Yaşadığımız hayat tamamen bizim bireysel gerçekliğimiz, önceki düşüncelerimizin somut filmidir. Neye odaklanırsanız o sizin gerçekliğiniz olur.
Büyük Patlama teorisinden sonra parçalara ayrılmış olduğumuzu ve aslında bir bütünün parçaları olduğumuzu yani “birbirimize hala bağlı olduğumuzu” düşünürsek benim yaptığım bir hareket, aklımdan geçen bir düşünce bir yerlerde muhakkak bir başkasını etkiliyor.
Gelelim kendi özel yaşamımıza...
Kabul etsek de etmesek de muazzam bir ölçüyle bilinçli yaratılmış bu dünyada karşımıza çıkan her insan, bizim senaryomuz için seçtiğimiz oyunculardır. (Aslında hep kendimizle karşılaşmaktayız.)
Bu kişiler tekamülümüz için muhakkak çok önemli oyunculardır. Biz bilinçli bilinçsiz her ne senaryo yazdıysak karşımıza geçmiş onu oynamaktadırlar.
Neden mi?
Genelde hala kendimizle ilgili bir şeyi ya da çok şeyi öğrenememiş olmamız bunun sebebidir.
Yine öğrenemiyorsak EYVAH!
Bendeniz Milliyet Pembenar köşe yazarı Duygu Giray yüreğimi paylaştığım ilk gözbebeğim kitabımı iftiharla sunarım:) Bir hayal eklemiştim yüreğime, yola çıktı niyetim gerisi Allah Kerim..
Kendi karanlığında boğulan ancak karanlığı dışarıda sanan insanlığa bir IŞIK olabilmesiydi bu kitaptaki amacım ve öyle de oldu.
Herşeyi aslında İNSAN'ın zorlaştırdığını sen de fark et istedim.
Bunca tahammülsüzlük bunca kötülük, haset.. olumlu yerine olumsuzluğa yönelen her bir duyguyla insanlık nereye gidiyordu ?
Ben değişirsem sen, ben, O değişir miydi ?
Elbette değişirdi!
Çoğalmalıyız sevgili İNSAN.
Sen de bana katıl ışığınla
Kişi çoğu defa kendisini fazla önemseme eğilimindedir.
Herşeyin onun etrafında döndüğünü, kendisinin dünyanın merkezinde olduğunu düşünür.
Karşısındakinin hareketinin muhakkak onunla ilgili olduğu düşüncesindedir.
Herkes ona düşmandır, herkes yalancıdır, herkes sahtekardır...
Zengin kişi muhakkak kirli yoldan para kazanmıştır.. tüm zenginler hilekardır...
Ama yok işte öyle birşey !
Bu düşünceler bilinçaltının oyunsal algısıdır.
Belki bir şıklatmayla değil ancak yapılan tek bir seçim ile neden olmasın ?
Gün seçimlerimizle başlar.
“Off yine iş” diye somurtan bir suratla uyanmakla “Günaydın benn bugün her şey kolay ve güzel olacak. Hazırım.” diye gülen ve güçlü bir ifadeyle uyanmak arasında çok ama çok büyük fark var.
İşte burada seçimimiz devreye giriyor.
Siz neyi seçiyorsunuz ? Neye üşeniyorsunuz? Neden mutsuzsunuz ?
Mutluluğu dilinizle isteyip aslında mutsuzluğa kendinizi hep SİZ mi itiyorsunuz ?
Sabah nefes alıp güne başlarken her bir hecenizi-kelimenizi hücrelerinizin duyup buna göre harekete geçtiğini biliyor musunuz ? Tabi ki her şey üst üste aksi gidebilir. Sabah siz başlattınız. Bunu fark edin lütfen…
Bizler taşıdığımız bedenleri madde dünyaya uyumlanma aracı olarak kullanan enerjileriz, ışıklarız, ruhlarız. Hücrelerimiz enerji. Bizi duyuyorlar.. Bu yüzden dikkat!
Kişinin kendine gelince haklı diğerlerine gelince “görmek istemediği” iletişim sorunlarına birkaç empatik çözüm;
Bu çözümlerin işe yaradığı tek koşul karşılıklı katılımdır.
*Biliniz ki kimse kimseye benzemez. Her birey özel ve eşsizdir ve her bireyin kendine ait düşünce yapısı vardır. Yani sizin doğrunuz belki ona yanlıştır. Israr etmeyiniz.
*Kimse kimseyle illa ki anlaşmak zorunda değildir. Anlaşmak istemeyenden uzak ve anlaştıklarınızla mutlu olunuz. İletişim resmen bitiyorsa karmik görevler bitmiştir. Bu açıdan bakınız.
*Kimse sivri dili, manidar cümleleri sevmez. Laf sokmak yerine net olunuz.
*Boğaz 9 boğumdur. Kendi dediklerinizi kendiniz hazmedip yutabiliyor musunuz önce buna bakınız sonra karşıya nazikçe iletiniz.
*İnsanları hızlı yargılamadan önce anladığınız doğru mu diye sabırla gözlemleyiniz. Hele ki hiç tanımadıklarınıza tanışmak ve anlaşmak için zaman veriniz.
*Bir şey beklediğinizde ve bu karşılanmadığında soğuk tavırlar ve ani alınganlık yerine direk iletişim kurunuz çünkü kimse söylenmeyeni anlamak zorunda değildir.
Dinledim.. Pür dikkat dinledim. O kadar heyecanlı ve güçlü! anlatıyordu ki !
Önce en muhtaç oldukları bebeklik döneminde yavrularına emek vermiş. Çalışmadan duramadığı halde “Evlatlarımı iyi yetiştirmeliyim” demiş.
Ve vakit gelmiş. Evlatlar büyümüş.
Adını PARİYER koyduğu yeni bir bebeği olmuş.
Sevgili Meryem Sıtkı, Ağustos ayından bu yana 7500 ü aşkın üye sayısıyla yarı zamanlı çalışmaya ihtiyaç duyan tüm vatandaşları ve firmaları Pariyer platformunda buluşturuyor. Derneklerden üniversitelere koşturuyor. Öyle hassas bir yüreği var ki ihtiyaçların farkında… Kadınlara ve engelli vatandaşlarımıza daha bir önem veriyor. Çocuğuna bakmak zorunda olup çalışamayan annelere Pariyer’in büyük bir fırsat olduğunu düşünüyor çünkü;
Bir kadın isterse neler başarır bunu çok iyi biliyor. Hele bir de Meryem’inki gibi onu destekleyen güzel gönüllü bir eşi varsa..
Hadi biraz tanıyalım sevgili Meryem’i..
1-Geçmiş geçti. Oraya geri dönüp önünüzü tıkamayın. Tıkadıkça aksi gider hayatınız. Hesabı hemen kapatın. Üzülmeyin o hesap ilahi kanuna göre elbet çıkar çünkü kim ne yaptıysa döner.
2-Olumsuz olup olmayacağını dahi bilmediğiniz şeyler üzerine erken senaryolara başlamayın. İnsanoğlu olumsuzluğa daha hızlı meyillenir. Beyninizi yormayın.
3- Mutluluk tamamen sizin elinizdedir. Bir eşya ya da kişiye bu özel duygunuzu kesinlikle bağlamayın.
4- Karşınızdakilerin eleştirilerinin sizinle yüzde 90 alakası yoktur. Bu onların kendi görüşüdür. Kimse kendinde olmayan birşey için yorum yapmaz. Duyduklarınızı akıl süzgecinizden geçirmeden tepki vermeyin.
Bir süredir kafamı kurcalıyor bu soru.
Kimselere tahammülümüz kalmamışken gelişmekten bahsediyoruz.
Gitgide etrafımızı saran çember daralıyor ve çemberden bir sürü insan gidiyor ya da biz yolluyoruz.
Ve umrumuzda bile değil..
Trafikte, otobüste, sokakta herkes tahammülsüz.
Herkes kendiyle kavgalı.
Herkes her şeyi kişisel algılıyor.. Bencilleşiyor. Kendini dünyanın merkezi zannettiği için kendi üzerine
alınıyor.