Galatasaray, Atiker Konyaspor karşısında çok kötü bir ilk yarı oynadı. Sarı- kırmızılılar Bruma ve Yasin’in eksikliğini oldukça hissettiler. Nitekim ev sahibi takım bu devrede üç net pozisyon buldu.
Galatasaray ikinci yarıya, ilk yarının etkisiz isimlerinden Josue yerine yeni transfer Garry Rodrigues ile başladı. Bu değişiklik sarı- kırmızılılara sihirli değnek etkisi yaptı.
Gerçekten de ikinci yarıda çok farklı bir Galatasaray izledik. Rodrigues ile hızlanan sarı- kırmızılılar bu devredeki futbollarıyla maçı kazanmayı başardılar.
İlk olarak yeni transfer Rodrigues’e değinmek istiyorum. ‘’ Galatasaray’daki Bilmeceler ‘’ başlıklı son yazımda Garry Rodrigues için ‘’ tam bir muamma ‘’ benzetmesi yapmıştım. Fakat Garry Rodrigues, bu maçın ikinci yarısındaki futboluyla bende çok olumlu bir izlenim bıraktı. 45 dakikalık bir izlenimle kesin yargılara varmak elbette doğru değil. Fakat Rodrigues’in pek çok kişinin kafasındaki soru işaretlerini aynı benim gibi olumlu anlamda dağıttığını söyleyebilirim.
Rodrigues hızı, topu kullanışı, kaçışları ve koşularıyla her anlamıyla iyi bir ofansif futbolcu izlenimi verdi. Bruma’yı andıran bu futbolcu için şu an itibariyle iyi bir transfer
Lig bu akşam başlayacak. Fakat Galatasaray’daki bilmeceler sürüp gidiyor.
Sarı- kırmızılılar her ne kadar ligde liderin sadece üç puan gerisinde olsalar da, ortaya koydukları futbol herkesin malumu. Tuzlaspor ve Al-Ettifaq maçlarında oynanan kötü futbol ve alınan skorlar da durumun vahametini iyice gözler önüne serdi.
Galatasaray buna rağmen tatmin edici transferler yapamadı. Garry Rodrigues tam bir muamma. Kendisi 3,5 milyon Euro edecek bir futbolcu mu? Hangi başarılarda adı var? Daha önce bu paralara imza atmış mı?
Bu soruların cevabı maalesef olumsuz. Yani Garry Rodrigues, Galatasaray’daki bilmecelerin pahalı bir bölümünü oluşturuyor. Galatasaray açısından Rodrigues’in başarılı olmasını umarım. Aksi takdirde pahalı bir fiyaskoya daha imza atılmış olacak.
Podolski konusu da hala çözülemedi. Her ne kadar Podolski tam randıman veremese de, gitmesi halinde sarı- kırmızılıların elinde sadece Eren Derdiyok kalacak. Onun da çok verimli olduğu söylenemez. Alternatifi de kalmazsa Galatasaray çok sıkıntı yaşar.
Aslında her halükarda Galatasaray’ın bir santrafora ihtiyacı var. Fakat sarı- kırmızılılar böyle bir arayış yerine zamanlarını Ahmet Çalık transferiyle geçirdiler ve
Eto’o’nun Beşiktaş’a transfer olma ihtimalinin olduğu herkes tarafından biliniyordu. Transfer görüşmelerinin ayrıntılarına girmek adetim değildir. Zaten pek çok kişi gibi ben de bu transferin ayrıntılarını Beşiktaş’ı yakından izleyen muhabir ve spor yazarlarıyla, iki başkanın açıklamalarından öğrendim.
Bir transfer gerçekleşir veya gerçekleşmez. Futbolda bundan daha doğal bir şey yoktur. Ancak bir transfer görüşmesinin sonucunu Antalyaspor Başkanının yaptığı gibi açıklarsanız onarılması zor yaralar açabilir.
Maalesef Antalyaspor tesislerinin açılışı dolayısıyla yapılan tören sırasında Eto’o ile ilgili yaşananlar futbolumuz için hiç hoş olmadı. Bu anlamda Fair playin büyük bir yara aldığını söyleyebiliriz.
Antalyaspor Başkanı Ali Şafak Öztürk’ün törende hangi amaçla böyle bir Eto’o organizasyonu düzenlediği elbette tartışılmaya devam edecektir. Fakat hangi amaç için olursa olsun Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın davetlisi olarak törene katılan Beşiktaş Başkanı ve Teknik Direktörünü kamuoyu önünde zor duruma (!) düşürmeye çalışmak öncelikle misafirperverlikle bağdaşmaz.
Centilmenlik ise resmen ayaklar altına alınmıştır.
Ülkece zor günler geçiriyoruz. Bütün aklı
Yeni bir yıla girmenin heyecanı içerisindeyiz. Herkesin yeni yıldan bir takım beklentileri var. Buna futbol dünyamız da dahil.
Elbette yeni yılda ülke futbolumuzdan beklentilerimizin başında Türk Milli Takımı ve UEFA Avrupa Ligi’ne katılan takımlarımızın başarılı olması geliyor. Hepimizin temennisi bu beklentinin gerçeğe dönüşmesi.
Gelgelim biraz düşünüp ayrıntıya girince geçmiş yıllardan süregelen bazı olumsuzlukların artarak devam ettiğini görüyoruz. Örneğin, Avrupa’da başarı hedefliyoruz ama Türkiye Süper Ligi’nde oynanan futbol Avrupa’nın önemli liglerinin çok gerisinde.
Öncelikle ülkemizde futbol çok yavaş oynanıyor. Tempomuz çok düşük. Örneğin Avrupa’nın önemli liglerindeki sıradan maçlarda bile bizden daha hızlı ve göze daha hoş gelen bir futbol oynanıyor.
Elbette bunun önemli bir unsuru da hakemler. Türk hakemleri son yıllarda maalesef pek iyi durumda değiller. Hele bu sezon tam anlamıyla dökülüyorlar. Verdikleri ve vermedikleri kararlar evlere şenlik. Özellikle ikili mücadelelerde hemen düdüklerine başvuruyorlar. Oysa Avrupa’nın önemli liglerinde futbol kuralları içerisindeki ikili mücadelelerde oyun katiyen kesilmiyor. Yani futbolun hızlı ve tempolu
5-1’lik Alanyaspor galibiyeti sonrasında neredeyse bütün yorumcular bu galibiyetin kimseyi yanıltmaması ve sarı- kırmızılı takımdaki gerçeklerin üzerini örtmemesi gerektiğini yazdılar. Nitekim o galibiyetin yarattığı rüya sadece üç gün sürdü ve Galatasaray, 2. Lig temsilcisi Tuzlaspor’a özellikle ikinci yarıdaki kötü oyunu sonucunda 3-2 mağlup oldu.
Öncelikle defalarca vurguladığımız Riekerink’in bir teknik direktör olmadığı gerçeği bu maçta bir kez daha açıkça kendisini gösterdi. Takımdan bir an evvel gönderilmesi gereken Cavanda ilk on birde maça başladı, Linnes ise sol bekte. Oysa Sabri oynatılmayacaksa Linnes sağ bekte, Carole sol bekte yer almalıydılar. Cavanda’dan daha ne fayda beklendiğini anlamak zor. Üzerine bir de sakatlık binen Cavanda’yı göndermek de kolay gözükmüyor.
Herkes kupa maçlarında gençlere şans verirken alt yapıdan gelen Riekerink genç olarak sadece Kerem’i sahaya sürdü. Orta sahada dökülen Hamit’i ilk yarı sonunda değil, skor 3-1 olduktan sonra oyundan çıkarttı. Maçı çevirmek için Sneijder’ e ihtiyacı varken o, Hamit’in yerine genç Birhan’ı sahaya sürdü. Sneijder’in oyuna girmesi için acaba daha hangi şartların oluşması gerekiyordu? Santrafor Eren’i
Deplasmandaki Trabzonspor maçı Fenerbahçe için düşündüğünden kolay geçti. Her ne kadar maçın başında Trabzonspor atak üstünlüğünü elinde tutan takım olsa da, skor üstünlüğünü eline geçirecek pozisyonları çok bulamadı.
Penaltı ve kırmızı karttan sonra ise maçın havası tamamen değişti. Sow’un golünden sonraysa maç zaten bitti. Hatta Advocaat, 3-0’dan sonra Ozan Tufan ve Aatıf’ı oyuna alarak karşılaşmayı bir hazırlık maçına çevirdi.
Maçın adamı tartışmasız Lens’ti. Hollandalı yıldız, ne kadar doğru bir transfer olduğunu bir kez daha gösterdi.
Trabzonspor ise bir Fenerbahçe maçını daha kazanamadı. Oysa bu karşılaşmanın gerek Trabzon, gerekse de Trabzonspor tarihi açısından büyük bir önemi vardı. Çünkü Hüseyin Avni Aker Stadında oynanan son karşılaşmaydı. Trabzonspor’un ve Trabzonluların bu tarihi stada vedaları çok buruk oldu. Belki Trabzonspor yönetimi bu burukluğu telafi etmek için yeni stada geçişi erteleyebilir ya da devre arasında bir hazırlık maçı ya da gösteri maçı şeklinde bir organizasyonla vedayı gerçekleştirebilir. Her ne kadar Fenerbahçe maçı bu stattaki son maç olarak açıklansa da böyle bir organizasyon beni şaşırtmayacaktır.
Yeniden konuya dönersek, inanılması
Galatasaray’ın bu sezonki performansını ve en son Türkiye Kupası’nda oynanan Tuzlaspor maçını dikkate alınca sarı- kırmızılılardan Alanyaspor karşısında böyle bir skor beklemiyordum. Herhalde bu durum pek çok futbolsever için de geçerlidir.
Aslında maçın başında klasik Galatasaray’dan esintiler izlemeye devam ettik. Konuk takım Alanyaspor maçın başlamasıyla birlikte çok rahat bir şekilde sarı- kırmızılı kaleye gelmeye başladı. Ardından Galatasaray’ın alıştığımız pas oyununu izledik. Bununla birlikte diğer maçlardan farklı olarak sarı- kırmızılıların kanatları daha çok kullanmaya çalıştığını gördük. Ancak yine gol pozisyonuna girmekte sıkıntı çeken Galatasaraylı futbolcular, arzuladıkları golü de bir duran top sonucunda kazandılar.
Yedikleri gol de, klasik Galatasaray’ın sahada olduğunun en güzel örneğiydi. Nitekim Galatasaray’ın bu yarıda bulduğu ikinci golü de Alanyasporlu Gassama kendi kalesine attı. Ancak bu golü sarı- kırmızılıların sağ kanadı etkili kullanmaları sonucunda rakibi hataya zorlamalarının bir sonucu olarak değerlendirmek de çok yanlış sayılmayacaktır.
Maçta ne olduysa ikinci yarıda oldu. Galatasaray’ın dört dakikada iki gol bulup skoru 4-1’e getirmesi
Beşiktaş, oldukça sıkıntılı bir süreçten geçen Gaziantepspor’u 1-0 mağlup ederken resmen ecel terleri döktü. Çünkü siyah- beyazlılarda da işler çok yolunda gitmiyor. Gaziantepspor, Vodafone Arena’daki maçta Beşiktaş’a çok zor anlar yaşattı. Kırmızı- siyahlılar son vuruşlarda biraz becerikli olsalar bu maçı beraberlikle, hatta galibiyetle bile sonuçlandırabilirlerdi.
Beşiktaş’ın defansında sorun var. Rhodolfo hala kendisine gelemedi. Bu maçta da özellikle ikinci yarıda Ghilas karşısında düştüğü durum bunun en güzel örneği oldu. Zaten o pozisyondan hemen sonra Şenol Güneş, Rhodolfo’yu oyundan çıkartmak zorunda kaldı. Aslında Beşiktaş gibi bir takımın kendi sahasında oynadığı böyle bir karşılaşmada 71.dakikada stoperini çıkartıp yerine bir savunma oyuncusu almak zorunda kalması her şeyi açıklıyor.
Orta sahada Oğuzhan istikrarsız bir görüntü sergiliyor. İkinci yarıda kazanılan penaltıyı kullanma konusunda gösterdiği egoistlik ise üzerinde durulması gereken bir konudur. Yukarıda da belirttiğim gibi eğer Gaziantepsporlu futbolcular son vuruşlarda biraz becerikli olsalardı şimdi herkes Oğuzhan’ın kaçırdığı penaltıyı konuşuyor olacaktı. Bir takım eğer maçı garantileyecek avantajlı