Yalvaç Ural

Yalvaç Ural

Tüm Yazıları

Dilimizde en eski sözcüklerden biri de “edik”tir. Türklerde, çizmeye benzeyen konçlu ayakkabılar için söylenen isimdir “edik.” Orhun Yazıtları’nda “edik” sözcüğünün kullanılmış olması, Türklerin o dönemde çizme ve bot benzeri ayakkabılar giydiklerini gösteriyor. Türklerin ayakkabı ve ayakkabı üreticiliği, dikicilikle ilgili bilgilere “İbn-i Batuta” ve “Evliya Çelebi” seyahatnamelerinde de rastlıyoruz. O zamanlar ayakkabı dikicilerine “pabuççu, başmakçı”, satıcılarına da “haffaf” deniliyor. Çelebi, “Haffafların en az beş akçe kâr etmedikçe başmak satmadıklarını, onların insafsız, müşteriye kan ağlatan tüccarlar olduğunu,” yazıyor.

Haberin Devamı


İnsanoğlu yaşama ayak bastığında yalınayaktı. Yani ayağında ayakkabısı yoktu. Oysa çevresindeki tüm canlıların, özellikle hayvanların hepsinin tabanları ya kalın ve sert, ya da neredeyse hepsinin toynakları, tırnakları, cırnakları vardı. Onlar hangi zeminde olursa olsun yürüyüp koşarken, insanlar bunu beceremiyorlardı. En küçük bir taş parçası, bir ağaç kabuğu ayaklarının yaralanması için yeterli oluyordu. Bu da onların hareket alanını kısıtlıyor, o yabanıl yaşam içinde düşmanlarının karşısında güçsüz kılıyordu. İnsanoğlu düşündü ve önce yumuşak otlardan, ağaç kabuklarından kendine bir ayakkabı yaptı. Daha sonra da avladığı hayvanların derilerinden kestiği parçaları sarmaşıklarla tabanına bağladı. Bu, artık giyilmeyen çarığın ilk, basit örneğiydi.


Benim çocukluğumda köylerde çarık giyilir ve arkası dört bir yanından ayağa bağlanır, ayrıca da burnu sivriltilerek içe doğru döndürülür, parmakların zarar görmemesi sağlanırdı. Bu kösele denilen kalın deri parçaları ayağın yumuşak dokusunu bozmasın diye, çarığın içine el örgüsü kalın yün çorap giyilirdi. Arkeologlar, Hititlerin de bizdeki çarıklara benzeyen ayakkabılar giydiklerini yazıyor kitaplarda.


Ayakkabının yıllar içinde gerek malzeme, gerekse biçimsel değişim geçiren büyük bir yapısallığı var. Kitaplarda Mısırlıların daha MÖ 3500’lü yıllarda, ıslak kumlar üzerinde ayak kalıplarını alıp, bunları ham deriler üzerinde biçimlendirip sandaletler yaptıkları yazıyor. Onun öncesinde de, papirüs yapraklarından yapılmış sandalete benzeyen ayakkabılar giyerlermiş. Ayrıca yine o dönemde kadın ayakkabılarının mücevherlerle süslendiği de yazıyor. Mezopotamyalılar da sandalet giyerlermiş, ama tarihi eserlerde çizme ve bot giydiklerini de görüyoruz. İlk ökçeli ayakkabıların Asurlularda olduğu söylenir. Onlar çizme de giymişler. Eski Yunan ve Roma heykellerinde tüm ayrıntılarıyla çizilmiş konçlu sandaletlere rastlıyoruz. O dönemde ayakkabıları aktörler giyiyor...

Haberin Devamı


Başlangıcından bugüne, biçim ve yapısına göre ayakkabı adlarına gelince, benim anımsadıklarım şunlar: Edik, başmak, çarık, kelik, potin, çizme, ayakkabı, kundura, pabuç, takunya, nalın, bot, makosen, sandalet, tokyo, bez pabuç, espadril, babet, patik, mes, mes lastik... Günümüzde makineleşen ayakkabı üretimi, kullandığı yapay malzemelerle de farklı adlar takıyor.


Yüksek topuklu kadın ayakkabılarının çıkışı Avrupa’da 16. yüzyılda “chopine”lerin çıkışıyla başlıyor. Bu yüksek tabanlı süslü kadın ayakkabılarının yaratım noktası da Türk kadınlarının takunyaları. Bir dönem, Venedikli kadınlar sokağa çıkmasın, sokakta fazla dolaşmasın, diye yüksekliği 75 santimi bulan topuklu ayakkabılar yapılmış.