10 Ekim günü “Dünya Ruh Sağlığı Günü” idi. Uzmanlar küresel bir kriz olarak depresyonun eşiğinde olduğumuzu açıkladı. Şu anda dünyada 450 milyon insanın depresyonda olduğunu ve bunların sadece yüzde 10’nu yardım istediğini bilmek, aklıma yakında insanlığın çıldıracağı düşüncesini getirdi. “Küresel bir kriz olarak depresyonun sonucu hep birlikte delireceğiz işte” diyerek içinde bulunduğumuz tehlikeyi hafife almak istedim sanki. Birden Voltaire’in “Delilik nedir? Hatalı algılayıp, onlardan doğru sonuçlar çıkarmaktır” tespitini hatırladım. Ne kadar da haklıydı Voltaire! Pek çok zorluğun altında hayatı ve olayları hatalı algılayışımız yatıyordu. Olayları çözdüğümüzü sandığınız anda ortaya çıkan gelişmeler genelde bizi şaşırtmıyor muydu? Hiç aklımıza gelmeyen, hesap edemediğimiz olasılıklarla karşı karşıya kalmıyor muyduk? Yıllar sonra aslında hiç bir şeyin görünenden ibaret olmadığını görünenin ve algıladığımızın ardında pek çok şey olduğunu fark etmiyor muyduk?
Çoğu zaman gördüklerimiz sadece aklımızın bize bir oyunudur. Albert Einstein da söylediği gibi, “Gerçek çok uzun süren bir yanılsamadan başka bir şey değildir”. Bizler de o anda bize öyle gelen şimdiki gerçeklerden, yanılsamalarımızdan doğru sonuçlar çıkarmak için uğraşır dururuz. Bugün bilimin dahi doğru diye önümüze koyduğu pek çok şey sonrasında ya yetersiz bulunmaktadır ya da hatalı. İçinde yaşadığımız küçük hayata, daha da genişletirsek ülke gerçeklerine hatta dünyamıza ve evrene bakacak olursak bildiğimiz, kesinliğinden emin olduğumuz çok az şey olduğunu görürüz. İnsanoğlu bu bilinmezliğin içinde kesinlik arayışı ile kıvranmaktadır. Bu kesinlik arayışı ve yaşanacaklar üzerinde hakimiyet kurma isteğimiz de çoğu zaman bizim olan biteni eksik ya da hatalı algılamamıza neden olur. Voltair’in de dediği gibi, “Şüphe çok rahatsız edici bir durumdur, emin olmak ise saçma bir durum”.
Asla emin olamadığımız ve şüphelerle dolu bir hayatı daha katlanılabilir yaşamanın yolu da basit düşünmekten geçer. Basitliğe geri dönüş artık günümüzde her alanda karşımıza çıkan önemli bir çözüm yöntemidir. İnsanoğlunun emin olunamayacak konular üzerinde kesinlik arayışı içinde olmasından kaynaklanan yaşadığı kaosun çözümü basit düşünmektir. Kendi kendimize yarattığımız, karmaşa içinde yaşadığımız problemleri sadeleştirerek çözebiliriz.
Çocuklar basit düşünebilme konusunun ustalarıdır. Neden-sonuç ilişkilerini kolayca kurarlar ve sonuca hızlıca ulaşırlar. Bu nedenle de mutsuzlukları kısa, mutlu oldukları zamanlar daha uzundur. Büyüdükçe basit düşünmekten uzaklaşırız. Kendimizi daha fazla seçenekli ve karmaşık düşünmeye zorlar, sonra da bu durumun içinden çıkmaya çalışırız. Basit düşünebilmek sadece tek bir şeyi düşünmek, olasılıklar üretmemek anlamına gelmemektedir.
Basit düşünmek düşünceyi kişiselleştirmeden ve nereye gideceğinden korkmadan serbest bırakmaktan ibarettir. Çözümün kendiliğinden gelmesine vesile olur. Basit düşünebilmenin öncülerinden biri olan Albert Einstein problemlere bir çocuk gibi bakmanın önemini anlatır ve görelilik kavramını nasıl bulduğu sorulduğunda “önümde duruyordu sadece gördüm” diyebilmiştir. Einstein’ın dediği gibi “Tanrı her zaman en kolay yolu seçer” ve basit düşünmek en kolay yoldur.