Siyasette “kırmızı kartlar” havada uçuşuyor... 2017’de grup sözcüsüyken CHP Grubu’nun Meclis Genel Kurulu’nda anayasa değişiklik teklifine ilişkin yaptığı “kırmızı kart” gösterme ve “ayağa kalk” eylemi VAR’dan dönen Özgür Özel şimdi de Genel Başkan olarak elini bir kez daha cebine götürdü ve iktidara bir “kırmızı kart” daha çıkardı... Hem de yine “ayağa kalkıyoruz” diyerek... “Büyük bir sürpriz’ dediği bu açıklaması da çoğu kesimde hayâl kırıklığı yarattı, sosyal medya kullanıcıları arasında da eleştirilere, hatta tepkilere neden oldu. Dolayısıyla bu “kırmızı kart” da VAR’a takılacak gibi... Evet, ekranlara çıkan CHP’liler “Herkes bizi, kırmızı kartı konuşuyor” diyor ve reklamın iyisi kötüsü olmaz havasındalar ama bunun birde negatif yansıma olasılığı da var elbette. Malum CHP açısından en büyük sıkıntı kendilerinin bile dile getirdiği sorunlara çözüm getirme konusundaki inandırıcılık yetersizliği. Hâl böyle olunca da CHP’lilerin anlatımıyla iktidarı sandığa zorlama amaçlı denilen ve bir yüzünde ülke sorunları özellikle de hayat pahalılığı, geçim sıkıntısına dönük sorunların sıralanacağı “kırmızı kartlar” gösterilmesinin CHP’ye ne kazandıracağı da soru işareti. Zira vatandaşın ana muhalefetten beklentisi sorunları sıralamak değil, çözüm umudu vermek... Yoksa vatandaş o sorunları bizzat yaşıyor zaten...
★ ★ ★
Elbette partilerin, birbirinden farklı kampanya stratejileri izleyerek hem kendi tabanlarını konsolide etmeyi hedeflemeleri hem de kararsız seçmenden pay almaya çalışmaları siyasetin gereği. Türkiye’nin yakın siyasi tarihine bakıldığında da unutulmayan birçok seçim kampanyası ile vaatler bulunuyor. Ama toplumdaki karşılıkları ve başarı durumlarına bakıldığında genelde hiçbiri daha öncekinin ya da bir başka yerden alıntının tekrarı değil Olanlar da çuvalladı zaten. Siyasette bildik şeyleri söylemenin denenmiş stratejileri yinelemenin pek karşılığı, getirisi yok ya da çok nadir çünkü... Mesela Susurluk Skandalı’nın patlak vermesinden sonra 1997 tarihinde her akşam 21.00’de başlayıp bir dakika boyunca ışıkların yakılıp söndürülmesi ile başlayan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri, süreç içerisinde farklı yurttaş gruplarını içine alarak kitleselleşmişti. Sonuç da verdi. Üstelik bu bir parti falan değil yurttaş girişimi olarak kendilerini adlandıran bir grup aydının öncülüğündeydi..
Siyaseten bunun benzerini de Özel denedi yine... Temmuz 2024’deki grup toplantısında asgari ücret ve emekli maaşlarında düzenleme yapılmamasına tepki göstererek şu çağrıyı yaptı:
“Asgari ücret artsın istiyorsanız bu akşam saat 9’da başlıyoruz. Işıkları yakın, ışıkları kapatın. Işıklar uzaydan görülecek. Kendinizi gösterin, zam isteyenler ayağa kalksın. Zammı söke söke alacağız...”
İlk başta hafiften bir hareketlenme oldu ama ne kadar kabul gördüğü, ne sonuç verdiği de ortada...
★ ★ ★
Yani şimdilerde “Geçim yoksa seçim var” diyen Özel’in iktidarı sandığa zorlama anlamında topu vatandaşa atması ilk değil… Bunun gerekçesini de CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı ekranlardan şu sözlerle daha yeni çok net ifade etti zaten:
“Biz 130 milletvekilimizle istifa etsek de 130 vekil Meclis’ten gitse de, göğe yükselse de CHP olarak erken seçimin yapılmasını sağlayamıyoruz. Meclis aritmetiği böyle. Bizim parlamentoda herhangi bir şey yaparak erken seçime gitme, memleketi sandığa götürme şansımız yok...”
Bu ne demek? Vatandaş zorlarsa, seçime varız. Dolayısıyla sine-i millet, vekil koltuklarından fedakârlık seçeneği önerenlere de cevap niteliğinde... Daha önce de sine-i millet düşüncesinin “tuzak olduğu” yorumları da yapıldı malum. Böyle bir durumda, sadece boşalan koltuklar için seçim yapılır, iktidarın vekil sayısını artırma ve istediği gibi Anayasa’yı değiştirme imkânı doğar diye. Evet bu olasılık dahilinde ama bir de eğer böyle bir şey varsayalım olur ve sandığa gidilirse hepsini yeniden hem de büyük farkla CHP’nin kazanması durumunda bunun iktidar açısından “güven kaybı” anlamına gelme tarafı var... Bunun örneği de Ekim 1979’da TBMM 16. Yasama Dönemi içerisinde boşalan beş milletvekilliği için yapılan ara seçimde yaşandı nitekim… Ana muhalefet durumundaki Süleyman Demirel 5-0 seçimi kazandı; AP oylarındaki artış ve CHP oylarındaki düşüşün ardından dönemin başbakanı CHP lideri Bülent Ecevit iktidardan düştü...
Dolayısıyla anketler üzerinden “Bitti bu iş, ilk seçimde iktidarız” iddiasındaki CHP açısından denenebilir bir yol, neden olmasın? Nihayetinde risk almak da siyasetin bir gereği.. Tabii istenirse...