Uzun zamandır üstümüzde dolanan bulutların arasında, Seren ve Gülben atışması fıkra gibi. İyi geldi doğrusu, güldüm biraz.
Gülben de sonunda dayanamayıp cevap verdi. Oysa yıllardır, Seren’in durup durup kendini Gülben üzerinden hatırlatmasına alışmıştık. “Hımm, evet bir de Seren vardı” dedirtiyordu arada bir. Derken Gülben’in de boş anına gelmiş olacak, dayanamayıp cevap verdi.
Yıllardır aynı terane, hiç anlamam. Ben bile, ki gözüme sokulmadığı sürece çok haberim olmuyor kim nerede ne yapmış, ezbere biliyorum söyleyeceklerini. “Gülben benim yardımcımdı, benim elbiselerimi giyerdi, sahneye onu ben çıkarttım.”
Eeee?
İyi de kardeşim, insan kendini bu kadar mı baltalar? Bu kadar mı aciz duruma düşürür?
Tamam, bir zamanlar sen assolisttin, o senin yardımcındı. Anladık. Peki ya şimdi?
Senin şarkı söylettiğin Gülben’in kaç tane albümü var? Yılda kaç kişiye konser veriyor?
Ya sen?
Uzun zamandır üstümüzde dolanan bulutların arasında, Seren ve Gülben atışması fıkra gibi. İyi geldi doğrusu, güldüm biraz.
Gülben de sonunda dayanamayıp cevap verdi. Oysa yıllardır, Seren’in durup durup kendini Gülben üzerinden hatırlatmasına alışmıştık. “Hımm, evet bir de Seren vardı” dedirtiyordu arada bir. Derken Gülben’in de boş anına gelmiş olacak, dayanamayıp cevap verdi.
Yıllardır aynı terane, hiç anlamam. Ben bile, ki gözüme sokulmadığı sürece çok haberim olmuyor kim nerede ne yapmış, ezbere biliyorum söyleyeceklerini. “Gülben benim yardımcımdı, benim elbiselerimi giyerdi, sahneye onu ben çıkarttım.”
Eeee?
İyi de kardeşim, insan kendini bu kadar mı baltalar? Bu kadar mı aciz duruma düşürür?
Tamam, bir zamanlar sen assolisttin, o senin yardımcındı. Anladık. Peki ya şimdi?
Senin şarkı söylettiğin Gülben’in kaç tane albümü var? Yılda kaç kişiye konser veriyor?
Kadın kadının düşmanı
Siz hiç “ Aman canım… Tamam kadın süper görünüyor da, her yanı estetik. Ih ıh istemem… doğal değil.” Diyen bir erkek gördünüz mü?
Onlar sonuca bakar. Kadın güzel mi, güzel. Bitti.
Bırakın kadınları, Rocky’i bile eleştirmez zavallılar. En fazla, “Ben de bir ay vücut çalışsam, benim de kaslarım böyle olur” diye mırıldanırlar. Bir ay da o koca göbeğin, omuzlara kayıp kas olması hayaliyle yaşarlar en fazla.
Çekemeyen biziz. Kabul edelim.
“Şekerim, ben o kadar estetik yaptırsam, dünya güzeli olurum. Baksana burun yapma, yanaklar dolgu, kaşlar havada….. Nerde kaldı doğallık”
Kardeşim neticede olmuş mu, olmuş. Her gerdiren güzel olmadığına göre. Demek ki varmış altta malzeme.
Biz estetik yaptırmadık da çok mu doğalız sanki. Tırnaklarımızı doğal halleri ve renkleriyle beğenmeyip maniküre gidiyoruz. Saçımızda yaşlanmanın “doğal” yansıması beyazları görünce paniğe kapılıp gidip boyatıyoruz. Erkeklerin doğal rahatlıkları bize çok görülmüş, bacağımızdan kaşımıza ağdalar, epilasyonlar yaptırıyoruz. Ayağın doğal anatomisine aykırı bir karış topuklar üzerinde yürüyoruz. Eeeee….? Ama biz doğalız, estetiğimiz yok. Ödüm kopmasa, şu an yaptırasım geldi vallahi.
Hepimizin morale ihtiyacı var. Şehitlerimizin haberleri, deprem, Van’lı kardeşlerimizin yaşadıkları derken, göz yaşımız durmadı.
İçimizden isyanlar yükseldi. Şehitlerimizi gömerken isyanlar yeşerttik topraklarında. Teröre lanet okuduk.
Van’da yüzlerce can gitti. Yine isyan kapladı içimizi. “Deprem değil bina öldürür” bizim dilimize slogan oldu da müteahhitlerin ve bu binaları denetleyenlerin niye haberi yok diye.
Cumhuriyet törenlerimizi iptal ettiler. Yılmadık. İçimizdeki isyanı birliğimize kattık. Akın akın yürüdük caddelerde.
Hepsine gözyaşlarımızı akıttık. Kah canımızın acısından, kah duygularımızın yoğunluğundan ağladık.
Ama bu defa, gözyaşı bile akıtamıyorum.
Çünkü isyanımı dışarıya bile yansıtamayacak kadar çok kırıldı içim.
13 yaşında, 26 tane canavarın ( kişi, birey ya da adam diyemeyeceğim) tecavüzüne uğrayan bir çocuğun, bu kabusu kendi rızasıyla yaşadığının ön görülmesine isyan bile edemiyorum.
Nereye vermiyoruz ki 5,-TL’yi. Günde bir paket içtiğiniz sigara bile daha pahalı değil mi? Sinemalar, eğlence yerleri dolu, kaç 5,-TL harcanıyor hesaplara. Bırakın işin lüksünü….. bir ihtiyacımızı karşılamayıverelim. Van’da her şey ihtiyaç.
5,-TL’ye ne olur demeyin. 5,-TL’lerden deniz olur.
Hadi, bir ara verin, 2868’e bir mesaj yollayın. Bir öğün sıcak yemekle birlikte, dualarınızı, sevginizi, kardeşliğinizi hediye edin.
Hepimiz yaralıyız. Daha şehitlerimiz için göz yaşlarımız dinmemişken, kalbimiz ikiye bölündü. Gözyaşlarımız birbirine karıştı. Bin ağlar, bir güler olduk. Yunus kalbimize derin bir çentik attı, Azra bebek iyileşmeye dair umut verdi.
Yüreğimizin yarısı Van’da, yarısı askerlerimizde atıyor.
Fakat böyle bir günde bile, nifak tohumu atmaya çalışanlar susmuyor.
Van’da enkaz altında kalanlar; Kürt, Türk , tayin için gitmiş Ege’li öğretmen, Karadeniz’li doktor…..NE FARK EDER? Hepsi can! Kimin içinde ne hisler barındırdığını biliyor muyuz ? İstanbul’un göbeğinde askeri , Van’da terörü lanetleyen yok mu sanki?
Keşke, her insanın yaşama hakkı olduğu için, kötünün bile canını kurtarmaya çalışan doktorlar, her insanın savunma ve yargılanma hakkı ol
Gözlerim şişti ağlamaktan ama boğazım hala düğüm düğüm. Milletçe içimiz yanıyor…
Birkaç gün sonra geçecek biliyorum. İnsanız ya, yine unutacağız. Hayatın içinde kendi meselelerimizle uğraşmaya, tıkanıp en sevdiğimiz diziyi kaçırmamıza sebep olan trafiğe söylenmeye, gelen zamlardan şikayet etmeye devam edeceğiz. Şu anda yayınlarını durduran programlarda yine göbekler atılacak, kurban bayramında gidilecek yerlere dair planlar dolu dizgin devam edecek. İnsanız ya….. nasıl insanlarsak artık.
Ama o anneler unutmayacak. Onların acısı hiç azalmayacak, bağırlarındaki yangın hiç sönmeyecek. Ekranlarda dudaklarından “Vatan sağolsun”u duyduğumuz babalar, içlerinden “bu nasıl vatan” demeye devam edecek.
24 şehit haberini aldığımızda hepimizin yüreğine kor düştü. Çünkü sayı çok fazlaydı. Oysa alışmıştık tek tek, üçer beşer şehit haberlerini almaya. Nerdeyse “yazık” deyip geçer olmuştuk üstünde durmadan. Oysa şimdi, 24!
Gel de aradaki farkı, tek başına şehit olan aslanımızın anasına sor. O, evladını tek başına düzenlenen cenazesiyle yolcu eden ananın bağrı, şu andakinden daha az mı yandı ?
“Bıçak kemiğe dayandı” diyorlar.
Bu bıçak, tek şehit için kemiğe dayanmıyor mu?
O
Severek izlediğim bir komedi dizisi var. Adı “Herkes Raymond’u sever” (Everybody Loves Raymond). Dizi, üç çocuklu bir çiftin, erkeğin aynı sokakta oturan ailesiyle iç içe geçmiş ilişkilerini ironik bir dille anlatıyor. Yetişkin bir adamın anne ve babasıyla olan iniş çıkışlı ilişkileri, aslında birbirini çok seven karı kocanın, bu müdahaleci aile sebebiyle sık sık kavga etmeleri ve özellikle bu konuda ırk ve millet ayrımı olmadığını gösteren gelin kayınvalide kavgaları, son derece abartısız ve doğal bir komediyle işleniyor.
Birlikte çalıştığım çiftle seans öncesi sohbet ederken, konu tesadüfen bu diziye geldi. He ikisi de diziyi ne kadar çok sevdiklerinden ve izlerken çok güldüklerinden bahsettiler. Hatta o anda, ne kadar gergin bir dönem yaşıyor olduklarını bile unuttular ve dizinin bir bölümünü birbirlerine hatırlatıp birlikte gülmeye başladılar. Ama tam da o anda, asıl ironinin hiç de farkında değillerdi;
Birlikte çalıştığım çift aslında dizidekinden çok da farklı bir hayat yaşamıyor. Erkeğin ailesi karşı dairelerinde yaşıyor ve aslında dizidekinden daha az müdahaleciler. Gelin kayınvalide arasında, özellikle çocuklara kimin daha iyi baktığı ile ilgili sonsuz bir
"Güllerin Savaşı", izleyenlerin aklında anlattığı durumla özdeşleşme yaratan bir filimdir. Senaryoya konu olan "Rose" ailesinin savaşa dönen boşanma hikayesini, ironik bir dille anlatır. Güzel hayallerle evlilik hayatına başlayan bir aşkın, boşanmaya karar verilen noktada, menfaatler çakıştığında, nasıl savaşa dönebildiğine dair akıllara kazınan bir örnektir.
Bu durum gerçek hayatta da çok yaşanıyor maalesef ama gerçek insanlar ve gerçek yaşamlar söz konusu olduğunda, filmdeki kadar komik olmuyor elbette. Hele bir de işin içinde çocuklar varsa savaşın tek kaybedeni karı-koca değil, üstüne çocuklar da oluyor.
Özellikle tek taraflı kararla yaşanan boşanmalarda çocuklar ağır yara alıyor. Boşanmaya mecbur bırakılan eş, çocuklarını kullanarak, ayrılmak isteyen eşi cezalandırmaya çalışıyor. Çocuklarını göstermeyerek, çocukların kulaklarını eşi ile ilgili olumsuz sıfatlarla doldurarak eşini üzmeye, acı çektirmeye çalışıyor. Oysa bu formüllerle esas ağır yarayı alan eş değil çocuklar oluyor. Örneğin, çocuklarını göstermeyerek kocasını cezalandırmaya çalışan anne, çocukların da babayı görmeye ihtiyacı olduğunu unutuyor. Aklına gelen türlü sıfatla eşini şikayet ederken, çocukların