Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Unutulmaz bir kış masalına hazır olun! Grand Kartal dağların zirvesinde konumlanmış lüks bir cennettir “sloganıyla tanıtım yapan, Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel çoluk çocuk tatilcilerin cehennemi oldu… Beyaz örtüyle kaplı doğanın zirvesinde insanlar yanarak can verdiler… Birbirine bağladıkları çarşaflarla pencereden sarkanlardan düşüp ölenler de oldu... Hem de yangın yeterlilik belgesi var denilen tartışmalı bir yapıda... Olayın başladığı andan itibaren hemen her ekranda yorum yapan konunun uzmanları ise önlem anlamında olması gereken çok sayıda eksik ve ihmali sıraladılar hep. Eski ve yeni yönetmeliklerden örnekler vererek şunlar olsaydı bunlar olmazdı diye... Bu bağlamda da her facia sonrası yaşadığımız denetleme ve sorumluluk kimde tartışması var bir yandan da... Odaklanılan noktada daha öncelerde yaşanan başka facialar sonrasındaki hep bildik hikâye: 

Haberin Devamı

Ülkemizde yönetmelik sorunu yok ama uygulama sorunu, kişilik sorunu var. Bilerek, bilmeyerek bir şeyleri eksik yapma, kontrol etmeme ya da yeterince önemsememe veya göz yumma durumu yani. Bunların hepsi de görevlendirilen 4 başmüfettiş ve 6 savcının soruşturmasıyla ortaya çıkacak sorumlular tespit edilecek... 

***

Elbette bu soruşturma yitirdiğimiz canları geri getirmez, getirmeyecek, sadece sorumlular cezalandırılıp yanan yüreklere bir parça su serpilecek belki. Bir de benzer olayların ve bu acıların bir daha yaşanmaması için ders niteliğinde olacak aynı zamanda. Bu anlamda da umut var olmak istiyor insan. Ancak geçmişte de yaşanmış başka acı deneyimler ve kahreden görüntülere rağmen, bu önlem, güvenlik meselesinin pek ciddiye alınmadığı gibi endişe verici bir durum da ortada maalesef. Hem kuruluşlar, işyerleri hem de vatandaşlar açısından... Çünkü güvenlik meselesi pahalı bir iş ve düzenli-sistemli olması gereken meşakkatli de bir zorunluluk... İşletmelerin bazıları güvenlik tedbirlerini ekstra maliyet, yük olarak görüyor, gereksiz diye bakıyor… Herşey olabilir düşüncesinden daha çok bir şey olmaz mantığı hâkim. Güvenlik kültürü eksikliği, daha çok da umursamazlık durumu yani. Ama olmaz, olmaz, bir gün olursa da yitirilen canların telafisi mümkün olmadığı da acı bir gerçeklik. O nedenle sadece denetim değil, her işletmenin, kurumun bunun bilincinde olarak varsa eksikleri aksaklıkları kendiliğinden gidermesi lazım... Bu sadece turizm sektöründe, otellerde değil, kamuda, özelde hemen her iş kolunda, her işyerinde, okullarda, öğrenci yurtlarında da... 

Haberin Devamı

***

Mesela bilimsel raporlara ve çalışmalara bakıldığında deprem sonrasında meydana gelen yangınlar daha çok sanayi tesislerinde, rafinerilerde, ticari binalarda ve ahşap yapılarda meydana geliyor. Ülkemizdeki büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yer alıyor. Sanayinin yüzde 60’ı da Marmara Bölgesi’nde bulunuyor. Özellikle korkulan depremin İstanbul’da yıkımın yanı sıra, oluşacak yangınların yaratacağı kaosun korkunçluğu açık ve net. Çünkü korkulan İstanbul depreminin kış aylarında akşam saatlerinde olması halinde yaklaşık 2 bine yakın büyük yangın meydana geleceği bunların yüzde 20’sinin ise atölye, fabrika ve endüstriyel tesislerde yaşanacağı tahmin ediliyor. Bu durumda da akla gelen soru şu: 

Haberin Devamı

İstanbul olası bu binlerce yangına karşı hazırlıklı mı? Hem donanım hem yeterli personel açısından. Mesela uçak, helikopter filosunu geçtik her yerde, her köşede en azından hidrant sistemi ve yeterince su beslemesi var mı? Yoksa belirli bir noktaya itfaiye ulaştıktan sonra su yok, ya da bitti gidin getirin demekle alevler sönmez... Dahası oluşacak kaosa ya da organizasyon karışıklığına karşı ne gibi önlemler alındı. Evet bir şeyler söyleniyor ve denetim, tatbikat havasında bir şeyler yapılıyor ama daha çok “mış” havasında... Bu da her yerde böyle, daha geçen hafta sahte içkiden onlarca insan öldü. X-raydan geçmemek ya da trafikte emniyet kemeri takmamayı marifet saymak bile var malum... 

***

Yani asıl felaket, umursamazlık ve “bir şey olmaz” kafası... Bu var olduğu sürece de içimizin yanma olasılığı hep geçerli maalesef...Yaşanan her acıdaki kurtarılan sayısına bakın, bir de kurtaramadığımız canlara... Bu noktaya gelmemenin yolları belli, biliyoruz ama yapamıyoruz, yapmıyoruz. Hep yitirdiğimiz canlara yanıyoruz. Bunun artık son bulması lazım... Yapılması gereken “bir şey olmaz” illetinden kurtulmak ve denetleyeni de denetlemek... Bu kadar basit...Yoksa milletçe başımız sağ olsun demekten başka bir şey gelmiyor elden... Umarız artık yaşananlar ders olur hepimize...