Yalvaç Ural

Yalvaç Ural

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kabataş Lisesi’nde okuduğum yıllarda edebiyat öğretmenimiz Sırrı Dadaş, bir gün sınıfa girdi ve, “Hadi, toparlanın, dersi Aşiyan’da yapacağız,” dedi. Tabii cin gibi olan arkadaşlarımız, içlerinde de seçilmiş çalışkanlar kırk beş dakikada o zamanlar bile Aşiyan’dan Ortaköy’e gidip gelemeyeceğimiz hesabını yaparak, “Fizik dersimiz ne olacak?” dediler. Sırrı Bey, “Bugün fizik öğretmeniniz rahatsızlanmış, gelemeyecek. Bu yüzden ben de iki dersi birliştirip sizi Aşiyan’a, Tevfik Fikret’in evine götürmeye karar verdim,” dedi. İçimizde kimileri ders kaynadı diye sevinirken, kimilerimiz bir şairin yaşadığı eviyle eşyaları, fotoğrafları, belki de giysileriyle göreceğiz diye çok sevinmiştik. Fen kafalılar fizikten geri kaldık diye üzülseler de, biz Sırrı öğretmenimizin de sık sık okuduğu, okurken de Atatürk’ün en sevdiği şiirdi bu “Ferda” şiiri dediğini, benim gibi pek çok okul arkadaşım sanırım anımsıyordur.

Tevfik Fikret’in, lise yıllarımda gittiğim bu müze evine daha sonra bir kez daha gittim. Aşiyan’dan her geçişimizde oraya bir daha gidemediğim için kendimde hep bir suçluluk duyarım. Bir yerlerde okumuştum, Atatürk İstanbul’da kaldığı yıllarda bir gün tek başına gidip o çok sevdiği şairin evini ziyaret etmiş. Benim için de Tevfik Fikret’in yeri çok başkadır. Çünkü o yalnızca yetişkin değil, ülkemiz çocuk şiirinin de en önemli ilklerinden, temsilcilerinden biridir. “Şermin” adlı şiir kitabı çocuk edebiyatımızın başyapıtlarının bence başında gelir.

Bütün dillerde olduğu gibi, bizde de çocuk ve yetişkin yazını önce sözlü edebiyat olarak, tekerleme, sayışmaca, bilmece ve masallarla; yetişkinlerde de mani, masal, ağıt, destan ve söylencelerle kulaktan kulağa anlatılarak gelişimini ve yaşamını sürdürmüştür. O dönemlerde edebiyatın kuyumculuk işçiliği sayılan şiire pek rastlanmaz. Sanki maniler şiir çalışmasının ön alıştırmalarıdır. Bizim sözlüden yazılı edebiyata geçişimizde çocuğa yönelik ilk eserin, Prof. Sedat Sever’in deyişiyle büyüklerimizin terbiyenâme diye değerlendirdikleri, “Yaşam ve toplum üzerine öğütler veren serler olması.” İşte bu eserlerin ilk örneği 1642-1712 yılları arasında yaşamış olan Nâbi’nin yazdığı “Hayriye” adlı bir kitaptır. Daha sonra Şinasi Ziya Paşa, Muallim Naci, Ahmet Rasim gibi yazarlar çocuklara yönelik çalışmalar yapsalar da, çocuk dünyasındaki boşluk Batı’dan yapılan çevirilerle doldurulur.

Çocuklarımız ve onların yaşlarına yönelik sözcük seçimlerinin dikkate alınarak eğitsel ve öğretisel edebiyat tadında şiirler İbrahim Alaettin Elöve, Ziya Gökalp ve Tevfik Fikret’in eserleriyle ortaya çıkar. Özellikle Tevfik Fikret’in “Şermin” adlı kitabı çocuklar için yazılmış ilk şiir kitabımızdır. Fikret, “Şermin”i ölümünden bir yıl önce yayımlar ve bu onun son kitabıdır. 1914 yılında yazılan iktap aynı yıl basılır. Onu bu kitabı yazmaya iten iki neden vardır: Birincisi, Tevfik Fikret’in kız kardeşinin çok genç yaşta ölen kızı olan yeğeni Şermin’e duyduğu büyük sevgi ve üzünç, ikincisi de önemli bir eğitimci olan Sâtı Bey’in Şişli’de açtığı bir okul ve çocuk yuvası. “Şermin”de tam 31 şiir vardır. Akıcı bir dille sekizli hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerin önemli özelliği; günümüzde de geçerli olan bir eğitim yöntemini benimsemiş olması. Eğlendirerek öğretmek ve öğretirken eğlendirmek ve düşündürmek.

“Şermin”in ilk şiiri “Armağan”dır. Ama biz okuldayken ağzımızdan düşürmediğimiz şiiri “Muhallebim ve Okulum” şiiriydi. Bugün bile bu şiiri ezbere bilirim: Ninem sordu: “Şermin, kimi / Çok seversin? “oo, ninemi!” / “Başka?” “Babamı elbette,” / “Daha?” “İzin verirseniz
Sayayım: Muhallebimi, / Sütlacımı, şekerimi, / Hep şekerlemelerimi; / Biraz da gevrek severim... / Ama en çok okulumu, / Okulumu çok severim.

Fikret’in Aşiyan’daki evi ve bu şiiri hiç silinmedi aklımdan. Yanılmıyorsam “Ferda”yı A. Kadir’in “Bugünün Diliyle Tevfik Fikret” kitabını okuyunca daha iyi anladım. Öğretmenimiz Sırrı Bey müzede Şehzade Abdülmecit Efendi’nin Fikret’in “Sis” şiirinden esinlenerek yaptığı “Sis” tablosunun önünde bu şiiri okuması öylesine aklımıza kazındı ki, sisler içindeki İstanbul görüntüsü hâlâ gözlerimin önünde...