Altyapıya, kurumsallığa, devamlılığa ve belirli bir anlayışa sahip iki Alman takımının başarı çizgisi göstermiştir ki futbolda istikrara dayalı bir model çok önemlidir.
Porto, Ajax, Manchester United, Barcelona’dan sonra Bayern Munchen ve Dortmund da bize artık bir istisnadan konuşmuyor olduğumuzun uygulamasını yaptılar.
Kuşkusuz bu takımlar da astronomik ücretlere oyuncu transfer ediyor; ancak eğer ihtiyaç duyulan pozisyon varsa ve bunun kendileri için en uygun oyuncu olduğunu düşünüyorlarsa paranın kesesini hiç çekinmeden açıyorlar ve transfer piyasasını yükseltiyorlar.
Genel anlamda ülkemizde bu yapıya en uygun kulüp Beşiktaş’tı.
Süleyman Seba döneminde Beşiktaş kelimenin tam anlamıyla bir model, ekol yaratmıştı. 1985 ile 1995 arasındaki dönemin Beşiktaş’ın altın on yılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu dönemde hangi teknik adam gelirse gelsin Beşiktaş bir şekilde ligin zirvesinde kalabilmeyi başarmıştı.
Örneğin aynı dönemde Fenerbahçe’nin çok fazla iniş çıkış sergilediğini, belli bir istikrara sahip olamadığını gördük.
Beşiktaş’ta Süleyman Seba’dan sonra bu anlayış terk edildi. Bir anlamda Fenerbahçelileşildi. Fenerbahçe’nin sadece sansasyonel transfer anlayışı benimsenmedi, 2002-2012 yılları arasında neredeyse kaleci dahil olmak üzere bir takım transfer edildi ezieli rakibinden.
Yine aynı süreçte birbiriyle uyumuna bakılmaksızın oyuncular alındı.
Ve onları yönetmesi için de teknik adamlar getirildi takımın başına.
Bu süreçte Beşiktaş’a bir model, istikrar, devamlılık sağlayacak Ertuğrul Sağlam şansı da 8-0’lık Liverpool yenilgisi sonrasında terk edildi.
Mustafa Denizli gibi nokta vuruşu yapan bir teknik direktör tercihi ile günü kurtarmaya çalışıldı.
Ve Beşiktaş yaptığı bir sürü yanlış transferlerin yarattığı sözleşmesel tazminatlarla giderek ekonomik anlamda da derin bir borç batağına saplandı; geçen sezon UEFA tarafından kriterlere uygun olmadığı için kupalara alınmadı.
Beşiktaş bütün bu istikrarsız dönemi boyunca İnönü Stadyumu’nu da yenileyemedi. Rakiplerinin çok büyük stadyum gelirlerinin yanında kazancı motoru bile döndüremedi.
Geçen sezon zorunlu bir Feda hamlesi vardı. Bu kavramın içeriği tam olarak anlaşılamamış olsa da dışarıdan görülen, 2012-2013 sezonundan başarı adına çok fazla bir şey beklenmediği yönündeydi.
Takım önemli ölçüde genç oyuncularla takviye edilmişti.
Ancak başka bir şey oldu ve o genç oyuncular sezon içinde çok renkli bir Beşiktaş izlettiler bize ve taraftarında da şampiyonluk beklentisi oluşturdular.
İlginçtir, hiçbir beklenti olmadığı için takım Samet Ayaba’ya teslim edilmişti. Ancak sezon içinde Beşiktaş öylesine başarılı maçlar çıkarıp, ligde zirveyi zorlayınca sezon sonundaki sonuç başarısızlık olarak görüldü.
Ve şimdi yine herşeyin sanki yeniden sil baştan başlayacağı bir seçim dönemi yaşanıyor.
Bu dönem öncesinde kimin başkan olacağının belirsizliği varken, teknik adam tercihinden tutun da transferlerde hangi oyuncuların alınacağı, nasıl futbol oynayacağına kadar her şey yoğun bir sis tabakasının içinde gizleniyor.
Bütün bunların arasında kuşkusuz Önder Özen hamlesi çok önemli bir proje olarak Beşiktaş’ın gündemine girmiş durumda. Bu kurumun futbolumuzda başarısı çok önemlidir.
Zaten Beşiktaş’ı da sportif anlamda başarıya taşıyacak umut ışığı da Önder Özen isminin etrafında kristalleşiyor.
Eğer başkanlığı kazanırsa Serdal Adalı’nın ne yapıp edip Önder Özen projesine destek çıkması doğru olacaktır.
http://twitter.com/uzaygokerman