İlişkiler başlıyor, güzel anlar yaşanıyor, her zaman işler yolunda gitmeyebiliyor, bazen sorunlar çıkıyor, gitmesi, bitmesi ve bitmesine izin vermek gerekebiliyor. Nasıl ki ilişkiye başlarken insanların birbirinden beklentileri varsa ayrılırken de beklentileri var. Ayrılık anında da son dakikaya kadar bu beklenti sürüyor. Sağlıklı ayrılığı başarabilmekte olgun insanlardan beklenilenlerden...
Genellikle erkeklerin ilişkileri bitirirken yüzleşmekten kaçtığı ve sessizce uzaklaştığı, telefonlara çıkmadığı şeklinde bir algı olsa da bunu cinsiyete yüklemek yerine insanların düşünce tarzlarına ve kişiliklerine atfetmek daha doğrudur. Bazı insanlar düşüncelerini açıkça söylemek istemezler, duygularını itiraf etmekten kaçarlar ve hatta yüzleşmekten problemleri etkili bir şekilde çözmekten, konuşmaktan kaçarlar. Bu davranış tarzı kendi yapıları sebebiyle de olabilir, karşı tarafı kırmamak için yapılmış bir davranış tarzı da olabilir. İlişkiyi sonlandırmak için karşı tarafı üzmemek için nasıl ayrılırım diye düşünürken aslında karşı tarafa
Etrafta sürekli sosyal medya yüzünden biten ilişki haberleri alıyoruz. Sosyal medya gerçekten de ilişkilerinizi sanılan kadar olumsuz etkiliyor mu birlikte inceleyelim.
Sosyal medyayı nasıl kullanabileceğiniz tamamen sizin elinizdedir. Eğer verimli kullanırsanız hayatınızdaki bazı fırsatları yakalamanıza yardımcı olur. “Self Presentation” dediğimiz kendini etkin sunmak, yeni iş ağlarından insanlarla tanışmak gibi, sosyal çevre yaratmanızı sağlar. İş dışında sosyalliğinizin sürmesini sağlar. Örneğin severek yaptığınız bir hobi varsa bu platformdan ortak insanlarla konuşabilirsiniz. Bir çevreye dahil olabilir kendinizi aidiyetli hissedebilirsiniz.
Ancak yeni insanlarla bu kadar kolayca ve sıkça tanışabilmek her zaman ilişkileriniz açısından pozitif bir etki yaratmayabilir. Hatta ilişkiler bir yana kendi psikolojik durumunuz için sakıncalar doğurabilir. Özellikle bu tarz platformlarda ki insan çeşitliliğinin fazla olması ve ilişki seçeneklerinin çok olması sizi bireysel olarak tatminsizliğe sürükleyebilir, bir zaman sonra hiçbir ilişki içerisinde mutlu
Karabataklar su üzerinde durup sonra suya dalabilen ve bir görünür, bir gözden kaybolur cinsten oldukları için takip etmesi zor olan bir kuş türüdür, ayrıca her türlü balığı kolayca avlayabilmektedirler. Bu kuşun yaşam şeklini mizah yoluyla bir tür duygusal ilişkiye benzeterek bugün sizlere herkesin benzer olarak yaşadığı bir ilişki tipini anlattım. Neden karabatağa benzettiğimi de yazımın sonunda daha iyi anlayacaksınız :)
Birisiyle tanışıyorsunuz, önce tereddütleriniz oluyor. Hayatınıza birini alıp almamak konusunda onun kadar aceleci olmuyorsunuz. Emin olmak istiyorsunuz. Ama o kadar istikrarlı ve kendinden emin ilerliyor ki yaptığı sürprizler, size olan ilgisi hoşunuza gidiyor tanımaya karar veriyorsunuz. Aklınız karışana kadar sizi arıyor, ve sonunda yavaş yavaş ona bağlanmaya başlıyorsunuz. Çok heyecanlı şekilde bir ilişkinin başladığını düşünüyorsunuz. Çünkü karşınızdaki kişi size hayatının kadını/erkeğini bulmuş kadar iyi ve özenli davranıyor. Olabildiğince her fırsatta size kendinizi iyi hissettirecek şeyler söylüyor, sizinle daha ilk
Ruh eşi kelimesine yüklediğiniz anlam ne? Başlığı okur okumaz ruh eşinizi bulamayacağınıza dair bir önyargı mı kaplıyor yoksa içinizi? Nerede bu zamanda böyle ilişkiler diye hayıflandığınızı duyar gibiyim. Oysa hepimiz ruh eşimizle karşılaşabiliriz. Yeter ki karşımıza çıkan o doğru kişilerin farkına varabilelim ve bu “ruh eşi” kavramına çokta abartılı anlamlar yüklemeyelim. Zaten bence doğru insan her şekilde kendisini belli ediyor. Bazen karşınıza öyle bir çıkıyor ki zaten ruh eşiniz olduğunu hissediyorsunuz. İlişkiniz en başından öyle güzel istikrarlı gidiyor ki, sizi kararlı bir şekilde seviyor, şefkatle kucaklıyor. Ama siz yine de hala tereddüt yaşıyorsanız bahsettiğim kriterlere dikkat edin. Bu kriterler varsa aman partnerinizi kaybetmeyin. Eğer partnerinizde bu kriterler yoksa da size yine ufak bir sır daha vereyim, aslında biraz emek ve fedakarlıkla sevdiğiniz o kişi ruh eşinize dönüşebilir :)
Eğer bir kişi ruh eşin ise;
1. Liseli aşıklar gibi hissetmeye başlarsınız. Birbirinizi daha çok ararsınız. Telefonla geçirdiğiniz vakit artar. Çünkü ondan haberdar
Kaybetme korkusu da diğer bütün duygularımız gibi hissedilmesi normal bir duygudur. Kontrolü sağlanan kaybetme korkusu ilişkiler için sağlıklı olabilirken, kontrolsüz hissedilen bu duygu ilişkilerin bitişi için zemin de hazırlayabilir. Eğer ilişkinizde kaybetme korkusunu çok sık yaşıyorsanız dikkat etmeniz gereken bazı hususlar olabilir. Aksi takdir de ilişkiniz tehlikeye girebilir.
“Neden sık sık kaybetme korkusu yaşıyorum” ilk olarak kendinize sormanız gereken sorulardan biridir. Bunun pek çok sebebi olabilir. Bazen ortada hiçbir sebep yokken kişiler böyle hissedebilir bazen de geçmişte yaşadığınız olumsuz olaylar buna tesir edebilir. Geçmiş olumsuz ilişki deneyimleri şimdiki mevcut ilişkiye bakış açısını etkileyebilir. Özellikle daha önceki ilişkileriniz yolunda giderken birden bozulduysa yine yolunda giden bir ilişki içerisinde de bozulabileceği ile ilgili endişe yaşamaya başlarsınız “ya geçmişteki gibi olursa, ya yine bozulursa” diye sorgularsınız ya da “ben biliyorum zaten bu ilişkimde de aynı olumsuzlukları yaşayacağım” diye peşin
Son zamanlarda insanların en çok yakındığı şeylerden bir tanesi konuşurken kimsenin kimseyi dinlememesi ve nitelikli diyaloglar kuramamalarıdır. Özellikle söz konusu yakın ilişkiler olduğunda anlaşılmak her şeyden önce gelir. Kişi anlaşıldığını hissettikçe ilişki içerisinde kalır ve ilişkideki problemleri çözer. Çözüm getirilmeyen problemler birikir birikir içinden çıkılmaz boyutlara ulaşabilir. Bu sebepler sorunları en baştan çözmek gerekir.
Sorun çözebilmenin en önemli basamağı iyi bir iletişimdir. İyi bir iletişim için de dinleme sanatıdır. Bu sebeple gelin iyi bir dinleyici olabilmenin, karşınızdaki kişinin anlaşıldığını hissedebilmesinin anahtarlarına birlikte bakalım:
Son zamanlarda teknolojinin gelişmesiyle herkesin elinde telefon varken artık kimse kimseyle diyalog kurarken göz teması kurmamaya başladı. Çok görmüşsünüzdür siz konuşurken karşınızdaki kişinin sosyal medyasına göz gezdirdiğini, maillerini okuduğunu, telefonla uğraştığını. Belki sizi dinliyordur ancak siz bir türlü dinleyip anladığını
Uyku ile psikoloji arasında önemli bir ilişki vardır. Özellikle kendinizi mutsuz, stresli, endişeli, kaygılı ve depresif hissettiğiniz zamanlarda uyku düzeninizde değişimler olabilir. En belirgin rastlanan şekli uykuya dalamama, uyku öncesi sürekli düşünme, delikli uyuma, çok uyuma ve yorgun kalkmadır. Bu yazımda iyi bir uyku için öneriler verdim, günlük yaşamda kullanım içindir, tedavi edici değildir. Öncelikle kaliteli bir uyku için;
1. Düşüncelerinizden arının. İnsanlar uyumadan önce hayatlarında yolunda gitmeyen şeyleri düşünmeye eğilimli olurlar. O problemlere dair çözümler üretmeye çalışırlar. Uyku öncesinde günü gözden geçirmekten kaçının.
2. Stres yönetimini öğrenin. Bu akşamları kafada kurmayı önleyecek en önemli unsurdur.
3. En sık görülen uyku kaçıran şey, hayatınızdaki insanlara söyleyemediklerinizi, neyi nasıl söyleyebileceğinizi, onlarla yaşadığınız problemlere dair neler diyebileceğinizi düşündüğünüz, hatta baş edemediğinizi
Bir psikolog olarak yolculuklarda insanların birçok farklı duyguyu bir arada yaşadığını gözlemledim. Bu yazımda gözlemlerimi aktarmak istedim. O zaman gelin seyahat etmenin psikolojimizi nasıl etkilediğine birlikte bakalım.
Öncelikle seyahat etmenin insanlar üzerinde faydalarının olduğunu düşünüyorum. Hayata dair şeyleri televizyondan, internetten bakıp görmek ile yaşamanın arasında çok fark olduğu aşikar. Bu sebeple gezen, deneyimleyen insanların olaylara karşı bakış açılarının genişlediğini gördüm. Ufkunuz açıldığında problem çözme becerileriniz de bu şekilde gelişir. Bir yolculuk anında plan dışı sorunlar çıkması çok muhtemeldir ve siz hiç bilmediğiniz bambaşka bir yerde iken karşınıza çıkan bir problemi çözmek durumunda kalırsınız. Daha önceden yapamayacağınıza inandığınız şeyleri bile o anda yapabilir cesaret edebilirsiniz. Bu da korkularınızı yenmenize yardımcı olur.
Varoluşsal, yaşamsal korkular uzak yerlere gittikçe azalır. Dünya’nın aslında ne kadar büyük olduğunu fark edip, kapladığınız alanın ne kadar