Sezona kötü başlayan ve şampiyonluk yolunda tüm kredilerini bir mirasyedi gibi harcayan Fenerbahçe’nin sadece Akhisar değil, sezon sonuna kadarki lig maçlarında kazanmaktan başka çaresi yok... Olası bir beraberlik bile bırakın şampiyonluğu, sarı-lacivertli ekibi ilk üçün dışına itecek gibi görünüyor... Hem Advocaat hem de oyuncular tehlikenin farkında... O nedenledir ki, kazanmak için gereken ne ise yapıyorlar... Dünkü maçta da kazanmak için öncelikle sakin olmak sonra Man’U yorgunu savunmayı dinlendirmek için düşük tempo ile oynamak ardından da kontra ile gol bulmak planlanmıştı. Plan tıkır tıkır işledi. Bütün oyuncular Advocaat’ın isteklerini yerine getirdi. Sonuçta Fenerbahçe istediği üç puanı bol golle süsleyerek hanesine yazdırdı.
Akhisar, Tolunay Kafkas ile birlikte ciddi bir değişim geçiriyor... Daha fazla Türk oyuncu oynuyor... Kaprisli ve sorunlu yabancılar kadroda zor yer buluyorlar... Bu tür geçiş dönemleri çoğunlukla sancılı olur... Fenerbahçe maçı da böyle bir döneme denk geldiği için Akhisar’ın dün çok fazla çaresiz kaldığı an oldu. Ama şu da bir gerçek, Fenerbahçe’yi zorladığı, tedirgin ettiği, hatta pozisyon ürettiği anlar da hiç az değil... Yani dünkü yenilgi
Olağanüstü bir Fenerbahçe izledik... Bakmayın siz topun neredeyse maçın tamamında Manchester’ın kontrolünde olmasına... Advocaat’ın istediği de buydu... Tıpkı Manchester’da oynanan ilk 30 dakika gibi... Orada beklenmeyen penaltılardı, burada beklenmeyen ise Emenike’nin vurdumduymazlığı... Ne var ki, bu müthiş başarıda Emenike’nin o kaçırdıkları için nazar boncuğu deyip geçebiliriz... Ama lütfen bundan sonra böylesi vurdumduymazlık yapmasın, çünkü Fenerbahçe taraftarının yakasına takacağı başka nazar boncuğu yok...
Dick Advocaat gerçekten çok tecrübeli ve bir o kadar da iyi bir teknik direktör olduğunu dün kanıtladı... Dünyanın en iyisi gösterilen Jose Mourinho’yu “Mourinho taktiği” ile alaşağı etti. Advocaat, OTOBÜS’ü çekti Fener kalesinin önüne ardından da istediğini tabelaya yazdırdı.
Hollandalı’nın planlarında elbette kontradan gol bulmak, sonrasında rakibin kendi sahasında oynamasına izin vermek birici sıradaydı ama Sow’un muhteşem golünün bu kadar erken gelebileceğini herhalde düşünmemişti... Erken gol planları çok önce sahaya yansıtmayı gerektirince bu Fenerbahçe’yi çabuk yordu... Ancak öylesine iyi yardımlaşarak savunma yaptı ki Fenerbahçe bu yorgunluk finallerde sıkıntı
Konyaspor-Fenerbahçe maçı ile ilgili kaleme alacağım yazıyı meslekdaşım Afşın Yakuboğlu ile konuşurken koyu bir Fenerbahçeli olan Afşın, “Kör topal kazandık. Konyaspor’un da bir penaltısını vermedi hakem” dedi... Gerçektenden de Afşın’ın söyledikleri bu maçın özetiydi...
Kör topal ya da başka bir değişle ite kaka kazanan bir Fenerbahçe, ikinci yarının tamamını tek saha oynayan, 74’e 26 gibi bir topa sahip olma yüzdesi yakalayan ama tek bir pozisyon bile üretemeyen Konyaspor... Buyrun size bu da 90 dakikanın geniş özeti...
Lensli bir Fenerbahçe gerçekten farklı oluyor... Dick Advocaat’ın İsmail Köybaşı kumarına karşın ilk yarıda bireysel olarak yüksek bir tempo yakalayan Lens, adeta Fenerbahçe’yi Konyaspor yarı sahasına taşıyan isimdi. Ne Emenike ne de Van Persie ona destek olmamasına karşın Lens tek başına takımını çekebileceği kadar Konya kalesinin önüne çekti. Ne zaman ki yoruldu ve bu yorgunluğu Aykut Kocaman yakalayıp, iki oyuncu birden değiştirmeyi hayata geçirdi. İşte o an bambaşka bir maç izledik... Neredeyse yarı sahaya hiç geçmeyen, (aslında geçemeyen demek daha doğru) bir Fenerbahçe, sanki antrenman yapıyormuşcasına ve yan pas rekoru kırmak istercesine oynayan ama bir
Ne Trabzon’un sezon başından bu yana ortaya koyduğu berbat görüntü ne de Galatasaray’ın önlenemez gibi görünen yükselişi bu maç ile ilgili değerlendirmeleri karşılamaz...
Çünkü bu büyük bir maç... Tarihsel yapısı bir tarafa iki kulübün büyüklüğü, başarıları, taraftar sayısındaki genişlik, Türk futboluna kazandırdıkları ve bunlar gibi çok sayıda unsurlar bu maçı dün olduğu gibi bundan sonra da hep büyük kılacaktır... O nedenledir ki, iki takımın ligdeki durumları, kadro yapıları, performansları, hatta hoca ve oyuncu kaliteleri büyük farklılıklar gösterse de bu maçlarla ilgili önceden kesin değerlendirme yapmak çok zordur... Bir bakmışsınız ki, açık ara favori görünen yerle bir olmuş... Tıpkı dün Galatasaray’ın olduğu gibi...
Geçtiğimiz hafta iki takım da önemli sinyaller vermişti... Galatasaray, kazanmasına rağmen göbekte ciddi sorunlar yaşamış... Trabzonspor ise evinde berabere kalmasına karşın sezonun toplamından fazla gol pozisyonuna girerek hayata döndüğünün işaretlerini vermişti... İşte bu işaretlerin devamı dün iki tarafta da artarak sürünce kazanan Trabzonspor oldu... Ersun Yanal, nasıl Galatasaray’ı çok iyi etüd etmiş ise Jan Olde Riekerink aksine dersini hiç çalışmamış
Kötü, zevksiz, bazen de çok kalitesiz futbolu tanımlamak için, “kör-topal bir oyundu” der geçeriz... Küçük bir tarif 90 dakikayı bize anlatır... Hatta “Hepsi bu kardeşim, başka bir şey anlatmaya gerek yok ki... Bir o attı, bir de o attı. Maçta bitti” özeti bile uzun gelebilir... Bu iki değerlendirmeden hangisini alırsanız alın dünkü Osmanlıspor-Fenerbahçe karşılaşmasının tam anlamıyla karşılığıdır...
İki hafta üst üste özellikle hızlı hücum anlamında mükemmel bir gösteri sunan Fenerbahçe dün neredeyse hiçbir anda bu hızlı oyundan parça ya da pasaj bile sunamadı...
Osmanlıspor da farklı değildi. Onlar da takım oyununu, konpakt futbolu uzun toplarla gole gitmedeki yüksek beceriyi hiç gösteremediler... Sonuçta ortaya 1-1’lik tatmin etmeyen kısır bir futbol çıktı.
Elbette her iki takımın da Avrupa’dan yorgun geliyor olması, zorunluluktan kaynaklanan rotasyonlar bu sonuçta etkili oldu. Ama ana mazaret asla bu olmamalı... Çünkü bu iki takım da daha çok hem Avrupa’da hem ligde arka arkaya maç oynayacaklar...
Tapusu alınmalı
Jeremain Lens’in eksikliği eğer Fenerbahçe’yi bu kadar etkiliyorsa sarı-lacivertli yönetim ne yapıp edip bu oyuncunun tapusunu alması gerekiyor. Dün çok net bir şekilde
Fatih Terim Arda Turan'ı milli takım kadrosuna dahil etmeyerek büyük bir riskin altına girdi ve çok ciddi bir sorumluluğu da üstlendi. Üzülerek söylemeliyim ki bu geri dönüşü olmayan bir yol gibi görünüyor... Kamuoyu Terim-Arda gerginliğinin çok küçük kısmını biliyor. Ve bu bilinen küçük kısım bile ortada ciddi bir disiplin sorunu olduğunu gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında tek seçici konumundaki Fatih Terim'in aldığı karar doğrudur.
Ne var ki Terim, bu kararla birlikte şimdi çok ciddi bir kamuoyu baskısı ile karşı karşıya kalacaktır. Barcelona'da olağanüstü bir performans ortaya koyan Arda'nın yokluğunda alınacak her kötü sonuç Terim'in üzerine ağır yük olarak binecektir. Aksi durum ise Terim'in elini güçlendirecektir... Baba-oğul arasında kapalı kapılar arkasında yapılacak küçük bir görüşmeyle halledilecek bu sorun şu anda çok bilinmeyenli bir matematik problemi haline geldi...
Bundan sonra ya bir üst akıl devreye girip problemi kökten çözecek ya da Fatih Terim görevde kaldığı süre içinde Arda'sız yolunda yürüyecek...Ve hatırlatmakta fayda var, Arda'nın dışında bir tek Hakan Balta'ya af çıktı...
Şanssızlıkla-beceriksizlik arasında kimilerine göre ince bir çizgi, kimilerine göre ise bir hayli fark vardır... Ben bir hayli fark olduğunu düşünenlerdenim. Volkan Şen’in kaçırdıklarının şanssızlıkla hiçbir alakası olamaz. Bu olsa olsa beceriksizliktir. Yeteneklerini bu kadar çok zorlayan ve gücünü hem kontrolsüz hem de boş yere harcayan son dönemlerde başka bir oyuncu hatırlamıyorum.
Benim gençliğimde izlediğim Rıdvan Dilmen bu takımda olsaydı, dünkü karşılaşmanın ilk yarısı 4-0 rahatlıkla biterdi. Volkan Şen’e, Rıdvan Dilmen’in eski videolarını seyretmesini öneririm. Bu kadar etkileyici dripling yapan oyuncu ligimizde neredeyse yok. Driplingler sonrasında pozisyonları bu kadar çok harcayan oyuncu konusunda da Volkan Şen birinci sırayı açık ara kimseye bırakmaz. Örnek verdiğim Rıdvan Dilmen’in en büyük özelliği kafasını kaldırarak oynamasıydı. Volkan ise topa bakarak oynuyor. Aradaki bu fark aslında birçok maçın sonucuna da etki edebilecek bir farktır...
Yazıma Volkan Şen ile başlamamın ana nedeni Şen’in takım arkadaşlarını bile çileden çıkarıcak noktaya gelen çalım sevdası sonrasında neredeyse üç puanın kaybedilecek olmasıdır. Yetenekleri Volkan’dan daha kısıtlı ama derli toplu
Dünyanın en önemli oyuncularını transfer edip ortaya olağanüstü bir kadro çıkarabilirsiniz. Ama eğer bu kadroyu takım haline getirmeyi beceremezseniz o zaman sıradan olursunuz ve sezonu başlamadan kapatırsınız...
Çok net bir gerçek Fenerbahçe şu an sıradan bir takım. Ve ne ilginçtir ki puan cetveline bakarsanız ligde kalma mücadelesi veren ekipler arasında yer alıyor. Daha üçüncü hafta sonunda lig sarı-lacivertliler için bitti dersek pek abartmış olmayız. Bundan sonrası ‘önümüzdeki maçlara bakacağız’ edebiyatından çok, yönetimin nerede hata yaptığını irdelemesi dönemidir. Dick Advocaat gerçekten önemli bir teknik adam. Onu tartışmak kariyerine hakaret olur. Ancak bu seviyedeki teknik adamların da yüksek çaplı saplantılı olma yapıları vardır. Hollandalı çalıştırıcının saplantısı ise 4-3-3... Bu sistem dünyanın en zor sistemidir. İyi uygularsanız çok can yakar, çok büyük başarılar elde edersiniz. Ama uygulamadaki beceri için uzun zamana, yoğun çalışmaya ve mutlak takım oyununa ihtiyaç vardır. Ne yazık ki bunların hiç birisi Fenerbahçe’de olmadığı için Kadıköy’de daha başlamadan iflas etmiştir.
Advocaat her şeye rağmen, hele dünkü ilk yarı yaşanmışlığı da varken, 4-3-3’te de ısrar