Geçtiğimiz hafta Malezya’nın ünlü iş insanı, okyanusu kum ile doldurarak Forest City efsanesini gerçekleştiren Daing Malek ve Türk ortağı Cihangir Orman, özel uçaklarıyla Ordu’ya yatırım yapmak için geldiler.
Karadenizli olan Orman, çeyrek asırdan fazla dostluğu olan Malezyalı ortağını doğduğu topraklarda gezdirirken bir hayli heyecanlıydı.
Ordu’da balık işleme tesislerinden, somon, levrek, çipura üretimine, çikolata fabrikasına, fındığa katma değer yaratacak projelerden, liman yapımı ve inşaata kadar pek çok projeyi hayata geçirmek için kolları
sıvayan Malezyalı grup, Vali Tuncay Sonel ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanı Belediye Başkanı Hilmi Güler’in yakın ilgisinden ve ev sahipliğinden çok mutlu oldu... Ankara’daki çelik fabrikasının da büyük stratejik öneme haiz bir yatırım olacağını söyleyen Malek Bey, tam bir Türkiye hayranı.
Uçağının bir kanadında Allah diğer kanadında Muhammed yazan Malek, Türkiye’nin çok önemli stratejik bir ülke olduğunu, ülkemizle her zaman
1-3 Temmuz tarihleri arasında Rize Belediyesi’nin Gastro Rize etkinlikleri için kentteydim. Gökmen Sözen’in titiz organizasyonu ile kısa zamanda pek çok güzel yeri gördük ve Rize mutfağının yemeklerini tattık. Laz, Osmanlı ve Gürcü mutfağının izleri yoğun şekilde hissediliyordu.
Ünlü balık restoranları sahipleri ile de bir araya gelip sektörün sorunlarını konuştuk. Sonunda da restoranlarımızda geleneklerimize uyarak Rize çayının ince belli cam bardakta ve kırmızı beyaz altlıkların kullanılarak servis edilmesinin kararını aldık.
Calipso Restoran’ın sahibi Ziya Kaçar, Bay Nihat’ın sahibi Volkan Bekit, Antalya İskele Restoran’ın sahibi Tahsin Fettahoğlu, Rize bölgesinden kullandıkları tereyağı ve mısır unu gibi malzemelerin çok büyük fark yarattığını söylediler.
Bölge ile anılmalı
Rize bölgesinde yakalanan tekir, mezgit, kalkan, hamsi gibi balıkların kendi bölge isimleri ile anılması gerekir. Orada yakalananlar Marmara ve Batı Karadeniz’e oranla daha lezzetli. Hamsi deyince biraz duralım. Fazla tuttuk, gübre yaptık. Hamsiyi
Çeyrek asırdır tanıdığım Gökmen Sözen, elinde fotoğraf makinesiyle günlerce koştururdu gastronomi etkinliklerinde. Müthiş azmi ve çalışkanlığı sadece sahibi olduğu derginin sınırlarında kalmadı. Engin tecrübesini şu sıralar ülke mutfağının dünyaca tanınmasına harcıyor ve fuarlar düzenliyor.
1-3 Temmuz tarihleri arasında Rize Belediyesi’nin davetlisi olarak Gökmen Sözen’in organize ettiği fuara katıldım.
Çay tadımı ve yapımının evrelerinin anlatıldığı ilk durak yerinde yeşil çay, oolong, beyaz ve siyah çayın yapılışı, servisi ve tadımı ile ilgili deneyim yaşadık.
Önemli antioksidan
Henüz kanıtlanmış tek antioksidanın yeşil çay olduğu söyleniyor. Birinci aşamada yeşil çaylar şok doldurma teknelerinin içine boşaltılıyor burada oksidasyon enzimleri inaktive ediliyor. Soğutma aşamasında ise yaprakların yüzeyindeki su kısmen de olsa buharlaştırılıyor.
Ramada Otel’deki Çaykur’un standında da tadım devam etti. Son zamanların gözde çayı matchanın üretimi çok ilgimizi çekti. Çay gurmesi Yasemin
İzmir gençlik yıllarımın anılarıyla dolu... Tren Garı, Konak Meydanı, Urla İskelesi, Karaburun... Harp Okulu yıllarımda kamp yaptığımız Menteş... Harbiye’den sonra üniversite sınavı için firar edip sınava girdiğim ve kazandığım Ege Üniversitesi’nin 2’inci Kordon’daki kampüsü...
Geçtiğimiz haftaki ziyaretimde marinadan tekne ile sahili dolaştım. Zaman tünelinde geçmişe yolculuk yaptım ve sonra ver elini İzmir’in en lezzetli mekanları.
Akın’ın Yeri
1998 yılında Genelkurmay Karargâhı’na seçerek işe aldığım Himmet Kuşcan, mutfakta o yıllarda bile harikalar yaratıyordu. Bir gün damak çatlatan kalamar dolması ve favasıyla doğma büyüme İzmirli olan Destek Kıtalar Komutanı E. Tuğg. Hüseyin Çetinkaya ile beni mest etmişti. Sonunda iyi bir ödül almıştı Himmet Şef.
Vatani görevi biter bitmez Özbek Köyü’nde babasının kurduğu Akın’ın Yeri Balık ve Deniz Ürünleri Lokantası’nı ağabeyi Mehmet ile işletmeye başladı. Sürekli yükselen bir grafik çizdi Himmet Şef. Yaz kış tıklım tıklım
Pandemi ile ilgili yasakların 1 Temmuz’dan itibaren kaldırılacağı haberi sektörü sevindirdi. Aşılamanın çok hızlı gitmesi moral dopingi oldu. Seyahatler arttı, uçak seferleri çoğaldı, doluluk oranı süper. Ben de önceden planladığım ziyaretimi gerçekleştirmek ve deniz havası almak için kısa süreliğine İzmir’e gittim. Bir süredir İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in körfez ile ilgili güzel çalışmalarını gazeteci-yazar Muzaffer Ayhan Kara’dan ve İzmirli dostlarımdan duyuyordum. Kirli atıkları akıtan 24 derenin yolu değiştirilmiş ve körfez yakın takibe alınmış. Sahilde olta balıkçıları granyöz, lidaki, çipura, kefal yakalıyorlar ve sandallarla kalamar avına çıkanlar boş dönmüyordu. Müsilajla boğuştuğumuz bugünlerde İzmir Körfezi bana moral oldu.
Marinanın dirilişi
En büyük sürprizi İzmir Marina’da yaşadım. Atıl duran bu marinayı Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’ndan kiralayan Büyükşehir Belediyesi bir taşla iki kuş vurmuş. Vakfa gelir kazandırarak
Bu köşedeki yazılarımın sürekli takipçisi olan, 40 yıllık İstanbul Balık Hali toptancısı Zeki Sözer, geçtiğimiz haftalarda müsilaj ile ilgili yazımı okuduktan sonra çok kızgın bir sesle feryat edercesine arayıp telefonda içini döktü. “Sadece insanlar, fabrikalar kirletmiyor denizi... Ekosistemi bozan denizin dibini tarayan 118 trol var Marmara’da ve bunlara göz yumuluyor” dedi. “Yakalansalar bile balıklarına el konmuyor bunlara ağır ve caydırıcı cezalar verilmeli!” diye özellikle vurguluyor Sözer. Zeki Bey’in feryadı bana Av ve Yaban Hayatı Koruma Vakfı eski Başkanı Süha Umar’ın ‘Büyük Beyaz Adam’ kitabındaki bir doğa savaşçısının anlarını anlatışını hatırlattı. Sonuna kadar mücadeleyi bırakmayan emekli Büyükelçi Süha Umar, görevini kötüye kullanan, doğayı katledenlere ses çıkarmayanların üzerine cesaretle gidip görevden el çektirmeye kadar uğraşmış. Ülkesini seven her vatandaş artık mücadele etmeli, denize sigara izmariti atan vatandaştan, trol avcılığına
Gastronomi ve eğlence dünyasının duayen ismi Metin Mörfi Menahem, 2 Haziran akşamı heyecanla beni aradı, sektörün nabzını tutmak istiyordu, verdiğim rakamdan mutlu oldu. Tabii ki insanlar aylardır gidemediği mekanları çok özledi, ilk günlerdeki aşırı yoğunluk normal. Masalardaki kişi sayısı ile kapanış saatinin 21.00 olması en büyük sıkıntı mekanlar için. Neyse ki artık bu işin aşı olmadan çözülemeyeceği anlaşıldı ve aşılama hız kazandı. Umarım ülkenin yüzde 70’i eylül sonuna kadar tamamlanır ve kasım ayı kabusu yaşanmaz. Mekanlar kapılarını açarken en büyük arzuları bir daha kapanmamak. Ticari işletmelerin kapanmasını hiçbir devlet yetkilisi de istemez çünkü onların da gelir kaynağı bu işletmeler.
Aramızdan ayrılanlar
Elbette restoranlara dönüş yapan müdavimleri görünce çok seviniyoruz, henüz kucaklaşamasak da yumruğumuzu sıkarak selamlaşıyoruz, büyük mutluluk duyuyoruz. Neredeyse insanların yüzlerini unuttuk. Acı olan taraf ise bazı müdavimlerin Kovid-19 nedeniyle aramızdan ayrılması. Yoklama
Yağmurlu havada hiçbir zaman yerdeki çamurla ilgilenmem, nasılsa bulutlar gidecek, güneş gelecek diye hayata hep pozitif bakarım. Sorun varsa mutlaka çözüm de vardır diye düşünürüm.
Ama bu sefer çok karamsarım!
Yıllar önce Ankara’da balıkçılık ile ilgili bir konferansta konuşma yaparken, ön sıralarda oturan Trilye eski Belediye Başkanı Ali Turan’ın yerinden fırlayıp “Süreyya Bey, 40 yıldır amatör balıkçılık yapıyorum, fabrika atıklarının denizlere verdiği tahribatı hiçbir canlı vermemiştir. Bırakın balıkları yosunlar bile kirliliğe yenildi, sahilimizi çöl yaptı” diyerek feryat edişini dün gibi hatırlıyor ve bugünlerde fazlasıyla hak veriyorum kendisine. Çünkü kirliliğin verdiği tahribat zamansız, usulsüz ve aşırı avlanmadan daha çok zarar veriyor denizlere...
Ekolojik yıkım
1729 yılında ilk kez Adriyatik denizinde görülen deniz salyası (müsilaj) uzun bir süredir Marmara Denizi’ni etkisi altına aldı. Müsilaj, pek çok bitki ve bazı organizmalar tarafından üretilen