4 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan birdenbire, “Suriye’den gelen yeni bir göç dalgasını artık tek başımıza göğüsleyemeyiz. Güvenli bölge formülü, Suriyeli mültecilerin geri dönüşleri için en pratik çözüm yoludur” deyince, şaşıranlar elbette çok oldu. Zira Suriye savaşının başından beri göçmenlere sınırları sonuna kadar açan, yine aynı Erdoğandı.
Oysaki Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin dayandığı sınırları görüyor ve çalan alarm zillerine karşı acil önlem alıyor.
Sayılarla sığınmacılar
Mültecilerle ilgili rakamlar o kadar güçlü ki içinde bulunduğumuz durumu kendi başlarına anlatıyorlar: Bugün Türkiye’de kayıtlı 3.5 milyon Suriyeli göçmen var. Kayıt dışı olanlar da eklenince, bu sayı 4 milyonu geçiyor. Dünyada açık ara en fazla Suriyeli ağırlayan ülkeyiz. Düşünün ki tüm Avrupa ülkelerinin toplamının 2 katı kadar mülteci barındırıyoruz.
2011’den beri Türkiye’de doğan Suriyeli de 355 bin. Günde ortalama 350 Suriyeli çocuk doğuyor. Şu an 0-4 yaş arasında 555 bin, 5-9 yaş arasında ise 500 bin Suriyeli var. Toplamda yaş ortalaması sadece 17!
***
Daha çarpıcı olan ise şu: Göçmenlerin yüzde 70’ten fazlası ülkelerine bir daha dönmeyi düşünmüyor. Dolayısıyla, bu doğum oranını da göz önüne alınca, 10 yıl sonra nüfusumuzun ciddi bir bölümünün Suriyeli olacağı aşikâr. Bu da sosyolojik, ekonomik, kültürel anlamda çok ciddi bir dönüşüm demek.
Alarm zilleri
İşte Türk halkı da yavaş yavaş bu durumun farkına varıyor. Aslında toplum, Ankara’nın 2011’den beri izlediği insani göç politikasına, yani “açık kapı diplomasisi”ne son derece hoşgörülü yaklaşıyordu. Münferit olaylar dışında halk arasında pek gerilim çıkmadı. Bunun arkasındaki sebep ise, Türklerin bugüne kadar Suriyeli göçmenlerin geçici ve “misafir” olduğuna inanmasıydı. Ancak göçmenlerin kalış süresi uzadıkça, toplumdan hazımsızlık sinyalleri gelmeye başladı.
***
Anketler de bunu açıkça gösteriyor. Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması” anketine katılanların yüzde 45’i, “Göçmen alımına son verilmeli” diyor. “Ülkeye gelecek göçmenlere sayı sınırı konmalı” diyenler de yüzde 29.
Entegrasyon politikası
Dolayısıyla, acilen bu yeni gerçekliğe göre hazırlanmamız gerekiyor. Aksi takdirde, hem toplum içinde gerilim tırmanabilir hem de içimizde ciddi oranda işsiz-eğitimsiz-vasıfsız ve buranın kültürüne entegre olamamış bir kitle oluşur. Radikal, gettolaşmış grupların oluşma ihtimali de cabası.
İşte bu yüzden, bir yandan Erdoğan’ın dile getirdiği gibi, sığınmacıların Suriye’de güvenli hale getirilen bölgelere geri dönmeleri teşvik edilmeli. Diğer yandan da “kalıcı” mülteciler için uzun vadeli bir entegrasyon planı uygulanmalı.
***
Uluslararası Kriz Grubu da (IGC) yeni yayımladığı raporunda benzer tespitlerde bulunmuş:
“Suriyeli mültecilerin en az yarısını oluşturan 15-24 yaş arasındaki gençler, toplumsal uyum konusunda en fazla zorluk çeken kesim. Suriye’de yaşadıkları travmaları hatırlayan ve Türkiye’de ayrımcılıkla karşılaşan bu kesim, çoğunlukla okula gitmiyor. Erkekler kayıt dışı ekonomide sömürüye maruz kalıyor. Genç kadınlar ise erken evliliğe zorlanabiliyor. Savunmasız Suriyeli gençler, yasa dışı suç örgütlerinin veya başka militan grupların istismarına açık hale geliyor.
Bu sorunların daha da büyümesini engellemek için Ankara, Suriyeliler arasında okullaşmanın 18 yaşına kadar devam etmesi için ilave çalışmalar yapmalı. Karşılaştıkları ayrımcılığı engellemek için önlemler almalı, henüz kaydı olmayanları tespit edip sisteme girmeli, psiko-sosyal ihtiyaçlara cevap vermeli ve kalıcı geçim kaynaklarına erişimlerini artırmalıdır.”
Belli ki bu konuya dair daha çok yazıp çizeceğiz.