 2027’de ise bienal üçüncü ayağına yaslanarak dinleniyor; yol boyunca karşılaştıklarını bir araya getiren son bir sergi ve atölye programıyla tamamlanıyor.”
Ricardo Scofidio Hayata Veda Etti
Çağdaş mimarlık ortamının önemli isimlerinden Ricardo Scofidio, 89 yaşında hayata veda etti. Mimarlık dünyasının öne çıkan isimlerinden Ricardo Scofidio, 6 Mart 2025 tarihinde, 89 yaşında hayata veda etti. 1935 yılında New York’ta doğan Scofidio, partneri Elizabeth Diller ile birlikte 1979 yılında Diller Scofidio + Renfro (DS+R) firmasını kurdu. Küresel olarak tanınırlık kazanan kültürel anıtları ve kamusal alanları tasarlayan ikili, çağdaş mimarlık ortamında sanatsal hassasiyete sahip ilham verici üretimler gerçekleştirdi. Diller Scofidio + Renfro’nun en prestijli projeleri arasında Manhattan’daki High Line ve Lincoln Center dönüşümü yer alıyor; her ikisi de stüdyonun konvansiyonel mimarlık yapma biçimlerine meydan okuma konusundaki azmini ortaya koyuyor. Diller Scofidio + Renfro’nun diğer önemli projeleri arasında; The Shed, Tianjin Juilliard Okulu ve ABD Olimpik ve Paralimpik Müzesi yer alıyor.
Anne Lacaton, Jane Drew Ödülü Kazandı
Jane Drew Ödülü‘nün bu yılki kazananı, nitelikli dönüşüm ve renovasyon projeleri ile tanınan Paris merkezli mimarlık ofisi Lacaton & Vassal’ın eş kurucusu Anne Lacaton olarak açıklandı. Paris merkezli mimarlık ofisi Lacaton & Vassal’ın eş kurucusu Anne Lacaton, 2025 Jane Drew Ödülü’nün kazananı olarak açıklandı. Modernist mimar ve kent plancısı Jane Drew’ün anısıyla her yıl mimarlık mesleğinde öncü ve yenilikçi üretimlerle ilham kaynağı olan kadınları onurlandıran ödül, ilk kez 1998 yılında Kathryn Gustafson’a takdim edilmişti. Zaha Hadid, Odile Decq, Yasmeen Lari, Kazuyo Sejima gibi dünyaca ünlü mimarları geçtiğimiz yıllarda onurlandıran Jane Drew Ödülü, Architect’s Journal tarafından organize ediliyor. Özgün iyileştirme stratejileri ile tanınan Anne Lacaton, var olan yapıların yıkılmak yerine nasıl dönüştürülebileceğini dünyaya gösterme konusuna bir süredir aracılık ediyor. Erişilebilirlik, adaptasyon ve çevresel sorumluluk kavramlarını vurgulayan üretimleri özellikle sosyal konut projelerinde öne çıkıyor. Ödülün ismini aldığı Jane Drew, İngiltere başta olmak üzere dünya genelinde sosyal konut tasarımlarıyla öne çıkan modernist bir mimar. Jane Drew, yalnızca kadınlarla birlikte çalışma fikriyle bir mimarlık ofisi kurduğunda mimarlık bugün olduğundan çok daha ayrıştırıcı bir meslek ortamına sahipti. İngiltere, İran, Hindistan ve Irak gibi ülkelerde sosyal konut tasarımları gerçekleştiren Drew, İkinci Dünya Savaşı sırasında da aktif olarak mimarlık üretimlerine devam ediyordu. Le Corbuiser gibi dönemin savaş sonrası mimari karakterine şekil veren isimlerle birlikte çalışan Jane Drew, bugün yakın tarihin önemli isimlerinden biri olarak bu ödül ile adını yaşatmaya devam ediyor.
Desert X 2025 Sergisi Açıldı
11 sanatçının eserlerini Kaliforniya‘daki Coachella Vadisi’nde sergileyen Desert X 2025, 11 Mayıs’a kadar ziyaretçilerini bekliyor. İlki 2017 yılında düzenlenen Desert X, Kaliforniya’nın Coachella Vadisi’nde 2025 edisyonunu ziyarete açtı. Serginin küratörlüğünü Desert X Artistik Direktörü Neville Wakefield ve Kaitlin Garcia-Maestas gerçekleştirdi. Sergi, çölün zaman algısının derinliği üzerinden fikirleri ve ıssızlık kavramını yeniden merkeze alıyor; yerel bir fütürizmin temalarını, tasarım aktivizmini, kolonyal güç asimetrilerini, toprak üzerindeki insan hakimiyetini ele alıyor ve çağdaş toplumumuzda ortaya çıkmakta olan teknolojilerin rolünü inceliyor. Sergide yer alan projelerden The Living Pyramid (Yaşayan Piramit) sanatçı ve aktivist Agnes Denes tarafından tasarlanan anıtsal bir yapı olmanın yanı sıra çevresel bir girişim. Desert X 2025’te yer alan iş, Denes’in güçlü kamusal peyzaj işleri ile sanatçının yarım yüzyıldan uzun bir süredir devam etmekte olan kariyerinde merkezi bir form olan “piramit”in keşfini bir araya getiriyor. Sanford Biggers, pratiklerinin resim, heykel, video, fotoğraf, müzik ve performansı kapsadığı bir çoklu ortam sanatçısı. Sanatsal arabulucu rolüyle, kurulu anlatıları bozarak Birleşik Devletler’in tarihini daha geniş küresel çerçeveler üzerinden örüyor. Bir diğer öne çıkan üretimse Unsui (Ayna); engin çöl semasına karşı yükselen iki payetli heykelden oluşuyor. Biggers’ın üretimlerinde sürekli bir motif olan bulutlar; özgürlüğü, sınırsızlığı ve ara bağlantıları temsil ediyor. Biggers’ın Budizm çalışmalarından hareketle, bu bulutlar ya da unsui (Japonca’da “bulutlar ve su” anlamını taşıyor) serbest ve engelsiz hareketi cisimleştiriyor.
Bu Son Şansımız Mı?
Salt’ın, kurucusu Garanti BBVA tarafından desteklenen “Bu Son Şansımız Mı?” gösterim programı, iklim değişikliğinin çevresel ve toplumsal boyutlarına dikkat çekmeyi amaçlıyor. 19 Mart - 19 Nisan tarihlerinde Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek 2025 programı, suyun hayati önemine odaklanıyor. Sekiz belgesel filmden oluşan seçki, toplulukların çevresel adalet arayışlarından endüstrileşmenin uzun vadeli etkilerine, suyun hem yaşamın kaynağı hem de hayatta kalmaya yönelik bir mücadele alanı oluşuna vurgu yapıyor. Silence of the Tides (Gelgitlerin Sessizliği), Hollanda ve Almanya’dan Danimarka kıyılarına uzanan ve dünyanın en büyük gelgit alanlarından biri olan Wadden Denizi’ni odağına alıyor. Leviathan, Kuzey Amerika’daki balıkçılık endüstrisinin zorlu çalışma koşullarını belgeliyor. The Forgotten Space (Unutulan Alan), 1950’lerden itibaren liman kentlerini ve küresel lojistiği yeniden yapılandıran konteyner taşımacılığını ele alıyor. Şarap Rengi Deniz, sıcaklıkların küresel ortalamadan daha hızlı arttığı Akdeniz’de iklim değişiklinin sonuçlarını incelerken Water and Power (Su ve İktidar), Los Angeles’taki su kıtlığının kent peyzajını nasıl yeniden şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. Living Water (Yaşam Suyu), Wadi Rum Çölü odağında Ürdün’de yaşanan su krizinin ekolojik, toplumsal ve ekonomik boyutlarına dikkat çekiyor. Şili Patagonyası’ndaki su göçerleri ile Pinochet diktatörlüğü sırasında kaybolmuş muhaliflerin hikâyesini iki sedef düğme aracılığıyla birbirine bağlayan El botón de nácar (Sedef Düğme), belleğin taşıyıcısı olarak suyu merkeze alıyor. In Our Water (Bizim Suyumuz) ise 1980’lerde New Jersey’de yaşayan bir ailenin kuyularına sızan zehirli kimyasallara karşı verdikleri mücadelenin izini sürüyor.
İstanbulin – Ertuğ Uçar | Can Yayınları
Ertuğ Uçar bir mimar. Beşiktaş Deniz Müzesi, İş Bankası Resim Heykel Müzesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat projelerinden bazıları. Uçar, bu kitabında İstanbul’u güzellikleri ve çirkinlikleriyle olduğu gibi anlamaya çalışıyor, şehrin içinde dolaşarak onunla bir oluyor, şehre ve yaşayanlarına dair yaptığı gözlemleri, kurmacayla gerçeği iç içe geçirerek yazıya ve eskizlere döküyor. Zaman: Bugün. Olaylar İstanbul’da geçiyor. Karakterler ise; en başta şehrin kendisi, sonra insanlar ve hayvanlar; ağaçlar ve kayıklar; yokuşlar ve binalar. Tüm öykülerin ortak anlatıcısı kitabı, öykülere parçalanmış bir şehir romanına dönüştürüyor. İstanbul’un katmanlarında gezinen, merdivenli sokaklarında, mezarlıklarında, alt geçitlerinde, arastalarında yürüyen anlatıcının başına gelen tuhaf, bir o kadar da sıradan olaylar, İstanbul’da gündelik hayatın nasıl fanteziye dönüşebileceğini, şehrin mucizelerini, en önemlisi de yürüyen, şehre kendini açan herkese bu mucizelerin açık olduğunu anlatıyor.
Sayfaları abidelerle cami ve kiliselerle, sultanlar ve efsanelerle dolu rehber kitapların bahsetmediği şeylerden, İstanbulin şeylerden bahsediyor Uçar: Kayıkhaneler ve yokuşlar, geçitler ve çay evleri, çatallanan yollar ve kayıklar, palmiyeler ve arastalar, kediler ve papağanlar. İstanbul’u, öykülerdeki rotalarla karakterler eşliğinde dolaşmak, şehre yeni bir gözle bakmak isterseniz, İstanbulin raflarda…
Hikaye İstanbul’da Geçiyor
16.yüzyıldan günümüze farklı zamanlarda ve çeşitli edebî türlerde üretilmiş İstanbul temsillerini odağına alan Hikaye İstanbul’da Geçiyor sergisi, fantastik öykülerden grafik romanlara, bilim kurgudan casusluk hikayelerine Batı edebiyatının kurmaca yapıtlarındaki İstanbul tahayyüllerini inceliyor. Ömer Koç Koleksiyonu’ndan yaklaşık 300 kitabın merkezde olduğu seçkide yazarlara ait elyazmaları, nadir ilk baskılar ile imzalı ve ithaflı kitaplara farklı kaynaklardan gravür, resim, nota kitapçığı, film, afiş gibi çeşitli yapıtların yanı sıra yayımlanan Türkçe çeviriler ve gazete kupürleri eşlik ediyor. 13 Temmuz tarihine kadar ziyaretçilerini bekleyecek olan serginin küratörlüğünü Ebru Esra Satıcı ve Şeyda Çetin üstleniyor.
Ziyaretçiler, farklı İstanbul temsillerini bir araya getiren sergide bir yandan şehrin arka plan olarak kullanılışını gözlemlerken diğer yandan insanları, tarihî olayları ve kültürüyle önce edebiyata, ardından diğer yaratıcı alanlara nasıl ilham verdiğine tanık oluyor. Edebî türler arasındaki geçişkenliklere, temsillerdeki benzerlik ve karşıtlıklara, devamlılık ve kırılmalara dikkat çeken sergi, kurduğu çok yönlü anlatıyla geçmiş ve bugün, kurmaca ve gerçek, Doğu ve Batı gibi varsayılan ikilikleri yeniden değerlendirmeye çağırıyor.
Yeryüzü Halleri
Burcu Çimen ve Didem Yazıcı’nın küratörlüğünde; Rozelin Akgün, Judy Chicago, Berna Dolmacı, Sibel Horada, Ekin Kano, Begüm Mütevellioglu, Cengiz Tekin, Buşra Tunç, Gözde Mimiko Türkkan, Murat Yıldız ve Müge Yılmaz’ın eserlerini bir araya getiren “Yeryüzü Halleri” başlıklı sergi, Yapı Kredi Galeri’de 30 Mart’a kadar ziyaret edilebilir.
“Yeryüzünde özenle, dikkatli ve nazikçe yaşamak belki de hiç olmadığı kadar önem taşıyor. Bu yüzden milyonlarca canlı türünün paylaştığı dünyada karşıtlıklardan ve hiyerarşiden beslenmeyen ilişki yapılarının peşine düşmeliyiz. İsmini, Birhan Keskin’in insan dışı canlıları merkeze alarak yazdığı şiir kitabı ‘Yeryüzü Halleri’nden alan sergi, ekolojiye dayanan eserler üreten, on bir güncel sanatçıyı bir araya getiriyor. Araştırma ve süreç temelli eserlerle birlikte biçimsel estetiği de önceleyen çalışmalardan oluşan sergi, resim, performans, fotoğraf, video, vitray, heykel ve yerleştirme gibi çeşitli mecraları içeriyor. Sanatçıların yaklaşımları, malzeme seçimleri ve araştırma konuları canlılarla eşitlikçi bir tahayyül üzerinden kurulan ilişkilere dayanıyor. İnsanın doğayla ilişki kurma biçimlerini sosyopolitik ilişkiler ve gündelik yapılara dair gözlemler üzerinden kavramayı amaçlayan sergi sürdürülebilirliğin sosyal adalet ve hak temelli yaklaşım üzerine etkisini düşündürmeyi amaçlıyor. “Yeryüzü Halleri” yaşamsal kaynaklar üzerindeki topluluk haklarının korunması gerekliliği, sömürgeci yaklaşımın eleştirisine duyulan ihtiyaç ve bunların yarattığı sonuçların yeniden düzenlenmesine duyulan gereksinimler etrafında şekillenir.”
İstanbul’da Toplumsal Çoğulluk ve Mimarlık
2017 yılından bugüne herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak düzenlenen, Cumartesi Aurası disiplinler arası konferans dizisi, 2025 Bahar Döneminde AURA İstanbul’un Beşiktaş’ta yer alan merkezinde yüz yüze olarak devam ediyor. Serinin 5 Nisan 15.00 tarihli Bahar’25 dönemi açılış konferansına “İstanbul’da Toplumsal Çoğulluk ve Mimarlık: 16. Yüzyıldan Bugüne” başlıklı konuşmasıyla Uğur Tanyeli konuk oluyor.
“Metropoller hiçbir dönemde tekil bir toplumsallıkla tanımlı değildi. Daima sınıfsal ve etnodinsel farklılıklar içeriyorlardı. Bugün eskisinden de fazla içerirler. Ancak dönemden döneme o farklılıkların niteliği değişir. İstanbul özelinde yalın bir tarihsel analiz için iki dönem ayırt edilebilir. Birinci dönem geleneksel Doğu Akdeniz kozmopolitizmi denebilecek bir çoğulluk ortamıyla karakterize olur. Osmanlı yüzyıllarının başlangıcından geç 18. yüzyıla uzanan aralığını içerir. Bugüne kadar süren ikinci dönemse moderniteye özgü başka bir çoğullukla tanımlıdır. Mimarlık her iki dönemde de farklı biçimlenir. Konuşma, bu farklılık ortamlarının ve ürünlerinin toplumsal arka planını tartışmayı amaçlamaktadır.”
Satır Aralarını Okumak: Augustus’un Söylevi
Koç Üniversitesi VEKAM ve Anadolu Medeniyetleri iş birliği ile TED Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Fahri Dikkaya küratörlüğünde hazırlanan, Satır Aralarını Okumak: Augustus’un Söylevi arkeoloji tarihi sergisi, Ankara’nın önemli simge yapılarından biri olan Augustus Tapınağı ve Res Gestae Divi Augusti yazıtının keşfinden itibaren tapınak ve yazıt üzerine yapılan araştırmalara yoğunlaşıyor. Sergi, bu anıtsal metnin Erken Modern Çağ’dan, yani 16. yüzyıldan 1960’lara kadar Batı dünyasında, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde nasıl algılandığını; Avrupa entelektüel ve politik hayatında oynadığı rolü ve Res Gestae Divi Augusti’nin Avrupa kültürünün temel metinlerinden biri olma sürecini incelemeyi amaçlıyor. Res Gestae Divi Augusti, Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Augustus’un (MÖ 63-MS 14) hayatını ve başarılarını kendi kaleminden anlatan anıtsal bir metin. Bu yazıt, İmparator Augustus’un politik, askeri ve sosyal başarılarını belgelemenin yanında, İmparatorluğun dört bir yanındaki halklara hitap etmek için Latince ve Antik Yunanca olarak yazılması ile, dünya tarihinin ilk politik propaganda metinlerinden birisi olmuş. Sergi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde 7 Mart – 6 Nisan 2025 tarihleri arasında ziyaret edilebilir.
8. Ulusal Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumu
Mimarlar Odası, kültürel varlıklarının korunması ve geliştirilmesi konusundaki kararlı tutumundan yola çıkarak, bu kültür mirasını oluşturan yapı ve yapı gruplarının bilimsel ölçütler gözetilerek onarılması ve günlük yaşamımıza katılması süreçlerini değerlendirmek amacıyla 2010 yılından beri ulusal ölçekte Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumunu düzenliyor. Bu etkinlikte kültür varlıklarının korunması ve kullanımına yönelik proje ve uygulama yapan mimarların deneyimlerini mimarlık camiası ile paylaşması ve toplantının bilimsel tartışma ve değerlendirmelere olanak sağlayacak bir zemin oluşturması öncelikli olarak bekleniyor. 8.Ulusal Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumu, Prof. Dr. Cevat Erder’in anısına 23-24 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleştirilecek. Sempozyum kapsamında, özgün işlevi devam eden ya da yeni işlevlendirme önerilmiş koruma projeleri ile arkeolojik alanlar için üretilmiş proje ve uygulamaların yanı sıra mevzuat değişiklikleri, ilke kararları, koruma kurulu kararları ve KUDEB uygulamaları tartışılacak. Bu bağlamda büyük koruma sorunları yaşayan kültürel değerlerimiz olarak cumhuriyet mirası, modern mimarlık mirası ve kırsal mimarlık mirasının korunmasına yönelik proje ve uygulamaların da katılımı bekleniyor.
Dieter Rams: Geçmişe ve Geleceğe Bir Bakış
İTÜ Endüstriyel Ürün Tasarımı Bölümü, ürün tasarımı alanında yaratıcılığı ve inovasyonu teşvik etmek amacıyla Braun ile girdiği dinamik iş birliği kapsamında endüstriyel tasarım tarihine damgasını vuran Dieter Rams’ın, "Dieter Rams: Geçmişe ve Geleceğe Bir Bakış" gezici sergisi 16 Nisan’a kadar İstanbul’da ziyaretçilerini bekliyor. Braun ve Vitsœ için tasarladığı 350’den fazla ürünle 20. yüzyılın ikinci yarısına damga vuran Dieter Rams, yalınlık, işlevsellik ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle modern tasarımın öncülerinden. Bu sergi, Rams’in tasarım anlayışının evrimini ve günümüz sürdürülebilirlik tartışmalarındaki yerini vurgulayarak, onun “Az, ama daha iyi” felsefesini ve tasarım vizyonunu derinlemesine anlamak için eşsiz bir fırsat sunuyor. Dieter Rams’ın küratör Klaus Klemp ile birlikte hazırladığı bu sergide, özel koleksiyonundan tasarımlar, arşiv fotoğrafları ve belgeler sergileniyor. Sergi, 2020 yılında Phaidon Yayınevi tarafından yayınlanan "Catalogue Raisonné" kitabına referansla oluşturulmuş olup, Rams'in tasarım dünyasına derinlemesine bir bakış sunuyor. Rams, 1970’lerden itibaren nesnelerin uzun ömürlü olması ve tasarımın çevreye duyarlı bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini savunmuş, günümüzde "kullanım estetiği" olarak adlandırılan prensibi geliştirmiştir. Kendisi, "İyi tasarım çevre dostudur. Tasarım, çevrenin korunmasına önemli bir katkıda bulunur ve kaynakların korunmasını, fiziksel ve görsel kirliliğin azaltılmasını içerir" ilkesiyle bilinir.