Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Milyonlarca Alman, sağlarında sollarında hızla gelişen sosyalizm akımına bakıyor; onun vaat ettiği adil paylaşım söylemiyle heyecanlanıyordu. Ama bir-iki engel vardı: Sosyalistler ve komünistler bir tür küreselcilik öneriyorlardı. Önde gelen sosyalist ve komünist düşünürler, siyasetçiler ise ateistti.

Litvanya’ya kadar bütün orta, doğu ve kuzey Avrupa’ya yayılmış Almanlar, “Nobiscum deus/Gott mit uns” (Tanrı bizimledir) sloganı altında, Prusya çatısı altında birliklerini sonunda sağlamışlardı. Tanrı inancı altında kurdukları bu ulusal birlikten vazgeçmek kolay değildi ama feodalizm kalıntısı siyasal, sosyal ve ekonomik sistemin sebep olduğu yoksulluk da devam edemezdi. Almanlar, çevrede sosyalizmi benimseyen milletlere bakıyor ve bir çare, bir çözüm bekliyorlardı.

Haberin Devamı

Çözüm, “sosyalizm” kelimesinin başına “milli” sıfatını takarak ismine ekleyen İşçi Partisi’nden geldi; “Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei ” (NSDAP, Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi), ki biz onu 17 milyon Yahudi, Rus, Sovyet savaş tutsakları, Polonyalı, Sırp, Çingene, engelli Alman, mason, Slovenyalı, İspanyol, Yehova Şahidi ve eşcinseli öldüren Nazi’ler olarak tanıyoruz. Bu, 1930’larda o kadar yaygın bir ideoloji halini aldı ki, İtalya’da Faşist Partisi’ne, İspanya’da Falanjizm Hareketi’ne, hatta Almanya’nın ekonomi politikası korporatizmi benimseyen CHP Genel Sekreteri ve Başbakan Recep Peker eliyle tek parti Türkiye’sine kadar ulaştı.

Sadece Avrupa’da değil, Amerika’da da kök salmayı başardı Nazizm. Rahip Charles Coughlin eliyle Katolik Kilisesi’ne, daha sonra Başkan seçilecek Franklin Roosevelt’in radyo programlarındaki Yahudi düşmanlığı ve büyük bankalardaki Yahudi sermayesi sebebiyle bankalara yönelttiği tehditlerle siyasal hayata bulaşan Nazizm, Amerikan ordusunun, Almanya’yı taklit ederek, kadınları askere almaya başlamasıyla, resmi uygulamalarda yer buldu.

Bugün ise Amerika, 180 derece dönerek, İsrail eliyle, yeni-faşizmin saflarına katılmış vaziyette. Bakın, uzun zaman teknoloji konularıyla uğraştıktan sonra İngiltere’den ABD’ye göçerek, siyasal konulara eğilen genç yazar Will Lockett, nasıl bir çığlıkla, Amerikan halkına sesleniyor (alıntı biraz uzunca; affedin):

Haberin Devamı

“Aşk ilişkileri her zaman gözyaşlarıyla son bulur. Birkaç kaçamak ile kurtulabileceğinizi düşünebilirsiniz; ama hayır, herkes sizin nasıl girdaba kapıldığınızı görür. Bu yargı, ABD’nin faşizmle uzun süredir devam eden ilişkisinde de doğru doğru. ABD siyaseti, onlarca yıldır örtü altında faşizme sürükleniyor. Bunu gizli tutan tek şey utançtı. Ülkenin dostlarının veya daha doğrusu ABD’nin dost olmaya zorladığı ülkelerdeki halkın iğrenerek isyan edeceği korkusuydu. Bugünlerde, utanç duygusu olmayan bir başkanımız var; ‘özgürlükler ülkesi’ kılıfı altında dünyaya aldırmadan otoriterliğe doğru koşuyor. ‘Bataklığı kurutacağı’ iddiasıyla gelip beyaz üstünlükçü oligark arkadaşlarıyla bu bataklıkta eğlenmeye bakıyor; safahatını tehdit eden herkesi taciz etmeye hazır. Buna siz de dahilsiniz. Çok geç olmadan Amerika’yı faşizm batağına sürüklenmekten kurtarmak şart.”

Haberin Devamı

Bataklığın kurbanları vizeleri sebep bile gösterilmeden iptal edilen 4 bine yakın öğrenci ve işçi arasında sadece Kilmar Abrego Garcia, Mahmoud Khalil ve Rümeysa Öztürk’ün adını biliyoruz. Ama sadece Filistin’deki işgal, kolonyalizm ve soykırımı kınadıkları için ABD’den kovulanların sayısı her geçen gün artıyor.

Trump, İran ile ABD’nin petrol ithalatını tehlikeye atmadan, ama İran’ın da nükleer silah edinmesini önlemek üzere kendi formülünde ilerleyebilmek için İsrail’i “idare etmek” zorunda. Bu “idare” çabası, şu anda, ABD’de Filistin yanlısı gösterileri ezerek, İsrail Lobisini üzerine çekmemek olarak görünüyor. Ancak bu strateji Amerika’yı özgürlük ülkesi olmaktan adım adım uzaklaştırmaya yarıyor.

Trump ülkesini kenarına sürüklediği uçurumu görmüyor; umulur ki Amerikan halkı zamanında uyanır.