Günümüzde Medici Ailesi, İtalya’nın ve hatta dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak kabul edilen Floransa’ya yaptıkları katkılarla anılır. Bir dönem yaptıkları unutulmuş, sanatın hamisi olarak tarihe geçmişlerdir. Floransa’da başlayan bu sanat hamiliği gelişerek İtalya’da Rönesans döneminin başlamasını sağlar
Floransa denince, hemen hemen herkesin aklına gelen ilk isim, kuşkusuz Medici Ailesi’dir. Medici Ailesi, XIV-XVII. yüzyıllar arasında İtalya’da yaşayan güçlü ve etkin bir ailedir. Bu ailede, üç papa (X. Leo, VII. Clement, XI. Leo), Floransa devlet yönetiminde görev alanlar ve Fransız kraliyet hanedanına mensup kişiler bulunmaktadır. Mütevazı bir tüccar ailesi olan Mediciler, bankacılıkla ilgilenmeye başladıktan sonra güç kazanırlar. Ünlü yazar Ezra Pound, bu yükselişin kaynağının “Usura / tefecilik” yani “Faizle borç vermek” olduğunu belirtir.
Giovanni di Bicci de’ Medici (1360-1429), bankacılık işine giren ilk Medici olup paranın getirdiği güçle Floransa devlet yönetiminde etkin roller üstlenmeye başlar. Yaşamı boyunca 1397 yılında kurduğu banka ile ilgilenip, dikkat çekmemeye özen gösterir. Ölüm döşeğinde evlatlarına, “İnsanların gözüne batmaktan kaçının!” diyerek nasihat eder. Ancak paranın getirdiği güç o kadar büyüktür ki, oğlu Cosimo de’ Medici (1389-1464) bir süre sonra neredeyse Floransa şehir devletinin asıl yöneticisi hâline gelir. Küçük bir şehir devleti de olsa iktidarın gücünün paranın gücünden daha önemli olduğunu anlayan Medici Ailesi mensupları bu yetkiyi ellerinde tutmak için her şeyi yaparlar. Bu arada Cosimo kilisenin himayesini de kazanır. 1460’lardan itibaren Medici Bankası, papaya topladığı papalık vergilerinden aldığı komisyondan çok daha fazla borç vermeye başlar. Sonunda her zaman olduğu gibi borçlu olan avantajlı duruma geçer ve banka büyük zarara uğrar.
Bu durum yalnız Medici Bankası için değil tüm Floransa bankaları için sıkıntı yaratmaktadır. 1420’li yıllarda yetmiş iki olan Floransa bankalarının sayısı, 1470 yılında iflaslar sonucu otuz üçe düşer. Bankaların batışının asıl nedeni azalan ticaret ve müsrif prenslere verilen geri dönüşü olmayan borçlardır.
Ailenin serüveni
Cosimo’dan sonra torunu Lorenzo de’ Medici (1449-1492) Floransa devlet yönetiminde etkili olur. Kısa süre sonra Lorenzo’nun oğlu Giovanni papa seçilir ve X. Leo (1513-1521) adını alır. Kutsal Roma Germen İmparatoru V. Karl’ın (Şarlken) Floransa Cumhuriyeti’ne son vermesi üzerine 1532 yılında Alessandro de’ Medici Floransa Dükü ilan edilir. Bu girişim de Medici Ailesi’ne mensup Papa VII. Clemens (1523-1534) başrol oynar. 1537 yılında Alessandro suikaste uğrayarak öldürülünce, yerine ailenin bir başka koluna mensup olan Cosimo de’ Medici Floransa Dükü ilan edilir. I. Cosimo olarak bilinen bu Medici, güçlü bir donanma kurarak Floransa’yı önemli bir devlet hâline getirir. Düklüğün sınırlarını genişleterek Siena Cumhuriyeti’ne son verir. 1569 yılında Papa V. Pius, I. Cosimo’yu Toskana Büyük Dükü ilan eder. Böylece Floransa Düklüğü sona ermiş olur. Medici Ailesi’nin hüküm sürdüğü Toskana Büyük Dükalığı 1739 yılına kadar devam eder. III. Cosimo de’ Medici’nin 1737 yılında erkek varis bırakmadan ölümü üzerine dükalık Habsburg-Lorraine Hanedanlığına geçer ve bir süreliğine Avusturya hâkimiyeti altına girer. Giovanni di Bicci de’ Medici ile başlayan Medici saltanatı böylelikle son bulur.
Medici Ailesi, pek çok insanın hoşlanmadığı bir ailedir. Servetini her ne kadar banka adı altında da olsa büyük oranda tefecilik yoluyla edinen aile, paranın getirdiği güçle katıldığı siyasette her türlü ahlaksızlığı yapan bir grup olarak değerlendirilir.
Ezra Pound, “Hiç kimse, taşları ne kadar güzel kesilmiş olursa olsun, yüzünü gizleyecek bir eve sahip olamaz!” demektedir.
Değişen imaj
Günümüzde Medici Ailesi, İtalya’nın ve hatta dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak kabul edilen Floransa’ya yaptıkları katkılarla anılır. Bir dönem her türlü ahlaksızlığı yaptıkları unutulmuş, sanatın hamisi olarak tarihe geçmiştir.
XV. yüzyılda “Arti” zanaatkârlar denilen esnaf birlikleri ya da loncaların kurulması Floransa’nın çehresinin değişmesinde önemli rol oynar. Bu loncalar “Arti Maggiori” denilen birincil sanatlar (soylu meslekler) ve “Arti Minori” denilen ikincil sanatlar (demircilik, ayakkabıcılık, duvar ustalığı gibi daha basit işler) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu tarihlerde Floransa 60 bin nüfusuyla Avrupa’nın en büyük, en zengin ve ekonomik açıdan en itibarlı şehridir.
Lorenzo de’ Medici büyük bir sanat hamisidir. Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Botticelli’ye eserler sipariş eder. Floransa’ya önemli besteciler ve şarkıcılar getirir. 1469-1492 yılları arasında Floransa altın çağını yaşar. Günümüz Floransalıları Lorenzo de’ Medici’yi “Lorenzo il Magnifico / Muhteşem Lorenzo” olarak anmaktadır. Floransa’dan başlayan bu sanat hamiliği kısa süre içinde gelişerek İtalya’da Rönesans döneminin başlamasını sağlar. Bu dönemin bir diğer Floransalısı Niccolò Machiavelli ise “Florentine Histories / Floransa Tarihi” isimli eseri ile şehrin tarihsel serüvenini anlatmaktadır.
Bizdeki durum
Ne yazık ki ülkemiz yüz yıllardır böylesi bir aileye sahip olamamıştır. Çünkü bizim coğrafyamızda devletler büyüktür ve yaşamın her alanında etkilidirler. Devletin yönetim erkini ele geçiren hiçbir hükümdar veya siyasetçi kendisiyle rekabet içinde olan hiçbir kişi veya aileye tahammül edemez. Floransa’nın yükselişinden kısa bir süre sonra Kanûnî Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) Makbul / Maktul İbrahim Paşa böylesi bir rekabet içine girdiği şüphesiyle bedelini hayatıyla öder. Bırakın şehri süsleme çabalarını hemen hiçbir vezirin veya üst yöneticinin günümüze erişen konutu dahi bulunmamaktadır. Sarayın izniyle yaptırdıkları dinî yapılar bile bazı kısıtlamalara tabidir. Halka açık ilk kütüphane binası, ancak Sultan IV. Mehmed döneminde (1648-1687), 1667 yılında Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından inşa ettirilebilir. Bir ülkenin, bir şehrin örnek ve öncü yapılara, zengin sanat eserlerine sahip olabilmesi için devletin bu alanlardaki etkinliğinin azaltılması, sanat ortamının özgürleşmesi ve ekonomik gücü olan kişi, kurum ve ailelerin bu etkinliklere sahip çıkması gerekir.
Mesleki sıkıntı
Son zamanlarda sık sık karşılaştığım bir diğer konu, kamunun mimari proje talebinin en önemli şartlarından biri olan mimarın telif hakkının peşinen bürokrasiye devridir. Çok yakın bir zamanda aynı anlayış özel sektörde de kendini göstermiş ve bazı özel sektör kuruluşları telif hakkının peşinen kurumlarına devrini talep eder olmuşlardır. Sanatçının kendini yeteri kadar özgür hissetmediği bir ortamda, onu ekonomik olarak sınırlandırmak, ortaya koyduğu eserlerde işverenin dilediği gibi tasarruf yapmasına imkân veren böylesi kısıtlayıcı tedbirler, acaba bizim sanat anlayışımıza nasıl bir katkı sağlayacaktır? İnanılması güç, ama ekonomik olarak çoktan öte bir zenginliğe ulaşmış aileye mensup genç bir hanımın evindeki tablonun, ressam tarafından boyanmamış bir bölümünü boyatmak istediğine şahit oldum. Önce ne istediğini anlamadım, daha sonra şaşkınlıkla tablonun orijinalliğine dokunmanın resmin değerini düşüreceğini söyledim. Resmin değerini düşüreceğini öğrenince pek hoşuna gitmese de resme dokunmamaya razı oldu.
Bir öneri
Bazı insanlar ve onların mensup olduğu aileler güç sahibi olup zenginleşebilir, ancak bu zenginlik birkaç kuşak sonra el değiştirir ve ailenin adı anılmaz olur. Buna karşın sanat hamisi olan kişiler ve aileler yüz yıllar sonra takdirle anılıp, muhteşem olarak değerlendirilebilirler. Kararı ekonomik güç sahibi olan kişi ve ailelerin takdirine sunmak isterim. Kısa bir süreliğine zengin olarak anılmak mı yoksa yüz yıllar boyunca ailenizin adının hatırlanmasını mı istersiniz?
İşte size bir örnek; Medici Ailesi’nin ihtirasları, entrikaları zaman içinde unutulmuş, sanat hamisi, geleceğe bıraktıklarıyla takdir edilen örnek bir aile olarak tarihte yerlerini almışlardır. Darısı bizim toplumuzun başına…
Tim Parks, (Çev. Cem Demirkan), Medici Ailesi, İstanbul, 2022.