Kurultaylar siyasi partilerin organlarını, organizmalarını, canlandırma, yeşertme ortamıdır. Zaman zaman parti içi hesaplaşmaların görüldüğü yerdir de ama sonuçta hedef, kırgınlıkları, küskünlükleri, kızgınlıkları giderip, birlik, beraberlik ruhuyla partiyi daha ileriye, yani iktidara taşımaktır. Kurultaylar liderler açısından da tamam mı, devam mı anlamında güven oylamasının yapıldığı zemindir aynı zamanda...Ancak daha yeni kurultayını tamamlayan CHP’nin görüntüsüne baktığımızda bunlara tam oturuyor demek zor. Evet Kılıçdaroğlu neredeyse tüm delegelerin oylarıyla bir kez daha seçildi, partide mutlak hakimiyetini ilan etti, daha da güçlendi ama CHP’den yükselen sesler ve olası gelişmeler partide pek birlik, beraberlik havası vermiyor. Hatta henüz Muharrem İnce tarafından doğrulanma ya da yalanlaması yapılmayan bir kopma ve yeni bir parti durumu söz konusu... Dolayısıyla da CHP’deki söylemler daha çok bölünme, parçalanma konusuna odaklı. Bu bağlamda da parti içi iktidar ve muhalif cenaha yakın kesimlerden karşılıklı görüşler, eleştiriler havada uçuşuyor ve birbirini bölücülükle suçluyor. Bir taraf ‘yeni bir parti kurulması CHP’ye zarar verir, bölünme AKP’nin işine yarar ‘diyor, diğer taraf ise ‘muhaliflerin dışlanması, partiden uzaklaştırılması asıl bölücülüktür” görüşünü savunuyor. Yani İnce yeni bir parti kurar, kurmaz onlar henüz olasılık ama reel olan bir şey var o da ana muhalefet partisinin “CHP’de bölücü kim” tartışmasıyla yine ülkeden daha çok kendi iç sorunlarına odaklanması. Dün bu durumu CHP’nin önde gelen isimleriyle konuştum. Hepsinin de kesiştiği nokta şuydu:
“CHP’de epeyce zamandır tek bakışlı, dışlayıcı bir anlayış hakim. Demokrasinin işlemediği bir siyasi partinin büyüme şansı yok. CHP’de demokrasi işlemiyor aslına bakarsan hiçbir partide işlemiyor ama bu CHP gibi bir partide olursa daha farklı. Çünkü üyeler tepki verir, diğer partilere benzemez. Dolayısıyla kırgınlıklar, küskünlükler buradan başlıyor. Genel merkezin çok hatası var. Eğer işler demokratik yapılsaydı Muharrem İnce’nin arkadaşları da milletvekili, belediye başkanı olabilseydi, parti meclisine seçilseydi siyaseten bir umut taşırdı ama öyle olmadı ne yaptılar. Muharrem’e ne kadar yakın insan varsa dışladılar. Hep benim adamım dediler herkesi dışladılar, kimseye hayat hakkı tanımadılar. Şimdi küskünler de burada bize hayat hakkı yok, bir an evvel çıkıp yeni bir yelken açmak lazım diyor. Ha bu demek değildir ki Muharrem’in kuracağı parti çok oy alacak, birinci parti olacak yok öyle bir şey. Herkes bir ittifak içerisinde belli sayıda milletvekili adamımız olur hesabında olay bu...”
Nasıl?
“Sistem artık bir şeylere müsaade ediyor. Şimdi DP’nin Genel Başkanı milletvekili mi, milletvekili. Millet İttifakından girdi oldu. Demek ki yüzde 1 oyu olmayan partiler dahi ittifak içerisine girip bu şekilde milletvekili çıkarabiliyor ve söz sahibi olabiliyor sonuç itibarıyla. Şimdi Muharrem’de genel başkan olur doğru, peşinden koşarlar doğru ama gider bir ittifaka girer 4-5 tane milletvekilliği alır. Kaldı ki Muharrem’in yeni parti kurma amaçlarından bir tanesi de Cumhurbaşkanlığı adaylığı. 100 bin imzayla aday olacak, ‘Ben bir partinin genel başkanıyım bakın ben geliyorum iktidar talep ediyorum ama Kemal Bey sen koca CHP’nin başkanısın iktidar talebin yok’ diyecek. Bütün bunları yan yana koymak lazım.”
Peki bu görüntüde bölen kim oluyor?
“Aslına bakarsan bölen genel merkez, ilk hareket oradan geliyor, böyle bir şeyi istiyor, zorluyor. Bu işi yapan genel merkez başında ama bundan dolayı küsüp partiden ayrılınmaz. Hataya hatayla cevap verilmez ama sen kendimle üç beş tane arkadaşımı kurtarayım diyorsan doğrudur, sorun yok...”