İki devre ve iki farklı Fenerbahçe!
Bir anlamda sezonun sarı lacivert ekip adına git gellerini göstermesi bakımından çarpıcı bir 90 dakikası şeklinde kayıtlara geçmiş oldu.
Sezonun ilk yarısında oynanan maç da benzer özellikleri barındırıyordu. Belki de ilk sinyali orada vermişti. 2-0 öne geçtiği maçın son dakika golüyle beraber bitmesi bir kırılımdı veya geçilememiş bir eşik!
Dünkü karşılaşmanın ilk yarısı da birçok Fenerbahçeliye “galiba bu iş burada bitiyor” hissi vermiştir.
Ancak ikinci yarı sahaya çıkan ve 10 dakikada bulduğu 3 golle sonucu değiştiren Fenerbahçe, içinde barındırdığı potansiyeli göstermesi bakımından çok önemliydi.
Göztepe sezonun ilginç takımlarından biri olarak hemen herkese tedirginlik veriyor.
Aslında bu sezon Süper Ligin ilk 5 sırasında yer alan Samsunspor, Eyüpspor ve Göztepe bir bakıma şampiyonluk yarışı için aşılması gereken ciddi rakipler şeklinde sıralanıyorlar.
Süper Lig’de Cuma akşamı Galatasaray’ın düşme adayı bir diğer takım Hatayspor’a karşı puan kaybetmesiyle Fenerbahçe için Adana Demirspor karşılaşması aradaki puan farkının kapanması adına önem kazandı.
Hatayspor 18. Adana Demirspor da 19. Sırada oynayan iki ekip olarak şampiyonluk yarışındaki Galatasaray ve Fenerbahçe ile eşleşmesi sezonun ilginç tesadüflerinden biriydi.
Bu tarafından bakıldığında Galatasaray’ın puan kaybı çok da beklenen bir sonuç değildi kuşkusuz; ancak son haftalarda düşen bir performans gösteren sarı kırmızılı ekip bu sinyalleri de bir bakıma veriyordu.
Fenerbahçe için de son haftalarda üzerine koyan bir oyunu olduğunu burada sürekli konuşuyorduk.
Oyun yapısı gelişiyor ancak bitiricilik ve savunma performansında yaptığı bireysel hatalar yüzünden sonuç almada zorlanıyordu.
Adana Demirspor karşılaşmasının ilk yarısında da bitiricilik sorunu yine ön plandaydı.
Köşe vuruşlarında Mert’in ve Oğuz’un, akan oyunda da önce En Nesyri sonra da Dzeko’nun kaçırdığı fırsatlar bir anlamda devrenin berabere
Önce Fenerbahçe’nin ilk yarı, attıklarından başka, yakaladığı gol pozisyonlarını çabucak hatırlayalım.
Dakika 3; sağ kanattan gelişen atakta Tadic sola doğru savunmanın üzerinden topu çok iyi yükseltiyor ve orada boş durumdaki Kostic’i görüyor. Konyaspor’un 25. Saniyede attığı gole benzer bir pozisyon ancak burada Kostic’in topa kafa ile vurması gerekiyor. Vuruyor ancak top üstten dışarı gidiyor.
Dakika 27; Szymanski sol kanatta yaptığı baskı ile topu kazanıyor ve süratle aynı kanattan, ceza sahasına kadar inmeden, topu müsait pozisyondaki Dzeko’ya gönderiyor. Dzeko gelişine çok güzel vuruyor ama kaleci kurtarıyor veya top kalecinin üzerine gidiyor.
Dakika 28; bu sefer orta alandan Fred topla ilerlerken daha uygun durumdaki Tadic’in koşu yoluna bırakıyor. Tadic biraz ilerleyip sağ ayağı ile bir şut çekiyor. Kaleci sağına giden topa uzanıyor ve yerde eliyle müdahale ediyor.
İlk yarıda uzatmaların 2. Dakikası; Kostic solda boş durumda olan Szymanski’nin önüne topu yuvarlıyor. Polonyalı oyuncu ceza sahasına giriyor ve oyunu sağ tarafa doğru
Sezon başında, yarışın içinde Beşiktaş’ın da olduğu o kısa sürede şu yorumu yapmıştım;
Lig üç hatta daha fazla takımın şampiyonluk mücadelesiyle çok daha heyecanlı ve futbolun içinde kalarak devam edecektir, geçen sezonki gibi iki takımlı olursa heyecanın yerini çok daha büyük gerilimler alacaktır.
Yeni yılın ilk haftasından itibaren o gerilimin her hafta üzerine koyarak başka boyutlara ulaşacağının sinyallerini aldık.
Bir önceki gün Galatasaray-Göztepe maçında yaşananlar ve kritik hakem kararlarının üzerine dün Kadıköy’de Fenerbahçe’nin Hatayspor karşısında beklentilerin altında kalan bir skorla maçı tamamlamasıyla gündem resmen alev aldı diyebiliriz.
Fenerbahçe sadece sahadaki rakipleri ile mücadele etmiyor. Bu sene 11 sezona ulaşan şampiyonluk hasreti Camia’yı bambaşka beklentiler içinde inişli çıkışlı psikolojilerle travmatik bir hale sokuyor.
Kuşkusuz bir de ülkenin farklı medya araçlarının içinde “Fenerbahçe Haberlerinin” alıcısının hiç eksilmeden varoluşu
Biliriz ki Fenerbahçe’nin genetiği yapısı ve geleneksel alışkanlıklarına göre böylesi zamanlarda futbol konuşmak en son tercih edilen tutumdur.
Yaygın davranış hali de sinirini birilerinden çıkarma; en kısa yoldan bir sorumlu bulup, onu infaz etme üzerine kurulmuştur.
Pazar akşamüstü Galatasaray, Kayserispor deplasmanından 3 puanla dönerse; ki sezonun genel akışı içinde bu hiç sürpriz bir sonuç değil, Fenerbahçe’nin zirve ile arasındaki puan farkı 8 olacak.
Bir soru ile düşünmeyi sürdürelim.
16 maçlık fikstürde liderin 8 puan gerisinde kalan bir takım sonraki 20 maçta nasıl bir performans sergilemelidir ki sezon sonunda mutlu sona ulaşabilsin veya 16 maçta 8 puan fark atan bir takım kalan 20 maçta nasıl bir yol izlemelidir ki ikinci ile arasındaki puan farkı kapansın?
Fenerbahçe Camiası an itibarıyla bir taraftan kafasında bu soruya dair hesaplar yaparken; diğer yanda haftalardır maçlarını izlediği takımın bu sorunun içindeki hedefle ne kadar ilgili olduğunu düşünüyor.
Zaten çözümlenmesi en
Fenerbahçe’nin her sezon belirli aralıklarla yaşadığı “daimî” krizleri olur. Mesela kasım ve şubat ayları iyi gelmez; oralarda mutlaka düşüşler, yenilgiler yaşanır.
1980 ve 90’larda böyle krizlerin arasında mutlaka Kongre’ye gidilirdi.
Takım dağılır, bazı oyuncular kadro dışı kalır, teknik direktörün esamesi okunmaz, hatta yenisi gelirdi.
2003-04’te bu geleneğin değiştiğini gördük. İlk yarısını 9 puan geride kapadığı sezonda Fenerbahçe şampiyonluğa ulaştı.
2010-11’de de ikincisini tekrarladı Fenerbahçe.
Şöyle söylenebilir; her iki sezonda da Fenerbahçe’nin kadrosu bugünkünden çok daha iyiydi.
Sezonlar arası kadro kıyaslamasına her zaman şüphe ile yaklaşmışımdır. Çünkü hepsinin hikayesi ve şartları kendine özeldir, hastır.
Fenerbahçe Camia olarak son 14 yılı iyi geçiremedi. Her sezonun başka başka travmaları taraftarın ve Yöneticilerin bilinçaltına yerleşti ve onu biraz hatırlatan her basit olayda olumsuzluklar, başarısızlıklar neredeyse şartlı refleks gibi hatırlanır hale geldi.
Fenerbahçe’nin son yıllarda sıklıkla yaşadığı, en kritik yerdeki derbileri kazanamama hali dün akşam bir kere daha Beşiktaş karşısında nüksetti.
Kuşkusuz işin büyük oranda teknik tarafı da var ancak maçtan önce Mourinho da altını çizdi; meselenin psikolojik veya moral boyutunun bu tür karşılaşmalarda nasıl belirleyici olduğunu defalarca kere tecrübe etmesine rağmen öğrenemeyen bir Fenerbahçe gerçeğini öncelikle konuşmamız gerekiyor.
Derbilerin hazırlığı eğer o hafta içinde başka bir karşılaşma yoksa takımların antrenman tesislerinde yapılır.
Takımın genel form durumundan bağımsız oyuncuların bu önemli karşılaşmanın havasına girmesi, hırslandırılması, sanki o maçı kazanırsa şampiyon olacakmış gibi oynaması için gerekli tüm motivasyon araçları devreye sokulur.
Böyle iddialı bir cümlenin ardından “Nereden biliyorsun yapılmadığını?” her zaman yerinde bir sorudur!
Elbette bilemeyiz. Bunun perde arkasını genellikle kazanılmış mücadelelerin ardından yayınlanan Maçın Öyküsü programlarında görebiliyoruz, ancak…
İdd
AZ Alkmaar deplasmanında alınan yenilgiyi bir kenara koyarsak Fenerbahçe adına çok iyi geçen bir Kasım ayı olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Dün de Aralık ayının ilk maçıydı; kuşkusuz geride kalan aydan çok daha zorlu karşılaşmaların olacağı bir sürece de giriyor, Mourinho’nun takımı.
3 gün önce Çekya’da belki de şu sıralar Avrupa Ligi’nin en zorlu deplasmanından dar bir rotasyon ile çok değerli 3 puan alarak döndüğünün notu ile Gaziantep FK maçı değerlendirmesine başlayabiliriz.
Karşılaşmaya sıkı bir ön alan baskısıyla başlayan Fenerbahçe golü çok erken sayılabilecek bir sürede buldu. Oğuz Aydın’ın golü hem En Nesyri’nin asisti hem de vuruşun şıklığı bakımından sanki çok farklı skorla geçecek karşılaşmanın habercisi gibiydi.
Ancak beklentinin tam tersine ilk yarıda golle birlikte sürekli irtifa kaybeden Fenerbahçe oyununa karşılık, onun yitirdiklerini kendisine savunma direnci olarak ekleyen bir Gaziantep FK izlemeye başladık.
Fenerbahçe’nin en temel eksiği saha içinde oyunu