Yeni Zelanda

20 Mart 2019

Yeni Zelanda’da meydana gelen katliam, İslamofobi’nin ve aşırı sağın vardığı noktayı tüm dünyanın gözünün içine soktu. Batı’dan yükselip yerküreyi saran yeni bir ırkçı terör dalgasıyla karşı karşıyayız. “Öteki”ne karşı nefret dünya üzerinde herhalde hiç bu kadar sıradan ve yaygın olmamıştı.

Yaygın nefret

“Beyaz milliyetçilik” ya da “neo-faşizm” denilen bu dalganın ayak sesleri zaten ne zamandır geliyordu. Özellikle de 11 Eylül saldırılarından beri. Suriye savaşıyla birlikte hız kazanan göç dalgası da İslam ve yabancı karşıtı bu rüzgârı iyice sertleştirdi. Düşünün ki geçtiğimiz yıl ABD’de yapılan saldırıların yüzde 70’i aşırı-sağ kaynaklı.

Bu faşist hareket önceleri bireysel ve münferitti. 2011’de Anders Behring Breivik’in Oslo’da önce hükümet binasının önünde bomba patlatıp, sonra İşçi Partisi’nin gençlik kampında 77 kişiyi katletmesi gibi... Ancak bu dalga gitgide daha örgütlü ve yaygın bir hal almaya başladı. Almanya’da kendine PEGIDA adını veren (“Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar”) hareket, bugün ülkenin resmen en büyük sivil hareketi.

***

Tabanda esen bu rüzgâr, dünyayı siyasi olarak da dönüştürdü. Aşırı sağ Fransa’da 80’lerde marjinal bir hareketken, 2017’de

Yazının Devamı

İyi ki doğdun internet!

17 Mart 2019

Farkında mısınız bilmiyorum ama bu hafta internet 30. yaşını doldurdu. Daha doğrusu, bilgisayarlarımızdan ve telefonlarımızdan bizi internete bağlayan web (yani www) 30 yılı geride bıraktı. Ama bugünkü yaşamımıza bakınca, sanki anne rahmine düştüğümüzden beri hayatımızdaymış gibi geliyor.

Web’in hâkimiyeti

Aslında “world wide web’in (yani “dünyayı saran ağ”) baş harflerinden oluşan www, bizi internete bağlayan araç. Dün okuduğum bir makalede, “İnternet görünmeyen bir otobansa, web, bu otobanda seyahat etmenizi sağlayan sihirli halı” diyordu. Zira ancak “www”yu tuşlayınca bir adrese varıyorsunuz.

Web’in icat edildiği 1989’u ise hep Soğuk Savaş’ın bitişi olarak anarız. 2. Sanayi Devrimi’nin damgasını vurduğu 20. yüzyıl penceresinden bakınca, evet, 1989 yılı bu anlamda çok önemli. Ama başka bir düzlemde 1989’un anlamı çok başka ve çok daha geniş. Yapay zekâ ve dijitalleşmenin damgasını vurduğu ve “Dijital Devrim” ya da “Enformasyon Çağı” denilen 21. yüzyılda, bugün 1989 deyince aklımıza artık ilk “Soğuk Savaş’ın bitişi” değil, “web’in doğum günü” gelmeli.

***

Hakeza internet hepimizi ve her bir yanımızı çepeçevre kuşatmış durumda. Yaptığımız alışverişlerden devletlerin güvenlik

Yazının Devamı

Brexit’in laneti

13 Mart 2019

Dün, bugün ve yarın, Avrupa’nın geleceği açısından gerçekten tarihi önemde. İngiliz parlamentosu 3 gün üst üste Brexit’i oylayarak, resmen oylamalara doyamıyor. Yalnız bu oy silsilesi sadece İngiltere’yi değil, tüm Avrupa’yı ve hatta dünya dengelerini ilgilendiriyor.

Oylama silsilesi

Önce dün İngiliz parlamentosu “çekilme (Brexit) anlaşması”nı oyladı. Beklenildiği üzere de reddetti. Zaten neredeyse aynı anlaşmayı ocak ayında da ezici bir çoğunlukla geri püskürtmüştü. O kadar ki Başbakan Theresa May kendi Muhafazakâr Parti’sinden bile 108 fire vererek, 1924’ten bu yana bir hükümetin parlamentoda yaşadığı en büyük hezimeti yaşamıştı.

Ki dün anlaşmanın reddedileceğine zaten kesin gözüyle bakılıyordu. Zira bir önceki oylamadan beri neredeyse hiçbir değişikliğe uğramadı.

***

Ama zavallı May sınamalara doyamıyor gibi görünüyor. Lakin bugün de Meclis, “Brexit anlaşmalı mı olsun, anlaşmasız mı?” diye oy verecek. Ki anlaşmasız Brexit olursa, İngiliz ekonomisinin yüzde 10’a kadar küçülmesi ve hem ülkede, hem AB’de büyük bir kaos yaşanması öngörülüyor. Dolayısıyla, bu oylamadan “Anlaşmalı olsun” sonucunun çıkacağından anketler emin.

Geldik mi yarına... Yani parlamentonun bu hafta yapacağı 3.

Yazının Devamı

Türkiye’de kadın

9 Mart 2019

Malum, dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “kutladık”. “Kutladık” kelimesini özellikle tırnak içinde kullanıyorum. Çünkü bu ancak kanserli bir hastanın “Dünya Sağlık Günü”nü kutlamasına benziyor. Kadınların erkeklerle eşit tutulmadığı bir dünyada, bu günü olsa olsa anmış olabiliriz.

Şiddet

Kadınların durumu ülkemizde hiç iç açıcı değil. Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yaptığı “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nı senelerdir takip ediyorum. Bu yıl da veriler iç karartıcı. 23 ilde, 1200 kadın ve erkeğin katıldığı araştırmaya göre, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Türk kadınının en büyük sorunu şiddet. Hem de yüzde 64 oranıyla! 2. sırada işsizlik, 3. sırada eğitimsizlik geliyor.

***

Şiddeti 1 numaralı sorun olarak görenler yıldan yıla giderek artıyor. Bunun sebebi de belli ki şiddet gören kadınlardaki artış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geçen yılki verilerine göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 55’i şiddet gördüğünü söylüyor! Bu arada sanıldığı gibi sadece eğitim düzeyi düşük kadınlar değil, eğitim düzeyi yüksek her 10 kadından 3’ü de eşinden şiddet görüyor. Kadın cinayetleri de geçen yıla göre artmış durumda.

Buna mukabil, bu konudaki farkındalık yükselmiş

Yazının Devamı

Ya mülteciler gitmezse?

23 Şubat 2019

4 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan birdenbire, “Suriye’den gelen yeni bir göç dalgasını artık tek başımıza göğüsleyemeyiz. Güvenli bölge formülü, Suriyeli mültecilerin geri dönüşleri için en pratik çözüm yoludur” deyince, şaşıranlar elbette çok oldu. Zira Suriye savaşının başından beri göçmenlere sınırları sonuna kadar açan, yine aynı Erdoğandı.

Oysaki Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin dayandığı sınırları görüyor ve çalan alarm zillerine karşı acil önlem alıyor.

Sayılarla sığınmacılar

Mültecilerle ilgili rakamlar o kadar güçlü ki içinde bulunduğumuz durumu kendi başlarına anlatıyorlar: Bugün Türkiye’de kayıtlı 3.5 milyon Suriyeli göçmen var. Kayıt dışı olanlar da eklenince, bu sayı 4 milyonu geçiyor. Dünyada açık ara en fazla Suriyeli ağırlayan ülkeyiz. Düşünün ki tüm Avrupa ülkelerinin toplamının 2 katı kadar mülteci barındırıyoruz.

2011’den beri Türkiye’de doğan Suriyeli de 355 bin. Günde ortalama 350 Suriyeli çocuk doğuyor. Şu an 0-4 yaş arasında 555 bin, 5-9 yaş arasında ise 500 bin Suriyeli var. Toplamda yaş ortalaması sadece 17!

***

Daha çarpıcı olan ise şu: Göçmenlerin yüzde 70’ten fazlası ülkelerine bir daha dönmeyi düşünmüyor. Dolayısıyla, bu doğum oranını da göz önüne alınca, 10 yıl

Yazının Devamı

Soçi ertesi

20 Şubat 2019

Geçtiğimiz hafta perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus ve İranlı muadilleri Putin ve Ruhani ile Soçi’de Suriye zirvesindeydi. Ben de bu “4. Astana Zirvesi”ni yerinde takip eden gazeteciler- dendim. Dönüş yolunda uçakta Erdoğan’ın sorularımıza verdiği cevaplar, Suriye’deki son durumu açıkça ortaya koydu. O günden bu yana ABD, Rusya ve İran’dan gelen üst düzey açıklamalar da durumu iyice netleştirdi.

ABD-Rusya neyin peşinde?

ABD’nin neyin peşinde olduğu besbelli: Başkan Trump, seçim kampanyasından beri Amerikan askerini Suriye’den çekip yurda döndürmeyi vaat ediyor. Ama bir yandan da kuzey Suriye’deki nüfuzunu kaybetmek istemiyor. Yani YPG üzerindeki gücünü. Bununla birlikte, İran’ın Suriye’deki etkisini kırmanın peşinde. Bu nedenle kuzeydoğu Suriye’de kontrolün Esad rejimine geçmesini istemiyor.

Bulduğu çözüm de şu: Suriye’den çekiliyor gibi yapmak, ama aslında kara gücü YPG’yi burada muhafaza etmek. Bunun için de “Benim yerime Avrupa ülkeleri Suriye’ye asker göndersin” diyor. Türkiye’ye ettiği “Koalisyon güçlerinin kontrolünde bir güvenli bölge kuralım” teklifi işte bu. Deşifresi ise şu: YPG, koalisyon güçleri çatısı altında varlığına devam etsin.

***

Gelelim Rusya’ya. Putin’in asıl

Yazının Devamı

‘Güvenli bölge bizim kontrolümüzde olmalı’

16 Şubat 2019

Soçi dönüşü uçakta soruları yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Güvenli bölgenin PYD-YPG için bir tür koruma kalkanı olmasına müsaade edemeyiz. Bu konuda çok ama çok kararlıyız” dedi. Erdoğan, Adana Mutabakatı’na ilişkin soruya da “Mutabakatta bir kilometre sınırlaması yok” yanıtını verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın güvenli bölgeye olumlu yaklaştığını belirterek, “Güvenli bölge Türkiye’nin kontrolünde olmalıdır. Olmazsa bu demektir ki, bizim Türkiye olarak güvenliğimiz her an yine tehdit altında olmaya devam edecektir. Güvenli bölgenin PYD-YPG için bir tür koruma kalkanı olmasına müsaade edemeyiz. Bu konuda çok ama çok kararlıyız” dedi. Suriye’de operasyonlar konusunda Adana Mutabakatı’na değinen Erdoğan, “Orada bir kilometre sınırlaması var mı?” sorusuna “Yok. Öyle bir şey getirmek istiyorlar. Ancak anlaşmada zikredilen bir kilometre yok” dedi. Koruma çemberine alınan İdlib’de ortak operasyonların olabileceğini açıklayan Erdoğan, S400 konusunda ise “Geri adım atmamız söz konusu değil. Bu iş bitti” diyerek nokta koydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi dönüşü uçakta yaptığı açıklamada Astana sürecinin dördüncü liderler toplantısının ikinci tur ilk zirvesi olduğunu,

Yazının Devamı

Atatürk’ün Kızılay’ı

13 Şubat 2019

Tüm dünyada 191 teşkilatı olan Kızılay-Kızılhaç’ın kurulmasına, Türk kökenli bir Osmanlı askerinin vesile olduğunu biliyor muydunuz? Ya da “Kızılay” adını Atatürk’ün verdiğini? Trablusgarp cephesinde tek gözünü kaybetmek üzereyken bir Kızılay çadırında tedavi gördüğünü? Türkiye’ye ilk hemşireyi Kızılay’ın getirdiğini? Tüm bunları dün bir solukta Kızılay Başkanı Kerem Kınık’tan öğrendim.

Kızılhaç’tan Kızılay’a

Bu yıl 150. yaşını dolduran Kızılay’ın arkasındaki muazzam hikâyeyi Kerem Kınık anlattı: 19. yüzyıl başında Osmanlılara ait olan Cezayir’de Fransızlara karşı verdiği mücadeleyle bugün hâlâ Cezayir’de “milli kahraman” olarak anılan Emir Abdülkadir, burada iş yapan İsviçreli iş adamı Henry Dunant ile yakın dosttur. Emir Abdülkadir, Napolyon’un iyi ahbabı olan Dunant’a bol bol İslam’daki savaş ahlakını anlatır.

Tam o sıralarda Dunant, Napolyon’un çağırması üzerine Solferino Savaşı’nın yapıldığı İtalya’ya gider. Orada yazdığı “Solferino Hatırası” adlı anı kitabında da anlattığı gibi, savaştaki yaralı askerlerin yaşadıkları trajedi onu çok sarsar. Bunun üzerine, Emir’den öğrendiği ilkelere binaen, askerlere yardım etmek için Cenevre’de Kızılhaç’ı kurar. Tüm devletlere, Kızılhaç

Yazının Devamı