15.06.2024 - 00:01 | Son Güncellenme:
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli ile İzmir’i, kentin kimliğini ve potansiyelinin geliştirilmesi için neler yapılması gerektiğini konuştuk. “Her zaman söylerim İzmir’de her şeyden var ama hiçbir şeyden tam yok diye…” ifadesinde bulunan Kestelli, “İzmir’i dünyanın gönlüne sokmamız lazım. Eğer çalışırsak, eğer birlik ve beraberlik içinde olursak, bu kent ve bu kentlinin başaracağı çok şey var” diye konuştu.
*Size İzmir’i sorsam… Kentin sizdeki karşılığı tam olarak nedir?
Benim için İzmir dünyanın en güzel kenti. Potansiyeli ile ülke büyümesine en çok katkı veren ve verecek illerin başında geliyor. 8 bin 500 yıllık tarihinde, bütün Akdeniz’in en önemli ticaret merkezi olmuş bu kent; çok daha fazlasını hak ediyor. Yapacak gücü de var. İzmir renklerin, dillerin, dinlerin dans ettiği büyülü bir adres. Burası gücüyle ve kendi dinamikleriyle marka kent, dünya kenti olacak bir yer. İzmir’i dünyanın gönlüne sokmamız lazım. Eğer çalışırsak, eğer birlik ve beraberlik içinde olursak, bu kent ve bu kentlinin başaracağı çok şey var.
*Bugün geldiğimiz noktada İzmir; bir tarım, sanayi, turizm mi yoksa fuarlar ya da üniversiteler şehri mi? Hangi nokta daha ağır basıyor?
İzmir›in yıllardır ne şehri olması gerektiği konuşulur; tartışılır... İzmir bir tarım kenti. Ülkemizin toplam tarımsal üretim değerindeki payı yüzde 4 civarında. Ancak, İzmir tam olarak ne tarım ne sanayi ne turizm ne fuarlar-kongreler ne de üniversiteler şehri olabiliyor. Hiçbir potansiyelini sonuna kadar değerlendiremiyor. 10’dan fazla üniversiteye sahibiz ama başarı sıralamasında hedeflediğimiz noktada değiliz. Bir liman kentiyiz ama limanlarımız arasında bir koordinasyon ve eşgüdüm, yani birlikte hareket etme sinerjisi yok. Sağlık ana temasıyla iki kez EXPO adayı olduk ancak ülkemizin önemli marka hastanelerini bile kentimize çekmekte zorlanıyoruz. Uluslararası sağlık turizmi bu işi yapanların gayretiyle ilerlemeye çalışıyor. İzmir’in bir ucunda Bergama, diğer ucunda Efes gibi iki mücevhere sahibiz; denizimiz, güneşimiz, koylarımız göz kamaştırıyor ama yıllardır 1,5-2 milyon turist barajında takılıp kaldık. Köklü kulüplere ve derin bir spor kültürüne sahibiz ama sportif başarılarda inişli çıkışlı bir yapımız var. Sanayi potansiyelimiz mevcudun çok üzerinde ama geliştirmek için yerimiz yok.
Her zaman söylerim İzmir’de her şeyden var ama hiçbir şeyden tam yok diye. Bu aslında şuna da denk geliyor; her alanda potansiyelimiz var, ama hiçbir alanda potansiyelimizi tam olarak kullanamıyoruz.
*Hem kişisel hem de iş dünyası temsilcileri olarak siz bunun için elinizden geleni yaptığınıza inanıyor musunuz?
İzmir olarak bu alanda söyleyecek çok sözümüz, yapacak çok işimiz olduğuna inanıyoruz ve bu doğrultuda el birliğiyle çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde de elimizi taşın altına koyarak, içinde bulunduğumuz sektörler olarak gördüğümüz eksikliklerin giderilmesi, birtakım sorunların aşılması ve İzmir’in gelişiminde farklı bir hikâyenin yazılması için son derece aktif ve etkin olunması gerekiyor. Bunu da ancak kenetlenmiş iş dünyasının, devletin itici gücü, sermaye, STK’lar ve üniversitelerin iş birliği ile başarabiliriz.
*Peki, sizce de İzmir’in Avrupa kentlerinden bir farkı yok mu?
Hiç şüphe yok ki İzmir, yaşam kalitesi, eğitim düzeyi, hoşgörüsü, insanların birbirine olan saygısı ile Avrupa kenti olma özelliğini fazlasıyla taşıyor. Ancak ciddi altyapı yatırımlarına ihtiyaç duyduğu da muhakkak. Sanayi, ticaret, tarım, turizm, eğitim, teknoloji, lojistik, fuarcılık, kültür ve sanat bu şehrin genlerinde var. Hepimiz bu genlere sahip çıkarak İzmir’i Ege’nin, Akdeniz’in ve Avrupa’nın en iddialı şehirlerinden biri haline getirebiliriz.
Tarımın silikon vadisi
*İzmir tarımda hangi noktada ve hedefleriniz neler?
Toplam 344 bin hektar ile ülkemiz tarım alanlarının %1,4’üne sahip olan İzmir, toplam tarımsal üretim değerinin yaklaşık %4’ünü gerçekleştiriyor. Tarım alanları açısından 29’uncu, tarımsal üretim değeri açısından ise 3. sırada yer alıyor. “İzmir Tarım Teknoloji Merkezi” ve “Ege Gastronomi Hareketi” son dönemdeki iki önemli projemiz. Akıllı tarım uygulamalarıyla çiftçilere yeni fırsatlar yaratmayı hedefliyoruz. Kentimizdeki iş dünyası STK’larıyla tam bir uyum içinde geliştirdiğimiz ileri teknoloji tarım projeleri; tarıma dayalı organize ihtisas sanayi bölgeleri var. Amacımız, İzmir’i tarımın silikon vadisi haline getirecek öncü adımlar atabilmek.
*Gençlerin, kadınların tarıma ilgisi ne düzeyde?
Dünyayı takip eden, okuyan, sorgulayan genç beyinleri tarıma yöneltebilmeliyiz. Öte yandan Türkiye’de her 10 kadından 4’ü tarım sektörüne çalışıyor. Ancak %80’ine yakını ücretsiz aile işgücü olarak çalışıyor. Kadınların da en az erkekler kadar hayatın her alanında yer almasını sağlamalıyız.
Alaçatı’ya vefa borcumdu
* İzmir’in en çok zaman geçirdiğiniz/en sevdiğiniz noktaları nereleri?
Çeşme Alaçatı’nın benim için yeri ayrı. Daha önce bizim oturduğumuz eski bir taş evimiz vardı, Alaçatı’da. Mimar Hakan Ezer’in müthiş estetik anlayışı sayesinde Alaçatı ruhunu koruyan, sade ama şık bir yenileme geçirdi. Ortaya, küçük bir avluya bakan yedi odalı Kestelinn çıktı. Benim için sadece bir otel değil, bir değer. Profesyonel bir işten ziyade, çok sevdiğim Alaçatı’ya bir vefa borcu olarak görüyorum. Orada vakit geçirmek, dostlarımı ağırlamak bana büyük mutluluk veriyor. Otelin tamamlayıcısı olarak Ovacık’ta bulunan arazimizi ‘Tarla Ovacık’ adıyla bir davet, etkinlik alanına dönüştürdük. Burada organik tarımla da uğraşıyoruz. Otelde ve davetlerde kullandığımız pek çok ürünü kendimiz yetiştiriyoruz. Bir de geçen sene hayata geçirdiğimiz “Gastronomi / Alaçatı Deneyim Noktası…” var.
‘Birlikte hareket etmeliyiz’
*İzmir Ticaret Borsası Başkanlığı’nızın yanında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Yönetim Kurulu’na seçilen ilk kadın üyeliği göreviniz de bulunuyor. Peki, erkek egemen bir dünyada bunca işin üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Ben hayatın her alanında kadınla erkeğin eşit olması gerektiğini savunan ve birlikte mücadele ederek içinde yaşadıkları toplumu daha müreffeh bir geleceğe taşıyacaklarına inanan bir insanım. 2007’de Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın (VOB), 2009’da da İzmir Ticaret Borsası’nın (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı seçildim. Geçtiğimiz yıl da TOBB Yönetim Kurulu Üyesi oldum. Temsilcisi ve üyesi olduğum tüm yapılarda her zaman tüm üyelerin desteğini yanımda hissettim. Türkiye’nin ilk kadın oda-borsa başkanıysam bunu İzmir Ticaret Borsası üyeleri olarak hep birlikte başardık. Dolayısıyla kadın erkek herkesin desteği çok önemli. Kadınların temel dezavantajı önyargılar. Bu nedenle kadınların işi kolay değil; daha fazla dayanışmaya ve birlikte hareket etmeye ihtiyaç var.
*İş yoğunluğundan uzaklaşmak, rahatlamak için farklı neler yapıyorsunuz?
İşle sosyal hayatı bir arada götürmeye çalışırım... Uzun bir toplantının ardından yenen keyifli bir yemek kadar dinlendirici çok az şey vardır bence. İş yaptığım insanlar da özel hayatımda vakit geçirdiğim dostlarım da hemen hemen aynı kişiler. Fırsat bulduğumda yemek yapmak beni rahatlatıyor. Ve tabii ki seyahat etmek…
*Düzenli yaptığınız bir spor var mı?
Hafta sonları özellikle Alaçatı ve Çeşme’de dostlarımla birlikte uzun yürüyüşler yapmak hoşuma gidiyor.
*Futbola olan ilginizi biliyoruz… Sizce daha temiz bir Türk futbolu için neler yapılmalı?
Bu konuda Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünyanın en iyi, en zengin, en çok izlenen liglerine bakmak yeterli. Orada sporcular, teknik direktörler başrolde. Sahada gerilimden çok futbolun güzelliği öne çıkar. Manşetlerde pek yönetici göremezsiniz. Bizde de böyle olmalı. Ben yöneticilerin açıklamalarıyla ortamın gerildiğini düşünüyorum. Bu gerilim de hem tribünlere hem de sahaya yansıyor. Buna bir son vermeliyiz.
*Son dönemde sokak hayvanlarının uyutulması tartışmaları yaşandı ve iş dünyasının temsilci kurumlarının da barınak açtırması önerisi gündeme taşındı. İTB olarak bu konuya sıcak bakar mısınız?
Tüm canlılara karşı sevgim, şefkatim çok büyük. Kendimi bildim bileli hep bir can dostuyla yaşayan biri olarak bu konuda tarafım .
Hatırlarsınız; 2021 yılında bir Hayvanları Koruma Kanunu kabul edilmiş ve başta hayvanlara şiddet uygulayanlara eskisinden daha ağır cezalar verilmesi olmak üzere pek çok yenilik getirilmişti. Ama uygulandı mı, başarıldı mı? Hayır. Gelinen noktada, başarılamayanların cezasının hayvanlara canlarıyla ödetilmesi gibi bir durum söz konusu; bu kabul edilemez.
Bu sorunun çözümü için kanun koyucularla onu uygulayacakların ve bu konuda insani çözüm arayışında olanların bir araya gelip ortak bir çözüm üretmesi şart. Çünkü batı ülkelerinde bu işin maliyeti, hükümetler veya belediyelerden çok, iyi organize olmuş sivil toplum kuruluşlarının üzerinde. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Barınakların hali ortada. Var olan barınak sayısı ve kapasitesi hizmet verecek durumda değil.
Gerekli tüm iyi şartlara sahip barınaklar kuralım tabii ama sadece barınak yaptırmakla olmaz. İşe sıfırdan; yani hayvanları kısırlaştırmaktan başlayalım. Sorunun çözümü için kararlı olalım ama bu çözümü insaniyet namına zamana yayalım.