Sergen Yalçın Beşiktaş’a imza attı ve ayağının tozuyla da antrenmanına çıktı. Kuşkusuz bu haber, Beşiktaşlıları Abdullah Avcı’nın takımın başına gelmesinden daha çok heyecanlandırıyor.
Futbol böyle bir şey, taraftar olmak da…
Futbol dünyasında herkesin kafasında soru işaretleri var.
Onu yaratan Sergen Yalçın’dan başkası değil.
Sergen Yalçın hep kendine yeterli olan ile hareket etmeyi seçti.
Daha fazla çalışayım, daha fazlasını başarayımkaygısı taşımadı.
Bir çeşit ağustos böceğiydi, yarın kaygısı duymadı. Kışın evde ne yemek bulurum diye düşünmedi.
Daha fazla koşsaydım, Barcelona’da oynardım, dedi.
Bu işi mecburiyetten yaptığını açık yüreklilikle ortaya koydu.
Teknik direktörlük lisansını küçümsedi.
Bir takımı sezon başından alıp, sonuna kadar götüremedi, götürmedi.
Çalıştırdığı takımlarda dönemsel başarılar, parlatmalar oldu; ancak bugün futbol dünyasının içinde “Sergen Yalçın şöyle futbol oynatır” fikri uyandıracak oturmuş bir bilgisi yok.
Tüm bunlar işin hep olumsuz, negatif tarafları.
Hepsini hemen herkes biliyor ve ifade ediyor. Beşiktaşlı da durumun farkında.
Tam buraya bir “ama” bağlacı koyalım.
Sergen Yalçın’ın Alanyaspor ve Malatyaspor serüvenlerinin bir ışık, parıltı olduğunu düşünenlerdenim.
Anadolu kulüplerinde teknik direktör olmak kolay değildir. En az üç büyükler kadar öğütücüdür. Sezon boyunca her takımın en az bir teknik direktör değiştirdiğini görüyoruz.
Bu bizim futbolumuzun oturmamışlığı, yanlış kurgusu ve yönetilmesinin bir göstergesidir aynı zamanda.
İddia ediyorum; futbolu bildiğimizi sandığımız kadar futbolu bilmiyoruz ve daha önemlisi, sandığımız kadar da sevmiyoruz.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar batağa sapanmış başka futbol ortamı var mıdır, acaba?
Böyle bir ortamda insanın idealist olması ne kadar mümkündür?
Kendini kandırmak mı yoksa onunla birlikte hareket edip, çalışırken, hafif hafif tebessüm gösterecek ironiler mi ifade etmek doğrusudur?
Sergen Yalçın, Türkiye’nin birçok ilini dolaştı; zamanını bu futbol atmosferinde geçirdi, izledi. Başladığı yer ile geldiği pozisyon arasındaki mesafe oldukça uzun ve değerli.
Beşiktaş yönetiminin kafasında soru işaretleri var; bu işin altından tek başına kalkabilecek mi en önemlisi olduğundan, Sergen Yalçın’ın yanına, arkasına, üstüne bir ağabey figürü eklemeyi düşünüyor.
İşte hata burada başlıyor.
Rıdvan Dilmen Fenerbahçe’ye sportif direktör olduğunda yaptığı ilk iş takımın başına Veselinoviç’I getirmek oldu.
Sonuçta başarsızlık oldu; o dönemin şartlarıyla ilgiliydi. Ancak model doğru işletilmişti. O kulübede uyum ve huzur vardı.
Dünyanın her yerinde başarılı modellerin içinde teknik direktör patrondur; diğerleri onun altında şekillenir.
Sergen Yalçın’a bir çalışma alanı yaratılmalı ve o kimlerle hareket edeceğini kendisi seçmelidir.
Yöneticilerin futbola müdahale etmemesi gerekiyor. Çünkü hiçbiri işin sahaya dönük yüzünü bilmiyorlar ve yönetemiyorlar.
Kulüp ve kişi ayrımı yapmadan söylüyorum bunu.
Bu ortamı bu hale getirenler bir şekilde sahanın dışındakiler.
Kuşkusuz Sergen Yalçın’ın işi hem çok zor hem de daha en başından karamsarlıkla örülü ve kendisine çok büyük bir görev düşüyor.
Evet, çok çalışmak gerekiyor.
Kesinlikle artık sabahlara kadar Ümraniye’de yaşamak gerekiyor.
Bazı futbolcularla yolların ayrılması gerekiyorsa cesaret göstermesi gerekiyor. Bunu herkes biliyor.
Futbolu yeniden icat etmeye ihtiyaç yok, üç aşağı beş yukarı herşey ortada; futbolun bu kadar içinde olan biri için bir kaç saha organizasyonu, taktik kurgu, plan oluşturmak zor olmamalıdır, diye düşünüyorum.
Bu işin tek başına olmayacağı çok net.
8-10 kişilik bir ekip halinde çalışması çağın gereklerindendir.
Kesinlikle bu ülkenin bir ortalaması var ve üç aşağı beş yukarı şampiyonluğa oynayan her takımda bu ortalamada futbolcular bulunuyor.
Daha fazlasını istemek bence tembel işidir.
Sergen Yalçın Beşiktaş’a hayırlı olsun.