FIFA Başkanlığı’na aday olan Ürdün Prensi Ali bin el-Hüseyin, yolsuzluklarla çalkalanan kurumun kasasında 1.7 milyar dolar olduğunu, başkan olursa şimdiye kadar yanlış yerlere harcanan bu parayı yeni sahaların inşası ile kadınlar ve çocukların futbola dahil olması için kullanacağını söyledi
Batı kültüründe hiç alışık olmadığımız türde ve çapta yolsuzluklarla boğuşan FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) yeni başkanını arıyor... ABD’de açılan yolsuzluk davası kapsamında, 17 yıl boyunca FIFA’nın başkanlığını yürüten Sepp Blatter, üst düzey yöneticileri, rüşvet alındığı ve kara para aklandığı gerekçesiyle 27 Mayıs’ta Zürih’te düzenlenen operasyonla gözaltına alınmıştı. Blatter ile birlikte UEFA Başkanı Michel Platini ve FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke’nin görevleri de askıya alınmıştı. Aslında şaibeler uzun süre önce başlamıştı... Bugün kurumun başkanlığına talip olan Ürdün Prensi Ali bin el-Hüseyin, yolsuzluğa isyan edip adaylığını açıklamıştı...
Elbette 26 Şubat 2016’da İsviçre’nin Zürih kentinde yapılacak seçimlerde rakipleri de olacak. Ancak FIFA Başkan Yardımcısı olarak görevini sürdüren Prens güçlü bir aday. Futboldan anlıyor, camia tarafından
AK Parti’nin yüzde 49.4’le iktidara taşınmasıyla aylardır havasından geçilmeyen dolar düşüşe geçti. “İşte tek partinin gücü” diyorduk ki yeni bir yükseliş dalgasıyla karşılaştık. Geçen hafta aldığım 10 telefondan 11’inde alo yerine “dolar ne olacak” diyordu arayan… Bir bilene sormak farz olunca ekonomist Özgür Altuğ’un kapısını çaldım. Altuğ, “Dolar saatli bomba” diyerek durumun önemini özetledi
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 92’nci yıldönümünü gururla kutladık. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla verdiği resepsiyon inanılmaz kalabalıktı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin “kış bahçesi” olarak adlandırılan bölümündeki resepsiyona, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, makam katının merdivenlerinden inerek geldi. Kapalı kışlık bahçede iki taraf boyunca uzanan ağaçlar vardı. Resepsiyonun yapıldığı kış bahçesindeki süslemelerde kırmızı beyaz renkler kullanılmıştı.
Külliye büyük ama...
Hep büyüklüğü ile ifade edilen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi resepsiyon gecesinde davetlilere dar geldi. İnanılmaz bir kalabalık ancak samimi, sıcak bir ortam vardı. Cumhurbaşkanı ve eşi salonu gezerek davetlilerle el sıkıştı, sohbet etti, hatıra fotoğrağları çekildi. 2 bin 500 civarında bir katılımcıdan bahsedildi ama bence sayı bunun da üstündeydi.
Cumhurbaşkanı hafta içinde ağır bir grip geçirmişti, buna rağmen First Lady Emine Hanım ile 22.30’a kadar resepsiyon alanından ayrılmadılar. Binlerce insanla konuştular, el sıkıştılar. Daha sonra İstanbul’a uçtular. Bir ara kısa sohbet etme imkanı bulduğum Emine Hanım’a, “Ankara, İstanbul ile aynı derece ama Ankara
Güneydoğulu kadınlardan bölgenin durumunu dinleyen Sare Davutoğlu, iki ateş arasında kalan insanların elinden tutmak için en yakın zamanda bölgeye gideceğini söyledi
Sonbaharla birlikte grip sezonu da açıldı. Bağışıklığı yükseltmek için serbest radikallerden örneğin kızartmalar, alkol, sigara ve hazır yiyeceklerden uzak durulması gerektiğini anlatan Dr. Haşmet Pamuk, “Vücut bunlarla uğraşmaktan griple savaşamaz” diyor.
Meteoroloji uzmanları son 10 yılın en soğuk kışını geçireceğimizi söylüyor. Soğuk ve bol yağışlı kışın günlük hayata tüm olumsuz etkilerinin yanında sağlığımıza her zamankinden daha fazla önem vermemizi gerektirdiği ortada… Peki ne yapmalı? Çoğumuz bu konuda artık bilinçlensek de Türkiye doğru bilinen yanlışlar ülkesi. Biri grip olduğunda, “Sıkı sıkı saralım, olmadı sıcak banyoya sokalım, bir terlesin kendine gelir” denmeyen ev yoktur sanırım. Tam da bu konu üzerine düşünürken Medica Tıp Merkezi’nin sahibi Radyoloji Uzmanı Dr. Murat Dinçer’den yeni getirdikleri bir MR cihazını görmek için davet aldım. MR cihazlarını klostrofobik bulduğumdan ve bu huyumu da tecrübeleriyle bildiği için Murat Dinçer görmemi istemiş. Cihaz, tüm omurga, kalça eklemi, dizler, ayak bileği eklemi, omuz, dirsek ve el bileği eklemlerinin radyasyon almadan incelenebildiği bir sistem.
Beni ilgilendiren boyutu ise klostrofobik hastalar için
Esas Grubu’nun sosyal sorumluluk projelerini yürüten Esas Sosyal, devlet üniversitesinden mezun gençlere iş deneyimi sağlayan programı başlattı
Türkiye’nin en önemli sorunu terör ve işsizlik. Aslında bu bir sarmal gibi, biri diğerinin sonucu. Konu ne zaman işsizlik olsa, geçmişte Bingöl’de görev yapan savcı bir arkadaşımın söylediklerini hatırlarım: “Baktım, 10 gün hiç olay olmuyor kentte. Ne oluyor, bu ne hal diye sordum, büyük bir inşaat başladı gençler orada çalışıyor, dediler.” Anekdot tek başına çok şey anlatıyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 28.3’e dayandı. Eğitim hayatı boyunca ailenin kıt kaynaklarıyla kendisine yatırım yapılan gençler işsiz. İşsiz gençlere, toplumun dezavantajlı kesimi kadınlara yönelik her çaba bu anlamda çok değerli. Bünyesinde Pegasus, Peyman, Ayakkabı Dünyası gibi markaların bulunduğu Esas Grubu’nun sahipleri Şevket Sabancı ve Ailesi, topluma yatırım çalışmaları için “Esas Sosyal” birimini kurmuşlar.
Dün bir araya geldiğimiz Esas Sosyal Kurucular Kurulu Başkanı Emine Sabancı Kamışlı’dan öğrendik ki bu oluşumun altındaki “İlk Fırsat” projesiyle üniversite mezunu gençlerin iş bulmasına
Görme engelliler için geliştirilen cep telefonu uygulaması hizmete girdi. Uygulama, vizyondaki filmlerde diyalogsuz sahneleri ayrıntılarıyla sesli betimliyor
Şehirlerimiz, otellerimiz, kurumlarımız engelli dostu olmaktan o kadar uzak ki... Herhalde bu nedenle olsa gerek görme engelli bir grup sinemaseverle film izleyinceye kadar sinema ve engellilik konusu üzerinde hiç düşünmemiştim.
Turkcell’in davetiyle dün sabah saat 10.30’da Zorlu Cinemaximum’da buluştuk. Akıllı telefonlarımıza bir aplikasyon indirdiler, telefonlarımıza kulaklıklarımızı takıp hep birlikte salona girdik.
Film başlamadan önce yanımda oturan görme engelli Ezgi ile sohbet ediyoruz. Konuşmasının bir yerinde, ‘Artık size sormayacağım, yanımızdaki anlatmaktan kurtuldu, biz de sorma stresinden’ deyince uygulamanın onlar açısından önemini kavradım. Görme engelli sinemaseverler film izlerken anlayamadıkları detaylar, hızlı aksiyon sahneleri, soyut kavramlar nedeniyle zorlandıkları noktalarda ister istemez yan koltukta oturana ‘şimdi ne oluyor’ diye soruyor. Bir filmi görerek anlamanın yoksunluğunu bir kenara bırakın soru hem soran hem de sorulan için stres kaynağı.
‘Radyo’ yolculuğu
Çünkü
Küresel ısınmanın kahve üretimini istikrarsızlaştırması Nescafe’nin yaratıcısı Nestle’yi harekete geçirdi. Şirket 2020 yılına kadar üreticilere milyonlarca fidan dağıtacak
İklim değişikliği keyiflerimizden iş yapma şekillerimize kadar her şeyi ama her şeyi etkiliyor. Bu etkiden nasibini alan ürünler arasında yer alan kahvenin tedariği de her geçen gün zorlaşıyor. Kahve markaları bir yandan artan kahve zincirleri ve teknoloji rekabeti ile bir yandan da doğanın zorlayan koşullarıyla karşı karşıya. Nescafe gibi kahve markaları iklim değişikliği nedeniyle üretimdeki sürekliliği sağlamak için önemli adımlar atıyor. Nescafe’nin doğuş öyküsü bu çabanın eskilere dayandığını gösteriyor. 30’lu yıllar, Amerika’da büyük ekonomik buhran yaşanıyor.
Kahve, petrolden sonra borsada traderların üzerinde spekülasyon yaptığı ikinci emtia haline gelmiş. 1929 krizinde kahve fiyatları Wall Street’te dibe vurunca Brezilya depolarındaki büyük miktarda kahve stoğu elde kalıyor. Brezilya hükümeti, yüklü miktardaki bu satılmamış kahve için çözüm arıyor. Bebek maması üretiminde kullanılmak üzere ilk süt tozunu bularak ticari yolculuğunu başlatan Nestle’ye başvurarak bir çözüm geliştirmesini istiyor.