Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

David Van Reybrouck, “Demokrasi Krizi” adlı kitabında “Her siyasi sistem, yeterlilik ve meşruiyet olmak üzere iki temel kriter arasında bir denge sağlamalıdır. Yeterlilik, bir hükûmetin ortaya çıkan sorunlara ne kadar hızlı başarılı çözümler bulabileceği ile ilgiliyken, meşruiyet, insanların çözüme ne ölçüde onay verdikleri ile ilgilidir” ifadelerine yer veriyor

“İngiltere halkı, özgür olduğu konusunda kendini kandırır. Aslında o, sadece parlamento üyelerinin seçiminde özgürdür, çünkü yeni üye seçilir seçilmez tekrar zincire vurulur ve hiçliğe sürüklenir.

Haberin Devamı

Jean-Jacques Rousseau, 1762

Birleşmiş Milletler Eski Genel Sekreteri Kofi Annan (1997-2006), 2013 yılında yayımlanan “Against Elections: The Case for Democracy / Seçimlere Karşı: Demokrasi Krizi” isimli kitaba ön söz yazar. Bu yazısında Aristoteles’ten bir alıntıya da yer verir: “Demokrasinin sürdürülebilirliği için orta sınıfın varlığı önemlidir. Zenginlik çok yoğun olduğunda, yönetim oligarşi karşısında savunmasız hâle gelir. Çok fazla yoksul olduğundaysa yönetim biçimi, popülizme ve düzensizliğe yol açabilir; hatta özel mülkiyetin kamulaştırıldığı durumlar dahi görülebilir. Orta sınıf, demokrasinin belkemiğidir ve bu sınıf her zaman hem fakir hem de zenginden çok daha fazla olmalıdır. Bu nedenle orta sınıfı tehdit, siyasi sistemin kendisine yönelik bir tehdittir.” (s. 11)

Demokrasilerde kriz tartışması

David Van Reybrouck

Belçikalı David Van Reybrouck, 2012 yılı yazında Pirene Dağları’nda uzun bir yürüyüşe çıkar. Bu gezisi sırasında sis nedeniyle mahsur kaldığı köydeki okulda Jean-Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” isimli kitabını okur. Kitapta seçimlerin kura ile yapılması konusundaki bölümden çok etkilenir ve gezi süresince bu konu üzerinde düşünür.

David Van Reybrouck, Şubat 2011’de Belçika’da vatandaşların yönetime katılımını artırmak için “G1000” adıyla geniş kapsamlı bir proje başlatır. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği dönemde yeryüzünde on iki tam gelişmiş demokrasi vardır. Kitabın yazıldığı tarihte ise (2013) var olan 195 ülkenin 117’sinde seçimli demokrasi bulunmaktadır.

Haberin Devamı

“Yine de bu coşku azalıyor. Dünya Değerler Anketi, son on yılda dünya çapında ‘parlamento ve seçimlerle uğraşmak zorunda olmayan’ güçlü bir lider çağrısında ciddi bir artış olduğunu; parlamentolara, hükûmetlere ve siyasi partilere duyulan güvenin de tarihi bir seviyeye düştüğünü gösteriyor. Görünüşe göre insanlar, demokrasi fikrini seviyor, ama onun gerçekliğini ya da en azından mevcut gerçeği sevmiyor.” (s 22)

Değerler anketi

David Van Reybrouck’un bu sonuca varmasında etkili olan bir araştırmaya göre: 1999-2000 yıllarında, bu konuyla ilgili olarak kendisine soru sorulanların yüzde 33.3’ü seçimleri veya parlamentoyu hesaba katması gerekmeyen güçlü bir liderin iyi fikir olduğunu belirtirken, 2005-2008 yıllarında bu sayının yüzde 38.1’e yükseldiği görülmüştür. Güven konusunda, 2005-2008 yılları arasında kendilerine soru sorulanların yüzde 52.5’ü hükûmetlerine, yüzde 60.3’ü parlamentolarına ve yüzde 72.8’i siyasi partilere neredeyse hiç inanmamaktadır.

Haberin Devamı

“İnanmış demokratlar bile belirsizlikten mustariptir ve bu paradoks, hiçbir yerde Avrupa’dakinden çarpıcı değildir. 2012 yılında Avrupa Birliği’nin resmi araştırma bürosu olan Eurobarometer, yaptığı çeşitli anketler ve araştırmalar sonrası Avrupalıların yüzde 33’ünün hâlâ Avrupa Birliği’ne inandığını, kendi parlamento ve hükûmetlerine olan inancın ise sırasıyla yüzde 28 ve yüzde 27 oranında kaldığını tespit eder.” Bizim biraz gecikerek farkına vardığımız bu gerçeğin acaba ülkemizdeki oranları nedir? Dünya çalkantılı bir dönem yaşamakta, hemen her şey kısa süre içinde yalan yanlış ortalığa dökülüyor. Etki alanını büyük bir hızla artıran sosyal medya, güven azalmasında çok büyük bir sorumluluk yüklenmiş durumda.

Yeterlilik ve meşruiyet

“Her siyasi sistem, yeterlilik ve meşruiyet olmak üzere iki temel kriter arasında bir denge sağlamalıdır. Yeterlilik, bir hükûmetin ortaya çıkan sorunlara ne kadar hızlı başarılı çözümler bulabileceği ile ilgiliyken, meşruiyet, insanların çözüme ne ölçüde onay verdikleri ile ilgilidir.” (s. 25)

Günümüzde sıkıntılar büyümekte, parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin büyük bir çoğunluğunda koalisyonlar yönetim gücüne sahip. Koalisyon, asgari müştereklerde uzlaşı sağlamış, hemen her konuyu aralarında tartışan bir birliktelik. Bir arada yaşama kültürü gerektiriyor. Ancak böylesi bir yönetim hızlı karar almakta sıkıntılar yaşıyor. Çünkü koalisyonu oluşturan her görüş, gelecek seçimlerde oyunu yükseltmek, koalisyon içindeki ağırlığını artırmak için ister istemez düşüncelerini belirtmek ve alınacak her kararda söz sahibi olmak istiyor. Bu tutum da hızlı ve etkili karar almanın önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Avrupa Birliği’ni oluşturan hemen her ülkede koalisyonlar egemen durumda. Ancak giderek koalisyonu oluşturan partiler arasındaki düşünce farklılıkları artıyor. Geçmişte daha kısa süreli görüşmeler, uzun süreli bir koalisyonun oluşmasına imkân veriyordu, şimdilerde ise bu süreç çok daha uzun bir zaman alıyor.

Parti içi koalisyonlar

Üzerinde yeterince konuşulmamasına karşın koalisyonlar yalnızca partiler arasında yapılmaz. Bazı partiler kuruluş dönemlerinde kendi içlerinde değişik görüşlere yer veren bir yapı içerirler. Örneğin Birinci Meclis büyük bir koalisyondur. Daha sonra bu koalisyon dağılır, ancak kuruluş aşamasında olan bir ülkenin öncelikleri ve güçlü bir liderin önderliği partinin iktidarı kaybetmesini önler. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği baskı, parti içindeki koalisyonun yetersizliğine rağmen istikrarın devamını sağlar. 1946 seçimleri öncesi parti içi koalisyon dağılır. Bu kez Demokrat Parti içinde yeni bir koalisyon oluşur ve ilk seçimlerde Demokrat Parti iktidar olur. Ancak kısa bir süre sonra bu parti içindeki koalisyon da dağılır, 1957 seçimlerinden sonra partide tek görüş hâkim olur. 1965 seçimlerinde Adalet Partisi içinde yeni bir koalisyon oluşur ve parti iktidar olur, ancak bu birliktelik kısa sürer ve 1969 sonrası bu parti de birlikte çalışma imkânından uzaklaşır. 1983 yılında kurulan Anavatan Partisi, o güne kadar bir parti içinde oluşan en büyük koalisyondur. Turgut Özal’ın da belirttiği gibi dört eğilimi yansıtmaktadır. Ancak iktidar olmanın cazibesi Anavatan Partisi’ni sıkıntıya sokar, 1987 seçimlerinde bir dönem var olan parti içi koalisyon dağılır ve sonrasında ANAP tek başına iktidar olma şansını kaybeder.

Koalisyon

Parti içi koalisyonların dağıldığı dönemlerde ülkemiz zaman zaman koalisyonlarla yönetildi. Yönetildi mi, yoksa yönetilmeye mi çalışıldı, karar vermek oldukça zor. 1969-1980 ile 1991-2002 yılları arasındaki koalisyonlar döneminin ülkemize fayda sağlamadığını hep birlikte yaşadık. 1969-1980 arası altı başbakan, on üç hükûmet, 1991-2002 arası altı başbakan ve sekiz hükûmet. 1969-1980 arasında süren karmaşa dönemi, ülkemizin büyük bir kaos yaşamasına ve bu kaosun askerî darbe ile sonuçlanmasına yol açtı. Sanırım bizim ülkemizdeki çoğu siyasi neler olup bittiğinin farkında değil. Avrupa’nın ve dünyanın nasıl bir değişim geçirdiğini ve ister istemez bizim de bu değişimden etkilendiğimizi anlamakta zorlanıyoruz. İnsanlarımızın büyük bir bölümü, bir iktidar değişikliğinin ülkemizi güllük gülistanlık hâle getireceğine inanıyor. İnandığı bu düşüncenin ne kadar gerçek bir çözüm olduğu konusunda hiçbir fikri yok. Yeter ki bazı şeyler değişsin. Ancak değişimi gerçekleştirmek isteyen insanların gelecek perspektifi nedir, bilinmiyor. Bu soruya net bir cevap verecek kişi de yok gibi.

Demokrasilerde kriz tartışması

Trump ve Zelenskiy

Eski İstanbullular bilir, bu şehirde bir deyim vardır; “Kayıkçı kavgası.” Geçen günlerde Başkan Donald Trump ile Zelenskiy arasında geçen bir görüşmenin televizyonlara yansıyan görüntülerini izledim. Tüm dünyada bazı şeylerin geri dönülmez şekilde değiştiğini fark ettim. İki devlet yöneticisi arasında geçmişte de benzer konuşmalar olmuştu. Ancak bu tür konuşmalar kapalı kapılar ardında, diplomatik teamüller gözetilerek, ulusları rencide etmeyecek şekilde yapılırdı. Her şeyin ayan beyan ortaya döküldüğü günümüzde, bu tür konuşmalar yalnızca muhatap olanları değil, o liderin temsil ettiği toplumları da büyük oranda hayal kırıklığına uğratmaktadır. Hiç kimsenin kendi ulusuna hoş görünmek için bir başka toplumu hâkir görmesi kabul edilemez. Ancak anlaşılan, paranın getirdiği güç bazı insanları şaşırtabiliyor.

Demokrasilerde kriz tartışması

Bundan böyle

Geçmişe nazaran çok farklı bir dünya oluştu ve oluşmaya devam ediyor. Bu dünya içinde yer almak için düşünce ve eylemlerimizi gözden geçirip, kendi içimizde birlik sağlamalıyız. İçinde yaşadığımız coğrafyada buna şiddetle ihtiyacımız var. Elbette herkesin farklı düşünmesi bir zenginliktir. Ama görünen o ki her şeyden önce karşılıklı uzlaşı sağlamaya mecburuz. Sonsuza kadar düşüncelerimizde ısrar etmenin veya herkesin dünyayı bizim gördüğümüz şekilde görmesini ve değerlendirmesini istememizin bir anlamı olmadığı gibi, bu gibi konularda ısrar etmenin giderek toplumun bölünmesine yol açtığını görmemiz gerekiyor.

David Van Reybrouck, (Çev.Yusuf Sami Kamadan), Demokrasi Krizi, İstanbul, 2022.