Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’de son günlerde siyasette sertleşen söylemler, toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kışkırtan bir nefret diline dönüştü.

Siyasette yaşanan gerilim ve sokağa taşan protestolar medyanın olaylardaki rolünü ve kullandığı dilin toplumsal etkilerini sorgulamamızı zorunlu kılıyor.

Çünkü haber bültenlerinden sosyal medyaya kadar geniş bir alanda dezenformasyon, yalan haber ve algı mühendisliği gözlemleniyor.

Dolayısıyla şu soru önemli:

Basın yalnızca olayları olduğu gibi veren bir araç mıdır, yoksa toplumsal gerilimi derinleştiren bir aktör mü?

Haberin Devamı

Günümüzde geleneksel medyanın tarafsız bir bilgi kaynağı olma işlevi büyük ölçüde değişti.

Bugün birçok medya kuruluşu, yalnızca haber vermekle yetinmiyor; kendi ideolojik duruşuna göre haberleri şekillendiriyor, hedef gösteriyor ve toplumu kutuplaştırıyor. Karşılıklı suçlamalar ve manipülatif içerikler, hakikatin ortak bir zeminde buluşmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.

***

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’ye göre; medya sadece haberleri seçmez, aynı zamanda hangi gerçekliğin önemli olup olmadığına da karar verir.

Dünyanın birçok ülkesinde basının bu seçici gücü, toplumların hangi konular üzerinden kutuplaşacağının da belirleyicisi oldu.

Bilgi çağında olmamıza rağmen, medya dezenformasyon ve manipülasyonla gerçekleri bilinçli olarak çarpıtarak bir propaganda aracına dönüştürüldü.

Haliyle özellikle sosyal medyanın yaygın kullanımı, yalan haberlerin hızla dolaşıma girmesi sorgulamadan yayılan haberler gerilimi daha da körüklüyor.

Bu da halkın gerçek bilgiyi ayırt etmesini zorlaştırıyor ve toplumda kutuplaşmayı derinleştiriyor.

***

Ancak bu durum, Türkiye’de yeni değil.

Basın, geçmişten bugüne çoğu kez çatışmaları tırmandıran, toplumu keskin hatlarla bölen ve kitlesel linç kültürünü besleyen bir ‘rol’ oynadı.

Bu yüzden Türkiye medyasının örtülü tarihi, kışkırtıcı ve nefret söylemine dayalı haberciliğin yol açtığı trajedilerle doludur.

Kahramanmaraş katliamından, 6-7 Eylül olaylarına, Sabahattin Ali’den Dink cinayetine uzanan bir trajedi bu…

Haberin Devamı

Kışkırtıcı manşetler, hedef gösteren, yanlış yönlendirilmiş infialler, gerçeği çarpıtan habercilik anlayışımızı sorgulamadığımız ve bununla yüzleşmediğimiz sürece geçmişte olduğu gibi toplumsal öfkenin organize linçlere dönüştüğü süreçler yine tetiklenebilir.

Ancak medya tüm bu süreçlerden ders çıkarmamış olmalı ki, her krizde aynı hataları tekrarlıyor.

Bugün de farklı aktörlerle, farklı konular üzerinden, “trol hesaplar”, “bot orduları” ile benzer bir manipülasyon mekanizması devrede.

Oysa basın 1980’lerdeki örgüt davalarında ya da 1990’lı yıllardaki yargısız infazlarda yaptığı gibi, ‘Sırada kim var’ demeden, bu kez vicdanlı bir bekçi köpeği olarak sorumluluk bilinciyle hareket etmek zorunda.

***

Gazetecilik bu çatışmacı dilden kurtulabilir mi?

Zor gibi görünse de geleceği şekillendiren bir güç olarak medya, toplumsal uzlaşıyı teşvik eden haberciliği benimserse, çatışmayı azaltan, hakikati savunan ve ortak bir gelecek inşa eden bir aktöre dönüşebilir.

Türkiye’de bugün ihtiyaç duyulan şey, medyanın kışkırtıcı ve nefret dolu dilinden uzaklaşarak, bilgiye dayalı, objektif ve çözüm odaklı bir yayın anlayışına yönelmesidir.

Haberin Devamı

Bugün gerilimden beslenen medya anlayışını aşmak ve gerçek gazeteciliği yeniden inşa etmek, yalnızca gazetecilerin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.

Gazeteciliğin temel ilkesi, hakikati aktarmaktır. Medya, siyasi hesapların aracı olmaktan çıkıp halkın gerçekleri öğrenme hakkını savunmalıdır.