Atatürk öldüğünde Cumhuriyet henüz 15 yaşındaydı. Kurucusunu kaybeden Türkiye büyük acı yaşarken, bir yanda da Atatürk’ün ölümünü fırsat olarak gören içerideki ve dışarıdaki mihrakların genç Cumhuriyet’i yıkmak için faaliyetlerini hızlandırma endişeleri vardı. Çünkü daha Atatürk’ün hastalığını duyar duymaz Hatay meselesi yüzünden Fransızlar ve İngilizlerle iş birliği içindeki saltanat heveslileri hareketlenmeye başlamışlardı. Dahası, bir dünya savaşı da kapıdaydı. Dolayısıyla, ülke içi ve dış ülkeler kamuoylarına Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı yolda sağlam adımlarla devam edeceği mesajının verilmesi kritik önemdeydi. Bu bağlamda da Atatürk’ün gözlerini kapadığı 10 Kasım 1938 ile onun bir gün öncesi ve bir gün sonrası, yani 9, 10, 11 Kasım 1938 hem en hüzünlü hem de siyasi anlamda en hareketli günlerdi. Türkiye, Atatürk’ünü, önderini kaybetmenin yasını tutarken, aynı zamanda metanet içinde Cumhuriyet’in ayakta kalacağı mesajını verdi.
***
9 Kasım 1938: Çarşamba sabahı Atatürk’te adale kasılmalarıyla istenç dışı hareketler ve inlemeler görüldü. Bir ara sık sık öksürdü. Terledi.
Öğle üzeri saat 11.00’den sonra 3 dakika süreyle oksijen verildi. 13.10’da bu tekrarlandı. Başbakan Celal Bayar ve Dr. Asım İsmail Arar saraya geldiler.
Akşama doğru Atatürk yeni bir komaya girdi. Gözbebekleri ışığa cevap verse de tabandan artık refleks alınamıyordu. Nefes borusundan hırıltılar işitilmeye başlandı. Başucundaki doktorlar Müşahede Defteri’ne ‘Agoni’ diye not düştüler.”
“Agoni”, “can çekişme” demekti.
9 Kasım - Saat 24.00... Resmî tebliğ:
Saat 20.00’den itibaren dalgınlık artmıştır. Umumî ahval vahamete doğru seyretmektedir. ( * Atatürk’ün Son 100 günü)
***
10 Kasım 1938: Atatürk saat 09.05’te hayatını kaybetti. Hükümet, Atatürk’ün ölüm haberini, öğle saatlerinde resmi bir bültenle açıkladı. Bu bültende Atatürk’ün öldüğü ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin “ölümsüz” olduğu vurgulanıyor, hükümetin görev başında olduğu, otorite boşluğu olmadığı mesajı özenle veriliyordu. Bültende, Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen yapılacağı ve seçilecek kişiye hükümetin, milletin bilhassa ordunun destek vereceğinin altı çiziliyordu. Atatürk’ün miras bıraktığı Cumhuriyet’in titizlikle korunacağı ve Atatürk yolunda devam edileceği bildiriliyordu. Özellikle Türk gençliğinin, Türkiye Cumhuriyeti’ni daima koruyacağı ve Atatürk’ün izinde yürüyeceği vurgulanıyordu. Hükümetin resmi açıklamasında belirtildiği üzere yeni Cumhurbaşkanını seçmek için Meclis derhal toplanacaktı. 1924 Teşkilat-ı Esasiye 34. maddesi karşılaşılan durumu, “Cumhurbaşkanlığı boş kaldığında Meclis toplanıksa Cumhurbaşkanını hemen seçer. Meclis toplanık değilse Başkanı tarafından hemen toplanmaya çağrılarak Cumhurbaşkanı seçilir. Meclis’in seçim dönemi sona ermiş veya seçimin yenilenmesine karar verilmiş olursa Cumhurbaşkanını gelecek Meclis seçer” şeklinde düzenlemekteydi. Hükümet, Anayasa’nın bu hükmünü uygulamaya koydu.
***
11 Kasım 1938: Yeni Cumhurbaşkanını seçmek için CHP Parti Grubu ve Büyük Millet Meclisi toplandı. Sabahleyin 9.30’da önce CHP Parti Grubu Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için toplandı. Başbakan Celal Bayar kürsüde kısa bir konuşma yaptı:
“Bugünkü parti toplantımız Cumhurreisi için namzet seçmek içindir. Herkes serbestçe istediği bir ismi namzet olarak yazsın. En çok rey alanlar saat 11.00’de yapılacak umumi heyet içtimaında namzet olarak gösterilecektir.”
CHP Grup Toplantısına 323 milletvekili katıldı. Gizli olarak yapılan oy verme işlemi sonucunda 322 oyun İsmet İnönü için kullanıldığı ortaya çıktı. Bir oy Celal Bayar’a verildi.
CHP Parti Grubu’ndan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi için Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu toplandı. Cumhurbaşkanı Vekili ve Meclis Başkanı Abdülhalik Renda oturumu açtı. Atatürk’ün ölümüne ilişkin tezkere okundu. Atatürk için beş dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi için oylamaya geçildi. Oylama sonucunu Meclis Başkanı açıkladı:
“Netice-i arayı arz ediyorum. Reisicumhurun intihabı için 348 arkadaş iştirak etmiştir. 348 reyle ve müttefikan Malatya Mebusu İsmet İnönü Reisicumhur intihap edilmiştir.”
Seçimin ardından İsmet İnönü yemin etti ve Türkiye ikinci Cumhurbaşkanı oldu.
( * Mekân ve Siyaset İlişkisi Bağlamında Anıtkabir - Doç. Dr. Tunç Boran)
***
Türkiye Cumhuriyeti kurucusunun ölümünün hemen ardından ciddi bir sınav vermiş, iktidar çatışması yaşanmadan 24 saat içinde yeni “şefini” belirlemişti. Herhangi bir otorite boşluğu olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı yolda sağlam adımlarla devam edeceği mesajı iç ve dış kamuoyuna verilmişti. Atatürk’ün cenaze töreni düzenlenmeden Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılmasının nedeni de bu kaygıydı. Ancak siyasal hafızanın da böyle bir tercih yapılmasında etkisi olabilirdi. Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali, anılarında 10 ve 11 Kasım 1938 günlerinin Dolmabahçe Sarayı görünüşünü şu şekilde aktarmaktadır:
“...Bizler üzüntümüzden kahrolurken, ölüm haberini alınca kalbine ateş ederek intihara teşebbüs eden Salih Bozok kanlar içinde yatıyordu. Saray, aniden boşalıvermiş, birkaç arkadaş acımızla, derdimizle baş başa kalıvermiştik. Ankara’da Reisicumhur seçimi, Heyeti Vekile intihabı vardı. Bütün Riyaseti cumhur memurları hemen Ankara’ya çağrılmışlar, zavallı Hasan Rıza Soyak yapayalnız bırakılmıştı. Sarayı ne arayan ne soran kalmıştı!..
Tıpkı tarihlerde gördüğümüz gibi bir tarafta padişahın hasıra sarılmış cenazesi, diğer tarafta kılıç alayı merasimi hazırlıkları gibi bir hava esiyordu. Aziz Atatürk, ölüm döşeğinde, sakin ve hareketsiz çenesi bağlanmış yatıyor. Diğer taraftan herkes açılacak olan yeni devre göre vaziyetini sağlamlaştırmaya koşuyor ve bununla uğraşıyorlardı...”
***
O günden bu yana 84 yıl geçti. O’nu hiç görmesek de hep hissettik ve sevdik... Bugün Cumhuriyet 99 yaşında, 100’üncü yılına gün sayıyor... Ve her daim de O’nu hatırlıyoruz...