Siyasi partiler sahaya indiler. Hem iktidar hem de muhalefet partileri meydanlarda halkın nabzını tutmaya çalışıyor. Bu mitinglere de hatırı sayılır kalabalıklar katılıyor ya da taşınıyor. Ekranlara yansıyan görüntüler, yani meydanları dolduran kalabalıkların sayısı ve coşkusu üzerinden de partiler arası güç polemiği yaşanıyor. Sanki meydana gelen herkesin oyları cepteymiş gibi. Bu arada TBMM’nin tatile girmesiyle birlikte seçim çevrelerine dağılan her partiden milletvekilleri de sahadan edindiği izlenimleri raporlar halinde genel merkezlerine aktarıyor. Partilerin genel merkez, il ve ilçe yönetimleri de tam kadro vatandaşı, özellikle de kararsız seçmeni ikna etmek çabasıyla halkın arasında. Bu arada bir yandan da iktidar ve muhalefet arasında stratejik anlamda ön alma ve rol çalma hesapları hepten kızıştı, özellikle muhalefet kanadından vaatler havada uçuşuyor. Yani zamanında ya da muhalefetin hâlâ ısrarla dile getirdiği olası bir erken seçime dönük tüm partiler teyakkuzda. Nasıl olmasınlar ki? Her seçim önemli ama bu kez durum gerçekten çok kritik ve farklı. Bu seçim diğer seçimlere benzemeyen bir neticeler getirecek havada. 2002 seçimleri benzeri gibi. Malum, 2002 seçimleri siyasette hem merkezin sağında hem de solunda inanılmaz sonuçlar getirdi, liderler siyaset sahnesinden çekildiler, partiler sıfırlandı ve büyük bir sürpriz yaşandı. Çünkü o zaman kamuoyu siyasette böyle bir fay kırılması beklemiyordu, liderlerin çekileceğini falan hiç öngöremiyordu. Ama şimdi hem kamuoyu hem de siyasi partilerin bizzat kendi yönetim kademeleri de başarıya endeksli böyle bir durumu önceden görüyor ve kabulleniyor. Dolayısıyla, “Başarısız olursak artık sahneden çekilmek zorundayız, toplumsal bir karşılığımız olmayacak, toplumda siyaseti devam ettirme şansımız olmayacak” gerçekliği peşinen karabasan gibi çökmüş vaziyette. Bu sadece en tepeye oynayanlar için değil, siyaset sahnesinde varlık hesabında olan her siyasi aktör ya da parti için de geçerli. Hem iktidar hem de muhalefette. Elbette herkesin hesabı kazanmak üzerine ama birileri kazanırken diğerlerinin de kaybedeceği de açık ve net. Kaybetme durumunda da siyasette farklı ve yıkıcı gelişmeler yaşanacağı da... Bu bağlamda konuştuğum deneyimli politikacıların varsayımlar üzerinden kesiştikleri noktalar da şunlar:
AKP’nin olmazsa olmazı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi. Eğer seçilemez ve AKP’de parlamentoda çoğunluğun altında kalırsa bu hem ülke hem de AKP açısından yepyeni bir süreç anlamına gelecektir.
MHP, eğer yüzde 7’nin altına düşerse Meclis’te grubu olsa bile AKP ile beraber psikolojik olarak çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bundan yönetimin de etkilenmemesi mümkün değil.
Ana muhalefet CHP, bu kadar yıldan sonra ilk defa Türkiye’de ekonomik ve sosyal-siyasal dengelerdeki tartışmalı bir ortamdan sonra ve son yerel seçimde elde etmiş olduğu çok önemli büyükşehir belediye başkanlıklarının da getirmiş olduğu avantajla giriyor. CHP büyükşehir belediye başkanlıklarının başarısı veya başarısızlığı doğrultusunda bir sınavdan da geçmiş olacak. Yine dünyada pandeminin şartları ve bunun Türkiye’deki etkileri de avantaj gibi gözüküyor. Dolayısıyla, bu avantajlara rağmen sonuç alamazsa CHP’de ve muhalefette çok ciddi kırılmalar olur. Ayrıca muhalefetin kendine özgü parti içi özel defterleri de açılır. Mesela CHP dünyadaki siyasal ve ekonomik sosyal sorunlara paralel olarak kendi içinde Kılıçdaroğlu’nun helalleşme veya 6’lı masa diyerek ortaya koyduğu politikalar önüne getirilecek ve bir daha siyaset sahnesinde yer alamayacak kadar ağır fatura çıkarılacaktır. Çünkü başarısızlık olursa hepsinin vebali bunlara kesilecektir. Özellikle de 6’lı masada daha yeni kurulmuş partilere bile yüzde 25 oy almış ana muhalefet partisi olarak eşit söz hakkı vermenin sorumlulukları falan hepsi Kılıçdaroğlu’nun önüne konulacak adisyonda yer alacaktır.
Sürekli oylarının yükseldiği konuşulan İYİ Parti, olur da öngörülenlerin çok gerisinde bir sonuç alırsa bu Genel Başkan ve yönetim değişikliği anlamına gelir. Yine özelikle 6’lı masadaki pazarlıklarda çıtayı yüksek tutan partiler eğer sandıktan çıkan sonuçlarda güçlerini kanıtlayamazlarsa bu parti kapatmalara gidecek sonuçlar yaratır. Hazineden ödenek alacak oy oranını tutturamayan. Meclis’te grup kuramayan partiyi artık kim destekler?
Açıkçası, dememiz o ki siyasette eline kâğıdı kalemi ya da hesap makinesini alan herkes var olan ve olası görünen, görünmeyen destekler üzerinden önümüzdeki seçime dönük öngörülerde bulunuyor. Hepsi de kazanmak üzerine. Ama bir o kadar da yanılgı olasılığıyla. Dahası, bu seçim bugüne kadar olanlardaki gibi siyasilerin sandık sonuçlarında kendileri açısından pozitif yanlarını öne çıkarıp, “Kaybettik ama aslında biz kazandık” gibisinden hikâyelere pek yatkın değil. Siyasette söz sahibi olmak, var olmak için, gerçekten başarılı bir sonuç şart. Yani bu kez sandık tam anlamıyla siyasette varlık ve yokluk seçimi.