Can Şişman / milliyet.com.tr - Haftada 4 gün çalışmak birçok çalışanın en büyük hayalinden biri. Pandemi koşullarıyla beraber tekrar şekillenmeye başlayan çalışma hayatında özellikle home office (evden çalışma) modeli pek çok şirket tarafından benimsendi. Gerek Türkiye'de gerekse yurt dışında birçok kişi artık uzaktan çalışma sistemini daha yakından tanıyor. Uzaktan çalışma haricinde haftada 4 gün çalışmak da özellikle son yıllarda Batı Avrupa'nın gündeminde.
Pandemi sonrasında Batı Avrupa ülkelerinde haftada 4 gün çalışmanın daha sık hayata geçirilmesi "Çalışma hayatı yeniden mi şekilleniyor?" sorusunu gündeme getirdi. Konuyu Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Anıl Mercan, Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal, Bursa Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Aysen Tokol ve Prof. Dr. İlknur Kılkış ile konuştuk.
ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI DÜŞÜRÜLMEYECEK
Aralarında İzlanda, İrlanda ve İspanya'nın olduğu Batı Avrupa ülkeleri ile Japonya ve Yeni Zelanda gibi diğer ülkeler haftada 4 gün çalışmayı denemeye başladı. İspanya'da geçen yılın nisan ayından itibaren haftada 4 gün çalışma sistemi hayata geçirildi, Guardian'ın haberine göre üç yıl boyunca devam edecek süre zarfında çalışma saatlerinin minimum riskle azaltılması için tam 50 milyon euro bütçe ayrıldı. İrlanda'da Ekim 2021'de hayata geçirilen projeye 17 şirketin dahil edildiği açıklandı.
İzlanda ise haftada 4 gün çalışma sistemini ilk deneyen ülkeler arasında. 2015 ila 2019 yılları arasında ülkedeki işyerlerinde haftalık çalışma saati 40'tan 35'e düşürüldü, bu süre boyunca maaşlarda herhangi bir azalma gerçekleşmedi. Haftada 4 gün çalışma son olarak Birleşik Krallık'ta hayata geçirildi. Ülkedeki 30 şirket 6 ay boyunca haftada 4 çalışmayı deneyecekleri pilot projeye dahil oldu. Haziran 2022'den Aralık 2022'ye kadar sürecek pilot projeye katılacak firmalardaki çalışanlar artık haftada bir gün daha az çalışacak. Çalışanların maaşlarında herhangi bir değişiklik olmayacak.
'İŞSİZLİĞİN AZALABİLECEĞİNE DAİR BİR ALGI VAR'
Peki bütün bu gelişmeleri nasıl yorumlamak gerekiyor? Bu projenin özellikle Birleşik Krallık gibi bir ülkede hayata geçirilmesi ne anlama geliyor? Prof. Dr. Murat Anıl Mercan, pandeminin getirdiği şartların geleneksel çalışma düzeninde önemli değişikliklere sebep olduğunu söyledi. Günümüzde iş-aile dengesinin giderek önem kazanan bir konu haline geldiğini söyleyen Prof. Dr. Mercan, "İlgili alandaki akademik çalışmalar iş-aile dengesini sağlamaya yönelik politikaların iş tatminini artırdığını ortaya koyuyor" diye konuştu.
İş tatmini ve üretkenlik arasındaki güçlü ilişkiden ötürü çalışma günü sayısının azaltılmasının topluma pozitif etkileri olacağının altını çizen Prof. Dr. Mercan, "Bilimsel çalışmalar tarafından henüz desteklenmemiş olmakla birlikte 'iş paylaşma' olarak tanımlanan, toplumda herkes daha az saat çalışırsa daha az çalışanların saatlerini doldurmak için yeni insanların işe alınabileceğine ve dolayısıyla işsizliğin azalabileceğine dair bir algı var" dedi.
'İŞ VERİMLİLİĞİNE OLUMLU ETKİ EDEBİLİR'
Prof. Dr. Aysen Tokol, haftada 4 gün çalışma modelinin eskiden Avrupa'da değişik ülkelerde ek istihdam sağlamaya yönelik olarak uygulanmış bir model olduğunu ancak haftada 40 saat üzerinden yoğunlaştırılmış iş haftası şeklinde uygulanmasının bazı olumsuz sonuçları gündeme getirdiğini söyledi. Prof. Dr. Tokol, geçmişte bu uygulamadan her sektörde ve meslekte uygulanamaması, bazı ülkelerde günlük çalışma süresinin aşılması, uzun saatler boyunca çalışmanın iş kazalarına sebep olması gibi nedenlerle vazgeçildiğini hatırlattı.
Pandemi ile birlikte uzaktan çalışma modelinin hayata geçirilmesinin işverenler için avantajlı olduğunu belirten Prof. Dr. Tokol, bu modeli deneyimleyen çalışanların ilk başta büyük bir heyecan duyduklarını ancak zaman içinde iş-yaşam dengesinin sınırlarının bulanıklaştığını ve sosyal izolasyonun yarattığı psikolojik sorunların artışa geçtiğini belirtti. Hibrit gibi hem uzaktan hem de ofiste bulunmayı sağlayan bir çalışma modelinin yanında haftada 4 gün çalışma projesinin de hayata geçirildiğini söyleyen Prof. Dr. Tokol, "Gelirde bir düşme olmadan çalışma süresinin azaltılması ile çalışanların aileleri ile daha fazla vakit geçirmesinin, hobilerine zaman ayırmasının, üç gün tatil yapabilme düşüncesinin fiziksel ve ruhsal sağlığı olumlu etkileyeceği, bunun da işin verimini artıracağı düşünülmekte. Aynı zamanda işletme maliyetlerine ve çevre sağlığına da olumlu yansımaları olacağı açıktır" yorumunda bulundu.
KADINLAR DAHA SICAK BAKIYOR
Haftada 4 gün çalışma uygulamasının Yeni Zelanda'da oldukça başarılı sonuçlar doğurduğunu söyleyen Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal ise Kovid-19 süreciyle gelen işsizlik, yoğun iş baskısı, stres ve tükenmişliğin özellikle ulaşım, konaklama ve eğitim alanlarındaki işgücü arzını daralttığını vurguladı. "Bu alanlarda dört gün çalışmayla daha fazla verimlilik sağlamak çok güç olduğuna göre, azalan iş yüküyle birlikte işgücü arzı artacak ve yeni istihdam yaratılabilecektir" diyen Doç. Dr. Öcal, yapılan çalışmaların, henüz çok az şirketin haftada 4 gün çalışmaya sıcak baktığını gösterdiğini belirtti.
Doç. Dr. Öcal, anketlere göre 35 yaş altı üst düzey yöneticilerin 55 yaş üstü yöneticilere göre, kadın yöneticilerin ise erkek yöneticilere göre haftalık 4 gün çalışma süresine daha sıcak baktıklarını söyledi. "Bu durum gençlerde, yeni kuşak yöneticilerin eleştirdikleri yaşlı yöneticilere nazaran daha fazla yeni fikirlere odaklanmalarından kaynaklanıyor" diyen Doç. Dr. Öcal, kadınların toplumsal cinsiyetçi rollerden kaynaklı yaşanan sorunları daha iyi biliyor olmalarından ötürü kadın yöneticilerin haftada 4 gün çalışma modeline sıcak baktıklarını söyledi. Doç. Dr. Öcal, "Almanya ve Birleşik Krallık için yapılmış olan bir çalışma, dört günlük çalışmanın kadınların refahına ve mutluluğuna önemli ölçüde olumlu katkı yaptığını göstermekte" diye konuştu.
ŞİRKETLER İÇİN NE KADAR KÂRLI?
Haftada 4 gün çalışma modelinin pek çok çalışana avantaj sağladığı konusunda herkes hemfikir. Peki haftada 4 gün çalışma modeli şirketler için ne kadar kârlı? Prof. Dr. İlknur Kılkış, bu konuda yapılan araştırmaların geleneksel çalışma saatleri azaltılsa bile çalışanın işine odaklanması durumunda üretkenliğinin düşmeyeceğini bilakis artırdığını ortaya koyduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Kılkış, söz konusu araştırmada geleneksel çalışma saatleri uygulayan iş yerlerinde çalışanların mesai saatleri boyunca sürekli etkin bir şekilde çalışmadığı, çay kahve molalarının, uzun yemek saatlerinin, sohbetlerin, kişisel işlerin çalışmayı böldüğüne vurgu yaptığını belirtti.
Haftada 4 gün çalışma modeli uygulayan ülkelerde üretkenliğin arttığını ya da aynı kaldığını ama düşmediğini söyleyen Prof. Dr. Kılkış, "Tabii ki bu çalışma modeli her iş için uygulanabilir değil" diye konuştu. Aynı ücretle daha az çalışma modelinde çalışanların kendisine değer verildiği hissini taşıdığını ve böylelikle çalıştıkları şirkete olan bağlılıklarının arttığını söyleyen Prof. Dr. Kılkış, Y kuşağı çalışanlarına daha esnek bir çalışma modeli sunmanın hedefler arasında olduğunu belirtti.
Haftada 4 gün çalışılmasının işletme maliyetlerini düşürdüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Kılkış, "İş yerinde kullanılan çay-kahve, deterjan, kağıt havlu, elektrik, su, doğalgaz, internet gibi maliyetlerin yanı sıra çalışanlar için sağlanan servis ve yemek maliyetleri düşmekte" diye konuştu. Bu modelle birlikte iş yerlerinde kullanılan araç ve gereçlerin yıpranma payının da azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Kılkış, "Her ne kadar çalışana olan faydaları ön plana çıkarılarak bu çalışma modelinin tercih edildiği işverenlerce vurgulansa da işletme maliyetlerinin düşmesi ve buna rağmen üretkenliğin ve kârlılığın artması esas belirleyici etkendir" yorumunda bulundu.
'FİRMALAR AÇISINDAN FAYDAYA DÖNÜŞEBİLİR'
Prof. Dr. Murat Anıl Mercan da tıpkı Prof. Dr. İlknur Kılkış gibi haftada 4 gün çalışma modeliyle birlikte çalışanların şirkete aidiyet hissinin güçlendiğinin altını çizdi. "Çalışma sürelerinin azaltılması yeterli üretkenlik artışına neden olursa firmalar için işgücünün birim maliyetindeki artış dolayısıyla ortaya çıkan yüke nazaran işgücündeki verimlilik artışıyla elde edilecek kazanç daha fazla olabilir ve bu süreç firmalar açısından bir faydaya dönüşebilir" diyen Prof. Dr. Mercan, üretkenlikteki pozitif etkilerin güçlü olduğuna inanan şirketlerin bu projeye karşı çıkmak yerine destekçi olabileceklerini söyledi.
Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal ise 4 günlük çalışmanın halen kısıtlı olduğuna ve tartışıldığına dikkat çekti. Bir tarafın daha fazla iş-yaşam dengesi kurabilen çalışanların daha verimli olacağına ve çalışanların şirketleri daha yüksek kâra ulaştıracağına inandığını söyleyen Doç. Dr. Öcal, diğer bir kesimin ise çalışma sürelerinin dört güne sıkıştırılmasının çalışanlar üzerinde baskı yaratabileceğini ve verimliliği azaltabileceğini düşündüğünü belirtti. "Ancak gördüğümüz başarılı örnekler var" diyen Doç. Dr. Öcal, şirketlerin mental ve organizasyonel olarak bu sürece hazır olmalarının gerektiğini belirterek "Katı hiyerarşik bir örgütlenmeye sahip bir şirket bu modelden kâr elde edemez" yorumunda bulundu.
"Çalışanlarını sürece dahil eden ve kurumsal iç iletişimde aksaklıkları giderebilen şirketlerde gözlemlenen en önemli sonuç sadece 4 gün çalışmanın yeterli olması değil" diyen Doç. Dr. Öcal, 4 günde işlerin yetişmesini 'Parkinson Yasası'na ('Bir iş için ne kadar süre verilirse o iş o kadar sürede yapılır' fikri) bağlayan olumsuz görüşler olduğunu belirtti. Bazı çalışmalarda 4 gün çalışanların daha yaratıcı ve çözüm odaklı olduklarının ve böylece performanslarının arttığının ortaya konulduğunu belirten Doç. Dr. Öcal, "Bu performansı sergileyen çalışanlara fazladan bir gün dinlenme izni verilmesi hem çalışanın stresten daha düşük etkilenerek tükenmişlik sendromu yaşamamasına hem de iş doyumunun ve örgütsel bağlılığının artmasına yol açıyor. Aslında arzu edilen de taraflardan (çalışan-işveren) birinin durumdan karlı çıkmasından ziyade kazan-kazan durumunun yaratılabilmesi" diye konuştu.
DÜNYA GENELİNDE BİR TRENDE DÖNÜŞÜR MÜ?
Haftada 4 gün çalışma projesinin özellikle Batı Avrupa ülkelerinde hayata geçirilmesi dikkat çekici. Haftada 4 gün çalışma modelinin bir trende dönüşüp dönüşmeyeceğine dair bir tahminde bulunmanın zor olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aysen Tokol, bu projeyi uygulayan ülkelerin bu modeli kısa sürelerle uyguladığını ve olumlu geri dönüşler aldığını, ancak uzun süreli kalıcı bir uygulamada aynı başarının yakalanıp yakalanılamayacağının tartışmaya açık olduğunu belirtti.
"İki-üç yıllık dönemlerle uygulayan ülkelerde bazı sıkıntılar yaşandığı belirtiliyor" diyen Prof. Dr. Tokol, modelin uygulanmasında ülkenin ekonomik gücünün, çalışanların gelir düzeyinin, ülkenin iş mevzuatının, işverenlerin yaklaşımlarının etkili olduğunun altını çiziyor. Kimi ülkelerde işverenlerin riskini azaltmak için devletin ücret farkını telafi etmesinin yaşandığını belirten Prof. Dr. Tokol, "Bu durumda devlet bütçesi önemli olmaktadır" diye konuştu. Haftada 4 gün çalışma modelinin çalışanların yaşamlarını daha rahat sürdürmelerine olanak sağladığını söyleyen Prof. Dr. Tokol, "Ancak ülkede çalışanların büyük bir çoğunluğu asgari ücret alıyorsa, çalışanlar tatil edilen üç günü ek işler yaparak geçirmeyi tercih edecektir, bu durumda modelin en önemli amaçlarından biri olan çalışanın refahı gerçekleşmeyecektir" yorumunda bulundu.
'HER DEĞİŞİM BİR NOKTADAN BAŞLAR'
Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal da bu çalışma modelinin dünyanın her bölgesinde bir trend yaratmasının kısa vadede mümkün olmayacağı görüşünde. İşgücü piyasalarının yapısının, milli ve bireysel gelir dağılımlı farklılıkları gibi unsurların modelin pek çok diğer ülke tarafından benimsenip benimsenmeyeceği noktasında etkili olacağını söyleyen Doç. Dr. Öcal, "Ancak her değişim bir noktadan başlar. Bu denemelerin başarılı olması dört günlük çalışma haftasını uzun dönemde dünya geneline daha fazla yayabilir" yorumunda bulundu.
Çalışanların pek çoğunun esnek çalışma haftalarına ve kısaltılmış iş süreçlerine ihtiyaç duyduğunu söyleyen Doç. Dr. Öcal, "Andre Gorz'un hatta Keynes'in (2030 yılında 15 saat çalışma süresi) öngördüğü çalışma sürelerine doğru yaklaşılacak belki de" diye konuştu. Doç. Dr. Öcal, iş yerinde ne kadar süre geçirildiğinden ziyade o süre zarfında ne kadar etkin ve yaratıcı olunduğuyla ilgilenen bir çalışma yaşamının gelecekte mümkün olabileceğine işaret etti.
'HAFTADA 5 GÜN ÇALIŞAN FİRMALARA KARŞI DEZAVANTAJLI OLURLAR'
Prof. Dr. Murat Anıl Mercan da tıpkı Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal gibi haftada 4 gün çalışma modelinin dünya çapında bir trend olmasının zor olduğu görüşünde hemfikir. Prof. Dr. Mercan, çalışma sürelerini azaltmanın işsizlik üzerindeki etkisinin zayıf olduğunu belirtti.
"Akademik çalışmalarda gösterilen tespitlere göre uzun çalışma süresi iş tatminini azaltmıyorken çalışma süresini azaltmak isteyen çalışanların hem hayat hem de iş tatminleri düşüktür. Bu tespit de genel bir politika değişikliği hakkında soru işaretleri doğurmaktadır" diyen Prof. Dr. Mercan, haftada 4 gün çalışan firmaların haftada 5 gün çalışan firmalara karşı bir dezavantaj içinde olacağını vurguladı. "Bu sebeple sadece cuma günlerini ilave tatil etmek yerine dönüşümlü 4 gün çalışmayı önerenler de vardır" diyen Prof. Dr. Mercan, uzun çalışma sürelerinin obeziteden depresyona kadar birçok negatif sağlık etkisinin olduğuna, bu negatif sağlık etkilerini azaltma yolunda 4 gün çalışmanın bir umut olduğuna dikkat çekti.
ESKİ DÖNEMDE ÇALIŞMA HAYATI NASILDI?
Tarihe dönüp baktığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor? Örneğin 1800'lü yılların sonunda ya da 1900'lü yılların başında çalışma hayatı nasıldı? Daha önce haftada kaç gün çalışılıyordu? Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal, 1900'lü yılların başında İngiltere'deki çalışma haftasının 56 saate kadar indiğini hatırlattı. Sanayileşmenin başlangıcında bu sürelerin çok daha uzun olduğunu belirten Doç. Dr. Öcal, bu sürenin 1930'larda daha da kısaldığını söyledi.
Çalışma günü sayısının 6'dan 5'e inmesinde özellikle imalat sektöründe yer alan dev işletmelerin, çalışanların üretkenliğinin artacağı yönündeki inancının etkili olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Öcal, geçmişteki taleplerin bugünlerdeki haftada 4 gün çalışma tartışmasıyla aynı gerekçeye sahip olduğunun altını çizdi. Doç. Dr. Öcal, "Ancak buradaki temel soru imalattaki bu başarının bugün yaygın olan hizmet sektöründe de aynı olumlu sonucu elde edip edemeyeceğidir" diye konuştu.
'İLK OLARAK 1817 YILINDA ORTAYA ÇIKTI'
Prof. Dr. Aysen Tokol, sanayileşme ile birlikte günlük çalışma sürelerinin 16 saate kadar çıktığını söyledi. Bu dönemde özellikle kadınların ve çocukların çalıştırılması, makinelere yabancılık, verim düşüklüğü ve uzun çalışma saatlerinin iş kazalarını ve meslek hastalıklarını artırdığını söyledi. Çalışma sürelerinin düşürülmesi fikrinin ilk olarak 1817 yılında fabrika sahibi Robert Owen tarafından ortaya atıldığını söyleyen Prof. Dr. Tokol, kendi fabrikasında çalışma süresini düşüren Owen'ın, verimliliğin arttığını tespit edince bunu uluslararası düzeyde geliştirmek için çabaladığını belirtti. Söz konusu çabaların 1926'da sanayici Henry Ford tarafından benimsendiğini söyleyen Prof. Dr. Tokol, ABD'deki Ford'un fabrikalarının 40 saatlik ve 5 günlük çalışma haftasını resmi olarak uygulayan ilk iş yerleri arasında sayıldığını vurguladı.
Bu süreçte işçi sendikalarının da 19'uncu yüzyılda çalışma süresini 8 saate indirme, 20'nci yüzyılda ise haftada 2 gün tatil olması için çaba sarf ettiklerini ve çabaların dikkat çekici olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tokol, "İş kazası ve meslek hastalıklarını önlemek, verimi artırmak, işletmeler arası rekabeti düzenlemek gibi değişik gerekçelerle başlayan ulusal çabalar, ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) kabul ettiği sözleşmelerle uluslararası alanda çalışma sürelerinin düzenlenmesinde yol gösterici olmuştur" diye konuştu. Prof. Dr. Tokol, ILO'nun ilk sözleşmeleri arasında çalışma süresinin azaltılması ve hafta tatili verilmesine yönelik 1921 tarihli 14 no'lu sözleşmenin yer aldığını hatırlattı.
'FABRİKASINI HAFTADA İKİ GÜN KAPATMAYA BAŞLADI'
Prof. Dr. Murat Anıl Mercan da haftada 7 gün çalışma sisteminin Babillilere kadar dayandığını, hafta sonu izininin ise görece yeni bir kavram olduğunu belirtti. İlk önceleri yalnızca pazar günlerinin tatil olduğunu daha sonra ise önce yarım gün olarak başlayarak cumartesi gününün de tatil edildiğini söyleyen Prof. Dr. Mercan, "ABD'de ilk defa 1908 yılında bir fabrika 5 çalışma gününe sahipti" dedi.
1926'da Henry Ford'un üretkenliği artıracağına inandığı için fabrikasını haftada iki gün kapatmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Mercan, o yıldan sonra da birçok sendikanın haftada beş çalışma günü talebinde bulunmaya başladığını belirtti. Bu sürecin 1940 ile 1960 arasında dünya geneline yayıldığını söyleyen Prof. Dr. Mercan, "20. yüzyılın ünlü ekonomistlerinden olan John Maynard Keynes, 1930’larda kendi torunlarının haftada 15 saat çalışacağını öngörmüştü, yani yaklaşık iki çalışma günü. Benzer bir şekilde 1965 yılında ABD Senatosu'ndaki bir komite de 2000 yılında haftada 14 saat çalışılacağını tahmin etmişti. Bu tahminlerin gerçekleşmediği aşikârdır" diye konuştu.
TÜRKİYE'DE HAFTADA 4 GÜN ÇALIŞMA MÜMKÜN MÜ?
Peki ya Türkiye? Bir gün ülkemizde haftada 4 gün çalışma ihtimali gerçeğe dönüşebilir mi? Proje hayata geçirilirse eğer ne gibi zorluklar yaşanabilir? Türkiye'deki iş hayatı 4 gün çalışma modeline hazır mı? Prof. Dr. İlknur Kılkış, haftada 4 gün çalışma modelinin Türkiye'de gerçeğe dönüşebilme ihtimalinin olmadığını söyledi. Haftalık çalışma süresi için üst sınır 45 saat olarak belirlendiğini ancak bir alt sınır konulmadığını belirten Prof. Dr. Kılkış, haftanın en çok 6 iş günü çalışabileceği düzenlenirken en az çalışma gününe ilişkin bir düzenlemenin olmadığını söyledi. Prof. Dr. Kılkış, "Sadece günlük çalışma süresinin 11 saati ve gece çalışma süresinin 7.5 saati aşmamasına ilişkin sınırlandırmalar mevcuttur" diye konuştu.
Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal da haftada 4 gün çalışma modelinin Türkiye'de hayata geçirilmesinin kısa vadede çok kolay olmadığını söyledi. Bu projenin genç nüfus ve işsizlik dikkate alındığında yeni iş imkânları yaratmak adına olumlu olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Öcal, "Ama bu durumun önündeki en büyük engel beklenen verim artışının gerçekleşmemesi durumunda artan maliyetlere bağlı olarak küresel rekabette şirketlerin kaybedeceği mukayeseli üstünlüğü olacaktır" yorumunda bulundu. "Bunun kamu tarafından finansmanını sorarsanız eğer bu da yüksek maliyete yol açacaktır" diye devam eden Doç. Dr. Öcal, projenin Türkiye'de hayata geçirilmesi için İş Kanunu'ndaki çalışma süreleri ve izinlerle ilgili köklü değişikliklerin gerekli olduğunu vurguladı.
'OECD ORTALAMASININ ÜSTÜNDE'
Prof. Dr. Murat Anıl Mercan'ın görüşü de tıpkı Prof. Dr. İlknur Kılkış ve Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal gibi olumsuz yönde. Prof. Dr. Murat Anıl Mercan, uzun çalışma sürelerinin bilişsel işlevlere bile zarar verdiğini gösteren çalışmalar olduğunu ve bu çalışmalar dikkate alındığında uzun çalışma sürelerinin göz ardı edilemeyecek önemli bir sorun olduğunu belirtti. "OECD verilerine göre 2019'da Türkiye'deki ortalama yıllık çalışma saati bin 712 saat ile OECD ortalamasının üstünde gerçekleşmiştir" bilgisini veren Prof. Dr. Mercan, OECD verilerine göre Türkiye'nin 45 saatten fazla çalışan oranında en yüksek ülkelerden biri olduğuna dikkat çekti.
Türkiye'de haftada 4 gün çalışma modelinin hayata geçirilmesinin kısa vadede çok gerçekçi bir hedef olmadığını belirten Prof. Dr. Mercan, Batılı ülkelerdeki 4 gün çalışma girişimlerinde sendikaların rolünün büyük olduğunu hatırlattı. Türkiye'de sendikalaşma oranının düşüklüğünün haftada 4 gün çalışma modelinin hayata geçirilmesinde bir engel olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Mercan, "Türkiye'deki katı işgücü piyasası kurallarının bu tip bir dönüşüme engel olabileceği unutulmamalıdır" yorumunda bulundu.
GELECEKTE BİZİ NELER BEKLİYOR?
Pandemiyle birlikte evden çalışma oldukça yaygınlaştı. Peki evden çalışma alışkanlığı pandemi bittiğinde de geçerliliğini koruyabilir mi? Evden çalışırken fazla mesaiye kalanlar için ek bir düzenleme söz konusu olabilir mi? Türkiye'yi gelecek 10 yılda nasıl bir çalışma hayatı dinamiği bekliyor olabilir? Prof. Dr. İlknur Kılkış, Türkiye'de uzaktan çalışma ve evden çalışma uygulamalarının pandemi bittiğinde de pek çok sektörde belli meslek grupları için devam edeceğini söyledi. Son dönemde "Hibrit çalışacak eleman aranmaktadır" şeklinde iş ilanlarının göze çarptığını söyleyen Prof. Dr. Kılkış, Türkiye'de pek çok firmanın pandemi sonrasında da tamamen uzaktan veya hibrit olarak çalışmaya devam edeceğini duyurduğunu hatırlattı.
İşletmelerin uzaktan çalışmanın kârlı olduğunu fark ettiğini ve buna göre düzenlemeler yaptığını söyleyen Prof. Dr. Kılkış, "Pek çok iş yeri çalışma alanlarını boşaltmış ve maliyetlerini düşürmüştür. Ancak işletmeler tarafından cazip olan bu çalışma modeli çalışanlar için aynı derecede cazip görünmemektedir" diye konuştu. Son dönemde firmaların çalışanları için ortak çalışma alanları (coworking) kiraladığını ve çalışanların belli günlerde buralarda çalışarak bir anlamda sosyalleştiğini söyleyen Prof. Dr. Kılkış, önümüzdeki dönemlerde çalışanların fazla mesai ücretleri, yan haklar ve evin masraflarına katılım talepleriyle ilgili uyuşmazlıkların çıkmasının beklendiği yönünde uyarıda bulundu.
ALMANYA'DA UZAKTAN ÇALIŞANLAR O HAKKA SAHİP
"Almanya'daki bir yargı kararında uzaktan çalışanların evin bir odasını iş yeri haline getirmeleri nedeniyle kiranın, elektriğin, doğalgazın belli bir oranını işveren isteme hakkına sahip olduğuna yer verilmiştir" diyen Prof. Dr. İlknur Kılkış, iş sağlığı ve güvenliği yönünden bazı risklerin mevcut olduğuna dikkat çekti. Uzaktan çalışan biri için iş kazasının nasıl tanımlanacağı, işverenin sorumluluğunun sınırlarının nasıl belirleneceği gibi noktaların üzerinde durulması gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Kılkış, "Bu noktada işyeri sınırlarını açıkça tanımlayan, çalışma saatlerini belirten, tarafların hak ve yükümlülüklerinin detaylı olarak düzenlendiği yazılı sözleşmeler önem kazanmaktadır" diye konuştu.
Bazı işletmelerin haftalık olarak çalışanları ile yaptıkları fazla mesaiye ilişkin mutabakat belgesi düzenlediğini söyleyen Prof. Dr. Kılkış, "Belirsizleşen çalışma saatlerine çözüm olarak sunulan bağlantıyı kesme hakkının önümüzdeki dönemlerde Türkiye'de de gündeme geleceği öngörülmektedir" diye devam etti. Prof. Dr. Kılkış, önümüzdeki dönemde platform çalışmanın yaygınlaşacağını ve çalışan sayısının artacağını vurguladı.
'BİZİM ÖNCELİKLİ SORUNUMUZ...'
Prof. Dr. Murat Anıl Mercan, uzaktan çalışmanın hayatımızın bir parçası haline geldiğini söyledi. "Özellikle toplantılara mekan sınırlamalarını kaldırmasıyla getirdiği faydadan vazgeçilmeyecektir" diyen Prof. Dr. Mercan, evde harcanan ek süre için belki yakın gelecekte bir düzenleme olmasa da uzun dönemde düzenlemelerin kaçınılmaz olarak gerçekleştirileceğine dikkat çekti.
Türkiye'de daha fazla uzaktan çalışmanın entegre edildiği bir iş dünyası beklentisinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mercan, "Ancak bizim öncelikli sorunumuz çok uzun olan çalışma süreleridir. O alanda iyileştirmelere ihtiyaç duyulmaktadır" diye konuştu. Doç. Dr. Aslan Tolga Öcal ise tamamen uzaktan ya da tamamen iş yerinde çalışmanın bazı beyaz yakalı çalışanlar için tek çözüm olmadığı görüşünde. Fazla mesaiye kalanlar için Uzaktan Çalışma Yönetmeliği'nde genel bir düzenleme olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Öcal, "Burada ek bir düzenleme gereğinden çok, uzaktan çalışma sırasında gerçekleştirilen fazla mesainin kanıtlanması sorunu yaşandığını söyleyebiliriz" dedi.