Cenk Tosun’u Everton’a gönderen, Pepe ve Tosic’i de sakatlıklarından dolayı İstanbul’da bırakmak zorunda kalan Beşiktaş’ın Antalyaspor karşısında oynayacağı oyun ve alacağı skor merak konusuydu.
Açık konuşmak gerekirse, siyah- beyazlıların zorlanacaklarını tahmin edenler haklı çıktılar. Evet, Beşiktaş tempolu oynayıp bol pozisyona girdi. Ancak kalesinde de oldukça fazla pozisyon gördü. Eğer Antalyasporlu futbolcular son vuruşlarda daha başarılı olsalar ya da son pas tercihlerini doğru yapsalar, sonuç daha farklı olabilirdi.
Bu anlamda siyah- beyazlıların, ilk defa yan yana oynayan bir defans dörtlüsüyle sahada yer almanın sıkıntılarını yaşadıklarını söyleyebiliriz. Burada özellikle stoper tandemi daha büyük önem taşıyor. Çünkü stoper tandemi, birlikte oynadıkça başarının artacağı, uyum isteyen bir mevkii. Oysa yukarıda da belirttiğim gibi Pepe ve Tosic’in ikisinin birden sakat olmalarından dolayı bu bölgede Medel ve yeni transfer Vida oynadılar. Medel, nispeten daha pozitif bir oyun sergilese de Vida, ciddi anlamda uyum sorunu yaşadı. Hırvat stoper her ne kadar bir iki pozisyonda önemli kesmeler yapsa da, takıma ve takımın oyununa uyum sağlaması için biraz daha zamana
Türkiye, aynı gün iki büyük ismini kaybetti. Münir Özkul ve Aydın Boysan, arkalarında doldurulamayacak birer boşluk bıraktılar. Onlara, hayatlarımıza kattıkları her şey için sonsuz teşekkür borçluyuz. Bu iki büyük usta, daima kalplerimizde yaşayacaklar…
Futbol meraklıları için İngiltere Premier League bir fenomendir. Ancak Türk halkı için Premier League ayrı bir önem kazandı. Çünkü Beşiktaşlı Cenk Tosun artık Everton forması giyecek. Cenk Tosun’u tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Elbette Şenol Güneş ve Beşiktaş yönetimini de tebrik etmek gerekiyor. Cenk Tosun’un çok daha büyük başarılara imza atabileceğine inanıyorum.
Cenk Tosun’un da katılımıyla bizim için ayrı bir anlam kazanan Premier League’e genel açıdan bir bakalım. Premier League’de bu sezon tartışmasız bir şekilde Manchester City fırtınası esiyor. Guardiola’nın oyuncuları, ligde elde ettikleri 18 maçlık galibiyet serisiyle tarihi bir rekora imza attılar. Her ne kadar bu seri, Crystal Palace beraberliğiyle sonlansa da 3-1’lik Watford galibiyeti Manchester City’nin gerilemeyeceğini gösterdi. Zaten futbol otoriteleri Manchester City’nin şampiyonluğuna kesin gözüyle bakıyorlar. Her ne kadar futbolda
Sakat ve cezalı futbolculardan dolayı Konya’ya eksik bir şekilde giden Fenerbahçe’nin, sahaya nasıl bir kadroyla çıkacağı merak konusuydu. Aslında hemen herkesin tahmin ettiği bir on bir vardı. Tartışılan konu ise, bu on bir de Valbuena’nın mı, yoksa Aatıf’ın mı yer alacağıydı.
Lakin Aykut Kocaman, bütün tahminleri ve beklentileri alt üst eden bir kadroyla sahaya çıktı. Şaşkınlığı zirveye çıkaran bu kadroda santrafor bulunmazken, Valbuena ve Aatıf birlikte yer alıyorlardı. Orta sahada ise, oynamasına kesin gözüyle bakılan Ozan Tufan’ın yerine Oğuz Kağan Güçtekin şans bulmuştu.
Oğuz Kağan Güçtekin gibi genç yeteneklere, özellikle büyük takımlarda forma şansı verilmesini sonuna kadar destekliyorum. Ancak bir de gerçekler var. Sezona kötü başlayan Ozan Tufan, tam formunu bulmuşken kulübeye çekildi. Her ne kadar Fenerbahçe gibi bir takımın iki defansif orta saha ile oynamasını doğru bulmasam da, teknik direktör tercihi olarak saygı duydum. Ancak yine belirteyim, bu tercihi hiçbir zaman benimsemedim. Her ne kadar Fenerbahçe, bu tercih sonrasına denk gelen Sivasspor maçıyla birlikte arka arkaya galibiyetler alarak zirve yarışına ortak olsa da, bu başarıların temel nedeni
Göreve geldikten üç gün sonra Göztepe gibi zorlu bir takım karşısında ilk maçına çıkan Fatih Terim, güzel bir başlangıç yaptı.
Tecrübeli teknik adam, doğru bir kararla kadroda önemli bir değişikliğe gitmedi. Sadece, olması gerektiği gibi Linnes’i sağ, Denayer’i ise sol bekte görevlendirdi.
Taktiksel anlamda ise yine doğru bir değişiklik söz konusuydu. Sarı- kırmızılılar, 4-3-3 olarak da yorumlanabilecek 4-1-4-1 şeklinde bir dizilişle sahaya çıktılar. Fernando tek ön libero olurken, onun önünde Belhanda ve Ndiaye yer aldılar. Rodrigues ve Feghouli de olması gerektiği gibi kanatlarda görev yaptılar.
Her ne kadar Belhanda aksasa da, gerek yeni teknik direktör, gerekse de taraftar etkisiyle Galatasaray maça etkili başladı. Ancak golü bulan Göztepe oldu. Bu gole rağmen mücadeleci futboldan vazgeçmeyen Galatasaray, kısa süre sonra beraberliği yakaladı.
Bununla birlikte, ilk yarının kalan dakikalarında konuk Göztepe’nin istediğini daha çok yapan taraf olduğunu belirtmek gerekiyor. İzmir’in sarı- kırmızılı ekibi, oldukça rahat ve soğukkanlı bir şekilde oynayarak ilk yarıyı bitirdi.
Fatih Terim ikinci yarıya, Belhanda’yı Gomis’in arkasına alarak 4-2-3-1 şeklinde başladı. Bu
Maç öncesinde genel kanı, sıkıntılı günler geçiren Karabük karşısında Fenerbahçe’nin kolay ve farklı bir galibiyet alacağı yönündeydi. Nitekim Karabük, Kadıköy’e beş önemli oyuncusundan yoksun geldi.
Ancak işler hiç de düşünüldüğü gibi gelişmedi. Sahada müthiş bir disiplinle oynayan Karabük, Fenerbahçe’nin oyununu bozdu. Sahayı iyi parselleyen konuk takım futbolcuları, Fenerbahçeli meslektaşlarına göre daha iyi bir pas trafiği kurdular. Hatta Karabüklü futbolcular, bir süre sonra karşı sahaya da daha etkili geçmeye ve rakip kale önünde etkili olmaya başladılar. Eksikleri ise karşı kale önünde çoğalamamaları ve son tercihlerinin kötü olmasıydı. Elbette bunda kalite ve tecrübe gibi faktörler de oldukça etkili oldu.
Fenerbahçeli futbolcular ise, kolay geçeceğine şartlandıkları karşılaşmada bir türlü gol bulamayınca strese girdiler. Bu durum, Sivasspor maçı öncesine ait bilinçaltında yer alan korkuların yeniden canlanmasına neden oldu. Bu da, Fenerbahçeli futbolcuları dakikalar ilerledikçe daha fazla oyundan düşürdü ve hata yapmaya yöneltti. Bunun üzerine bir de taraftar baskısı eklenince, olay travmatik bir anksiyeteye dönüştü.
Gelgelelim, Aykut Kocaman’ın ikinci yarının
Trabzonspor, Rıza Çalımbay ile adeta yeniden doğdu. Bursaspor maçını da kazanan bordo- mavililer, Rıza Çalımbay ile çıktıkları sekiz karşılaşmada bir yenilgi, bir beraberlik ve altı galibiyet aldılar. 19 puanlık bu büyük başarının mimarı Rıza Çalımbay, her açıdan övgüyü hak ediyor.
Rıza Hoca’nın, enkaz halinde bir takım teslim aldığını kimse inkar edemez. Trabzonspor’un Rıza Çalımbay’dan önceki ve sonraki hali siyahla beyaz kadar farklı. Trabzonspor’da Rıza Çalımbay’ın sihirli dokunuşundan sonra çok şey değişti. Bordo- mavililerin galibiyet serisinin dışında üç haftadır gol yemediklerini de vurgulamak gerekiyor. Oysa Rıza Çalımbay öncesinde, gol yeme konusunda da bir rekor söz konusuydu.
Elbette şu an Trabzonspor’da her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyemeyiz. Hala önemli sıkıntılar var. Örneğin bordo- mavililer, Bursaspor karşısında özellikle ilk yarıda pek varlık gösteremediler. Dame N'Doye’un görev yaptığı sol kanat nerdeyse hiç çalışmadı. Bu oyuncu tercihleriyle sahaya çıkan Trabzonspor’da, Dame N'Doye’un yerine Burak Yılmaz sol kanatta oynatılabilirdi. Nitekim Rıza Çalımbay da, 57.dakikada Dame N'Doye’un yerine Olcay Şahan’ı sahaya sürdü. Ancak ondan da çok
Geçen hafta derbide Beşiktaş’a hem skor hem de oyun olarak boyun eğen Galatasaray, Akhisar karşısında da büyük sıkıntılar yaşadı. 4-2’lik skora rağmen Tudor ve Galatasaraylı futbolcular gerilim dolu bir gece yaşadılar. Hatta Tudor, ilk yarının sonunda tribünler tarafından istifaya davet edildi ve Fatih Terim tezahüratları yapıldı.
Esasen Galatasaray maça iyi başladı. Ancak önce Mariano’nun sakatlanıp çıkması, sonra da Maicon’un kendi kalesine attığı gol sarı- kırmızılıları olumsuz etkiledi. Devrenin sonuna doğru Muslera’nın hatasıyla gelen ikinci gol de işin tuzu biberi oldu.
Ancak ikinci yarıya gol için yoğun bir baskıyla başlayan Galatasaray, istediğini almayı başardı. Fernando’nun çabası ve ikinci yarının başında attığı gol dışında ilk yarının etkisiz isimleri Belhanda ve Feghouli’nin ikinci yarıda biraz hareketlenmeleri ve Ndiaye’nin öne doğru oynatılması Galatasaray’ın geri dönüşünde etkili oldu. Ama şüphesiz bu geri dönüşteki en büyük faktör Galatasaray taraftarlarıydı. Sarı- kırmızılı taraftarlar kendi futbolcuları üzerinde itici bir güç oluşturdukları gibi rakip takım üzerinde de büyük bir baskı meydana getirdiler.
Gelgelelim bu maçın biraz derinlemesine
Şampiyonlar Ligi’nde tarih yazan Beşiktaş, Türkiye Ligi’nde darbe yemeye devam ediyor. Siyah- beyazlılar, Kayseri’de de yaklaşık 48 dakika on kişi oynamak zorunda kalan rakiplerini yenemediler.
Gerçekten de Beşiktaşlı futbolcular, Şampiyonlar Ligi’nin ardından Türkiye’deki maçlara uyum sağlayamıyorlar. Burada ciddi bir motivasyon ve konsantrasyon eksikliği söz konusu. Siyah- beyazlıların, Kayserispor karşısında maç henüz 0-0 iken kaçırdıkları iki mutlak golü belki de bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Cenk Tosun’un kaçırdığı pozisyon yorum kaldırabilir ama Oğuzhan’ın topu resmen boş kaleye gönderememesini mantıklı bir şekilde açıklamak zor.
Esasen bu uyumsuz hava takımın geneline hakimdi. Adriano sahanın iyilerinden olmasına rağmen, bekler maçın son bölümüne kadar oyuna neredeyse hiç katkı yapmadılar. Gökhan Gönül, belki de futbol hayatının en kötü maçlarından birini oynadı. Babel ilk yarıda hiç yoktu, ikinci yarıda biraz hareketlendi. Quaresma gerçek performansının çok altında kaldı. Umut olarak sahaya sürülen Talisca yine hayal kırıklığı yarattı.
Bu listeyi bu şekilde devam ettirebiliriz. Lakin gelin görün ki, oyun Beşiktaş’ın ayağına geldi. Skandal bir golle geriye