Siyasette altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışması pik yapmış durumda. Özellikle de CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun aday olup olmayacağı, adaysa da neden açıklamadığı üzerine. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun hamlelerine, söylemlerine ve yakın çevresindeki CHP’lilerin açıklamalarına bakıldığında, aday “O” gibi ama sorulduğunda kendisi altılı masanın kararını işaret ediyor. Bunu da kimi “nezaket veya protokol gereği” kimi ise “altılı masanın kararsızlığı” diye yorumluyor. Yani Kılıçdaroğlu istiyor ama altılı masa açısından diğer olası isimlere göre kazanma şansının düşük olmasından kaynaklı endişeler var. Bu anlamda dillendirilenler de şu: Elbette mücadeleci, elbette kararlı ama kendi adına kazandığı bir seçim yok. Buna karşılık, eğer bir geçiş süreci sağlanacak ve eğer parti rozetleri çıkarılıp normalleşme süreci yaşanacak ise bunun için de en uygun aday olduğunu savunanlar da hayli çoğunlukta. Mesela “altılı masanın ilk başlardaki 4 ayağı Kılıçdaroğlu’nun
ABD’nin kurguladığı kirli oyunun bir parçası olma sıfatıyla son zamanlarda havalanan Yunanistan yine hayal peşinde. Rasyonel ve uluslararası hukuka uygun olmayan bir durumla yine saçmalıyor. Dahası, tarih boyunca olduğu gibi arkasına sığındığı ABD ve Batı ülkelerinin, özellikle de Fransa’nın gazıyla gerekirse savaş gibisinden tehditlerle bunun dozajını sahte kabadayılık boyutuna çıkarmış durumda. Hukuk tanımazlık, ağır tahrik, pervasızlık had safhada yani. Sürpriz mi? Asla... Yunanistan’ın kafası hep “şer” odaklı zaten. Her türlü şeytanlığı, fenalığı marifet sayıyor ve yaptıklarından da utanmıyor...Hatta aynen Suriye gibi insanlığa karşı suç işleyen terör örgütlerine kucak açma, onlarla iş birliği yapmaktan bile... Hem de yıllardır. Mesela terör örgütleri ASALA, PKK, DHKP-C, MLKP’yi ülkesinde barındırdı, kamplarda teröristleri himaye etti, eğitti. Yani alçaklıkta sınır tanımadı. 1990’lı yılların sonlarında Türkiye’nin kararlı çıkışları sonucunda Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması
TSK’nın sınır içi ve sınırın öte yakasında kesintisiz devam eden operasyonlarıyla başını ininden çıkaran terörist yok ediliyor, dağlar temizlendi, temizleniyor ama diğer yandan da bölücü terör örgütü PKK Avrupa’da palazlanıyor. Başta Fransa, Almanya, İsveç olmak üzere PKK’lı teröristlere kucak açan, koruyup kollayan, AB ülkeleri Türkiye’nin birlik, beraberlik içeren toplum sözleşmesine aykırı faaliyet gösteren kişi, kurum, örgüt cemaat ve yapıları da fonlarla destekleyerek nifak tohumları ekiyorlar... ABD’nin terör örgütüne olan sevdası, bakışı ise malum… Yani bozulması gereken daha başka oyunlar da var. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine karşı duruş gerekçesi de bu zaten. “Madem müttefiklik istiyorsun, önce kendine bir çekidüzen ver, teröristlerle ilişkini kes” diyor. Hem de öyle numaradan falan değil harbiden... Çünkü terör örgütü PKK/YPG’yi açık şekilde
Suriye’deki kirli oyunu kararlılıkla adım adım bozan Türkiye daha öncekilerde olduğu gibi yeni harekât öncesinde de hem ABD hem Rusya ile eş zamanlı mücadele ediyor. Dolayısıyla sahada terörist temizliğine dönük askeri hazırlığa paralel her iki ülke ile yoğun bir diplomasi trafiği de var. Yani siyasi ve diplomatik boyutunu da es geçerek dünyanın, ABD ve Rusya’nın nabzını tutmadan bir operasyon yapmıyor. Bu bağlamda da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu daha önce ABD’li mevkidaşı Blinken ile görüştü, dün de Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile bir araya geldi… Ve bir kez daha çok net bir dille Suriye’nin kuzeyindeki terörist varlığının kabul edilemez olduğunu anlattı... Aslında buna sabır tası diplomasisi de denilebilir. Çünkü her iki ülkede 3 yıl önce altına imza attıkları mutabakattaki “PKK/YPG/PYD buralarda asla olmayacak, sığınmacıların geri dönüşleriyle ilgili ortam yaratılacak” diye Türkiye’ye verdikleri sözü tutsalardı zaten buna gerek kalmayacaktı. Ama onlar bırak taahhütlerini
Her an başlaması beklenen yeni harekatın amacı ve hedefleri net. Suriye’nin kuzeyini terörden temizlemek, güney sınırının öte yakasından ülkeye dönük tehdidi ortadan kaldırmak. Sınır boyunca 30 kilometre derinlikte oluşturulacak güvenli hatla da Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşü için uygun alan yaratmak. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı duruş gerekçesi de çok açık. “Madem müttefiklik istiyorsunuz, önce terör örgütleriyle, teröristlerle ilişkinizi kesin” diyor. Yani Türkiye’nin duruşu ve hassasiyeti doğrudan terör örgütleri, teröristlerle ilgili ve her zamanki gibi de kartları açık oynuyor. Dolayısıyla ABD terörle, teröristle mücadele sözlerinde gerçekten samimi olsa bugün ortada sorun falan kalmayacak. Ama o terör örgütleriyle iş birliğine girip aslında NATO müttefikliği gereği yanında olması gereken bir ülkeye dönük pis hesaplar peşinde koşuyor. Onun için de Türkiye’nin
Her fırsatta Türkiye’yi hedef alan Yunanistan Başbakanı Miçotakis doğrudan savaşa odaklı tahrik ve provokasyon peşinde. Ama hiç utanmadan sıkılmadan bir de sanki tehdit altındaymış gibisinden mağdurluk palavralarıyla... Niyesi malum. Bu konuyu hem iç politika malzemesi yapma hem de devamlı gündemde tutarak AB ülkeleri ve NATO içinde kendine mazlum, mağdur ülke gibi bir algı yaratma, böylece daha fazla silah alma hatta bedavaya getirme hesabında. Bunu hep yutturdu da... Bugüne kadar Yunanistan’a herhangi bir Avrupa ülkesinden veya NATO üyelerinden “Yeter artık ağladığın, sızladığın” ya da “İstediğin silahları fazlasıyla verdik ne halin varsa gör” diyen oldu mu, var mı?.. Aksine daha fazla şımartılma söz konusu. Özellikle de ABD tarafından. Miçotakis’de o gazla saldırganlık ivmesini hepten yükseltmiş durumda. Özellikle de Türkiye’nin İsrail, Mısır, BAE ile ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesi ve Rusya-Ukrayna krizinde NATO nezdinde Türkiye’nin itibarının daha da artmasından sonra. Dolayısıyla telaşlanan,
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde konuşlu PKK/YPG’li teröristlere yönelik yeni bir harekatın sinyalini vermesinin ardından Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun eski yerine taşınması da konuşulmaya başlandı. Dolayısıyla zaten var olan, hatta 2015’te taşınırken özellikle geçici nakil vurgusu yapılan ve gelişen süreçte “eninde sonunda eski yerine gidecek” denilen Türkiye sınırları dışındaki tek Türk toprağına dönüş de söz konusu. Yani olası harekatla artık vatan toprağı da daha yakın. ABD kurgulu kirli oyunlara dönük hesabın görülmesi de... Şöyle ki; bölgede DAEŞ terörünün arttığı dönemlerde Suriye’nin Karakozak köyünde bulunan Süleyman Şah Kabri de büyük bir risk altına girmişti. 2015’in şubat ayında Şah Fırat Operasyonu’nu gerçekleştiren TSK, Süleyman Şah’ın kabrini, eşyalarını ve görevli askerleri Türkiye sınırına yakın bir noktada olan Suriye Eşmesi’ne getirmişti. Boşaltılan bölge ise önce terör örgütü DAEŞ&
Türkiye’nin Suriye’de tavrı çok net. Sınırında terörist yapılanması istemiyor, hele hele ABD’nin kafasındaki PKK/YPG/PYD terör devletçiğine asla tahammülü yok. Bu bağlamda da Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarıyla bu kirli oyunu bozdu. Şimdi sıra aralardaki boşlukları doldurarak ya da daha önce oluşturulan güvenli bölgeleri birleştirerek sınır boyunca 30 kilometre derinlikte güvenli bir hat gerçekleştirmek. Yani bölgede PKK/YPG/PYD’nin varlığını hepten bitirmek. Böylece Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşü için uygun alan da yaratmak. Dolayısıyla kapsamlı bir plan dahilinde büyük kararlılıkla gerçekleştirilen bu harekatlarla Suriye’deki çok bilinmeyenli denklemin adım adım değişme durumu da var. Çünkü Türkiye burada hem ABD hem Rusya ile de ciddi anlamda mücadele veriyor, onlara rağmen bu harekatları yapıyordu. Hatta Suriye’nin geleceği ve terör örgütü PKK/YPG/PYD’nin varlığı konusunda bu ikili