Sık sık kendi kendime, “Öylesine bir dünden sonra böylesine bir gün” dediğim oluyor.
Sanırım sizin de aynı duyguyu hissettiğiniz ve başka şekillerde dile getirdiğiniz oluyordur.
Hayat o kadar da adil değil; bunu hep kanıtlıyor.
Ara ara kendime Tanrı’nın da unuttuğu şeyler vardır elbette diyorum ama sonra öyle olmadığını görüyorum.
***
Hayat her ne kadar seçimlerimiz sonuçlarına göre şekillense de bazen öyle şeyler oluyor ki, Tanrı’nın elimi tuttuğunu hissediyorum.
Ve bunu her hissettiğimde ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha kendime hatırlatıyorum.
Aslına bakarsanız belki Tanrı elimi hiç bırakmıyordur da ben bunca keşmekeşin içinde, akıntıya kapıldığım ve iç sesimi dinlemeyi ihmal ettiğim, büyük resmi gözden kaçırdığım, filmin sonunu henüz yaşamadığım için Tanrı’nın elimi tutuğunu fark etmiyorumdur. Galiba öyle...
Artık başıma gelen aksiliklere bakış açım; çok fazla zararı yoksa en azından bir faydası vardır şeklinde.
O fayda genelde bana bir şeyler öğretmek ve göstermek için olarak karşıma çıkıyor .
Hayatın içinde daima iki seçeneğim var: Ya olanı kabullenip sevmeli ya da değiştirmeliyim.
Değiştirmekten kastım, başkalarını değiştirmeye çalışarak sonuçların değişmesini beklemek değil.
Bir şeylerin değişmesini istiyorsam kendim değişmeliyim.
Ancak o zaman dolaylı olarak başkaları ve sonuçlar değişebilir.
Yine de olmuyorsa demek ki öyle olması gerektiği içindir.
Olanda bir hayır vardır. Belki Tanrı benim elimi tuttuğu için böyledir de haberim yoktur. Bunu çoğunlukla üzerinden zaman geçtikten sonra anlayabiliyorum.
Hayat hiç de adil değil
Hayatın adil olmadığının kafama dank ettiği yıl, 2009’du. The Economist, minik bir cep kitabı yayımlamıştı. ‘Pocket World in Figures’ adlı bu kitabı ara ara yeniden okuyorum. Kitapta, farklı ülkelere ilişkin olarak, kimin ne kadar kahve içtiğinden yemek yediğine birçok istatiksel sonuç vardı. Bazı maddeler de hayatın adil olmadığını kanıtlar gibiydi.
***
Afganistan’daki erkekler 43 yaşına kadar yaşamayı umut ediyorlardı. En çok çocuk ölümü, Afganistan’daydı. Japon kadınları 86 yıl yaşamayı umarken Zimbabwe’de durum sadece bunun yarısı kadar, 43 yıldı.
Dünyanın büyük bölümü, bu sonuçları umursamıyordu bile.
Bazı açılardan Türkiye, dünyadaki birçok ülkenin imrendiği bir ülkeydi.
Oysa, biz hâlâ depremden korunamayan, gerekli sağlık hizmetlerini gerekli yerlere ulaştıramayan, ekonomik güvencenin sağlanamadığı, trafik yüzünden birbirini vuran, kadınlara nasıl davranılmasını bilmeyen, kişisel sınırlardan bihaber - özgürlük kavramının oturmadığı, gazetecilerin mahkûm edildiği ve bunlar gibi yüzlerce kötü şeylerin ne yazık ki hâlâ yaşandığı bir ülke değil miydik?
Ama bize imreniyorlarmış!
“Hadi canım siz de” diyordum. İsyankârdım...
***
Sonra anladım ki, tüm bunlar kolektif bilincin bir sonucu: Ülke olarak seçimlerimizin sonucu tüm bunları yaşıyoruz ve ben de bunun bir parçasıyım.
Bu devirde ve bu ülkede doğduğuma göre, bu yaşananlardan almam gereken bir ders var.
En sonunda da ya tutumlarımı ya da bakış açımı değiştirmeliyim, noktasına geliyorum. Duruma göre bir karar veriyorum.
Önce kendimden başlamak kaydıyla değişmeye, bir şeyleri değiştirmeye devam ediyorum.
***
‘Pocket World in Figures’ adlı kitapçığı her yıl almaya devam ediyorum. Üzerine notlar aldığımı, neler hissettiğimi, nelere şaşırdığımı, yorumlarımı yazdığım içinde geçmiş yıllardaki bakış açılarımı görebiliyorum.
Çok net görüyorum ki, aslında Tanrı elimi, elimizi hiç bırakmıyor.