Dayatmacı hukuka karşı direnen hukuk kazanacaktır!

19 Temmuz 2013

Salı günü yazdığım yazıda statik hukukun özet bir eleştirisini yapmış, buna uygun verilen kararların tarih önünde hiçbir anlam ifade etmediğini söylemiştim.

Tarihte böylesine kitlelerin inanmadığı davalarda verilen cezaların sonrasında sadece cezayı çekenleri mağdur ve haklı kıldığına yönelik sayısız örnek vardır; bunlardan da bir kaçının üzerinden geçtik.

Hukuk dediğimiz şey yargının yasa üzerinde yaptığı yorumdur. Yasanın değişmesiyle bu yorum bütün niteliğini yitirdiği gibi geçersizleşir.

3 Temmuz’dan bu zamana dek hukukun bütün temel kuralları Türkiye’de ve UEFA’da alt üst edilmiştir.

Bu durum karşısında yazar, çizer ve yorumcularımızın “hukuk bizim alanımız değil, bu nedenle hüküm gelene kadar yorum yapamayız” tarzında yaklaşımları, her karar sonrasında kendisini tekrar eden söylemleri, etliye, sütlüye karışmadan, ne akacak ne kokacak bir ifadede bulunmamaları kelimenin tam anlamıyla medyamızın gerçek niteliğini göstermiştir.

Hukukun gücü yasalardan gelir ve o yasalar senin oyunla seçilen meclisinin yasama gücüyle oluşturulur. Bu nedenle izlemek değil aktif katılımcı olmak eylemin içinde yer almak gerekir.

3 Temmuz’un aslında ne olduğunu şu bir kaç günde

Yazının Devamı

Tarihi yeniden yazmak ve temizlemek bizim işimiz olacaktır.

16 Temmuz 2013

Karar hakkında öncesinde zaten yeterince konuştuk sanırım. Beklenmeyen bir sürprizle karşılaşmadık, aksine hukukun bütün temel ayrıntılarına hakim olanların yarattığı sürecin doğal sonucuydu UEFA Takhim kurulunun verdiği onama kararı.

Hukuk...

Bu kelime olmadan insanın kendisini güvende hissederek yaşaması mümkün değildir.

Peki şu soruyu kendinize sordunuz mu? Ne kadar güvendeyim ya da güvende hissediyorum?

Yıllar önce Genco Erkal’ın oynadığı Sokrates isimli oyuna gitmiştim. Büyük bir ihtimalle liseye gidiyor olmalıyım. Sokrates, tarihin ilk demokrasi deneyimi olan Antik Yunan’da bir yargılama sonucu ölüme mahkum edildi. Aradan neredeyse 2500 yıl geçmesine karşın adını unutmuyoruz. Düşüncelerinden çok belki de fikir yürütme, sorularla düşünme yöntemini seviyoruz.

1307’de Fransa’da ortadan kaldırılan Tapınak Şövalyeleri’nin Büyük Üstadı Jacques de Molay sapkınlıkla suçlanmış ve Engizisyon tarafından yakılmıştır. Yıllarca süren yargılaması sırasında mahkeme suçlarını itiraf ederse kurtulacağını söylemesine karşın son ana kadar direnmiştir.

Benzer cadı avı 1826’da İstanbul’da yaşanmış, dönemin modern padişahı II. Mahmut Yeniçerileri yok etmiştir.

Galileo de dönemin hu

Yazının Devamı

3 Temmuz'un yarattığı kaos ve kaçan fırsatlar

11 Temmuz 2013

3 Temmuz süreci futbolumuzda bir temizlik yapmaktansa yepyeni kaosların oluşmasına neden olan bir ortamı beraberinde hazırlamıştır.

3 Temmuz doğru yürütülememiş, yönetilememiş; anlaşılamamıştır.

Kimlerdir veya hangi kurumlardır bu fırsatı değerlendiremeyenler?

-Öncelikle mahkeme kendi davasına gereken önemi vermemiştir.

Dünyanın bir çok yerinde bu türden operasyonu yürüten savcılar bütün ilişkilerin gözler önüne serilmesi adına çok uzun ve hassasiyetle gizlenmiş bir süreci izlerler. Futbolun temel aktörlerinin kendi aralarında kurmuş oldukları ilişki belirleyicidir. Bu anlaşılmadan operasyonun davaya dönüştürülmesi sonucu örneğinde gördüğümüz dava gibi olur. Güdük kalır.

Savcılık makamının yapamadığını mahkemenin kendisi gerçekleştirebilirdi. Ancak o da spor yargısıyla ceza yargısını birbirine karıştırıp, bir an önce sonuca gitme pahasına alt başlıkları, bütün detayları görmezden geldi.

Yangından mal kaçırma telaşına düşüldü. Neydi bu acele hiç anlaşılmadı.

-

Yazının Devamı

3 Temmuz süreci, adaletin tecellisi ve UEFA'nın duruşu

3 Temmuz 2013

Adaletin tecelli edişine bakar mısınız?

Milliyet’in haberini okuyalım.

“Şike ile ilgili kupalardan men edilme yaptırımını bir yılla sınırlandıran UEFA Disiplin Kurulu, Fenerbahçe Kulübü'nün Mayıs 2011'de Avrupa kupalarıyla ilgili doldurduğu katılım kriterleri formunda ortaya çıkan mahkeme ve TFF kararıyla yalan beyanda bulunduğu gerekçesiyle sarı-lacivertlilere bu yaptırımı uyguladığı öğrenildi.

Bu ne demektir?

Fenerbahçe, Mayıs 2011’de henüz şampiyonluğu kesinleşmeden önce UEFA’ya diyecek ki;

“Ey UEFA ben şampiyon oluyorum ama şike ve teşvik yardımı alıyorum. 3 Temmuz’da Özel Yetkilendirilmiş Mahkemeler bizim hakkımızda operasyon düzenleyecek, Başkan, iki yöneteci, bir profesyonel çalışanı tutuklayacaktır, haberiniz ve bilginiz olsun!”

Sonra, bitti mi?

Malum UEFA Ağustos 2011’de Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne katılmaması yönünde TFF’ye baskı yapmıştı.

Yazının Devamı

Vikont Platini ve Türkiye'deki vassallarına hayırlı olsun.

26 Haziran 2013

UEFA’nın Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye vermiş olduğu kararların sadece bu iki takıma ait olduğunu düşünenler büyük yanılgı içinde olacaklardır. UEFA bütün Türkiye’ye, Avrupa ölçeğinde görülmemiş bir ceza uygulaması gerçekleştirmiştir.

Bu cezanın adresi Türkiye’dir.

Küçücük bir park için Türkiye’de ne kadar polis varsa hepsini İstanbul’a getirmekten çekinmeyen hükümetimiz bu süreci izlemekle yetinip, Olimpiyatlara adaylık anlamında güçlü bir destek vermiş olmasını büyük bir çelişki olarak görmek gerekir.

Çünkü bu ceza evrensel hukuk kurallarının hiçbirine uymamaktadır.

25 yaşında 2,5 sene mesleki tecrübeye sahip genç bir avukata teslim edilen binlerce sayfa içinden hazırlanmış disiplin soruşturmasının temel dayanağı Türkiye’deki yargı süreciyken bunun tamamlanmasının beklenmemiş olması skandal ötesi bir uygulamadır.

Öncelikle; bu dava 2,5 senelik bir avukatın çözemeyeceği kadar karmaşıktır. Bu olsa olsa bir talimatla yaptırılmış bir işlemdir. Müfettiş değişikliğinin temelinde ve özelinde olan sorun burada düğüm düğüm olmaktadır.

“Vikont” Platini Fenerbahçe’nin kellesini almaya zaten yeminliydi. Önceki müfettişin raporunda Platini’nin istek ve arzularını yerine getirmeye

Yazının Devamı

UEFA neyin peşine düştü veya düşürüldü?

18 Haziran 2013

Geçen hafta tam da Türkiye’de gündem Gezi Parkı Direnişi ile dolmuşken UEFA’nın bomba açıklamasıyla sarsıldı. Buna göre Fenerbahçe ve Beşiktaş 3 Temmuz sürecinden dolayı UEFA disiplin Komitesi’ne ceza almak kaydıyla sevk edilmişti.

3 Temmuz süreci ile ilgili detayların hemen hepsini biliyoruz. Hem Türkiye ayağını hem de UEFA yaklaşımlarını.

UEFA en başından beri anlaşılması çok kolay olmayan bir yol haritası çizdi kendisine; açıkçası burada temel sorumlunun UEFA mı yoksa “lobi faaliyetinde” bulunanlar mı olduğunu anlamak, çizgiyi belirgin hale getirmek kolay değildir.

UEFA’nın sürece nasıl dahil olduğunu hatırlamak gerekirse, hani tabir doğru olacaktır; herşey bir sabah ansızın UEFA müfettişi Cornu’nun Türkiye’ye gelmesiyle başlamıştı. Şampiyonlar Ligi gruplarının kuralarının çekilmesinin hemen arifesindeki günlerdi.

Bu süreçte kendisine eşlik eden iki TFF yetkilisi vardı; Sn. Arıboğan ve Helvacı. Biri TFF Başkan vekiliydi diğeri Baş Hukuk Müşaviriydi.

Fenerbahçe’nin CAS’a açtığı dava sırasında Cornu’nun verdiği ifadeleri okuduğumuzda TFF yetkilisi bu iki kişinin müfettişe Fenerbahçe’nin %1 bile şike yapmadığına dair delili olmadığı %100 şike yaptığını söylediklerini

Yazının Devamı

UEFA mı yoksa Platini'nin mi derdi var?

13 Haziran 2013

3 Temmuz sürecinin en başında UEFA’nın verdiği mesaj masumiyet karinesi üzerineydi. Kimse yargılanmadan suçlu ilan edilemezdi. UEFA özellikle Cornu’nun Türkiye’gelmesi Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesi ve kulübün buna net olarak tepki göstermesi sürecinde tam bir taraf haline geldi ve neredeyse 16. Ağır Ceza’ya müdahil olacak pozisyondaydı.

Platini ve İnfantino her fırsatta yaptıkları açıklamalarda Fenerbahçe’nin suçlu olduğuna inandıklarını hissettiren duruş gösterdiler.

Dava veya dosya ile ilgili soru sorulduğunda Platini’nin yüzünün nasıl buruştuğunu biliyoruz. Fenerbahçe’nin CAS’a açtığı dava Platini gibi bir Fransız için tahammül edilmesi zor bir cüretti.

Açıkçası Platini’nin Fenerbahçe’nin suçlu olduğu ve ceza alması gerektiğine inandığını her fırsatta çok net olarak götermiştir.

UEFA’nın disiplin komitesine sevkini sağlayan dosyanın da bu kanaat ile Platini ve İnfantino tarafından özellikle hazırlattırıldığı konusunda endişeye kapılmamak mümkün değil.

Bugünkü Milliyet’in özel haberinin verdiği bilgiler doğrultusunda hareket edersek; UEFA Etik Kurulu’nun hazırladığı ikinci raporu görmezden geliyor ve tamamen subjektif yargının devreye girdiği

Yazının Devamı

Beşiktaş'ın teknik direktör seçimi

10 Haziran 2013

Altyapıya, kurumsallığa, devamlılığa ve belirli bir anlayışa sahip iki Alman takımının başarı çizgisi göstermiştir ki futbolda istikrara dayalı bir model çok önemlidir.

Porto, Ajax, Manchester United, Barcelona’dan sonra Bayern Munchen ve Dortmund da bize artık bir istisnadan konuşmuyor olduğumuzun uygulamasını yaptılar.

Kuşkusuz bu takımlar da astronomik ücretlere oyuncu transfer ediyor; ancak eğer ihtiyaç duyulan pozisyon varsa ve bunun kendileri için en uygun oyuncu olduğunu düşünüyorlarsa paranın kesesini hiç çekinmeden açıyorlar ve transfer piyasasını yükseltiyorlar.

Genel anlamda ülkemizde bu yapıya en uygun kulüp Beşiktaş’tı.

Süleyman Seba döneminde Beşiktaş kelimenin tam anlamıyla bir model, ekol yaratmıştı. 1985 ile 1995 arasındaki dönemin Beşiktaş’ın altın on yılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu dönemde hangi teknik adam gelirse gelsin Beşiktaş bir şekilde ligin zirvesinde kalabilmeyi başarmıştı.

Örneğin aynı dönemde Fenerbahçe’nin çok fazla iniş çıkış sergilediğini, belli bir istikrara sahip olamadığını gördük.

Beşiktaş’ta Süleyman Seba’dan sonra bu anlayış terk edildi. Bir anlamda Fenerbahçelileşildi. Fenerbahçe’nin sadece sansasyonel transfer a

Yazının Devamı