Hayatımız gittikçe enteresan ve tuhaf bir hal alıyor ve ben şaşkınlıkla seyrediyorum. Bir dünya vatandaşı olarak, yerel kanallarımızdaki haberleri izleseniz, ‘Sokakta yürünemez, can güvenliği yok, şehri eşkıyalar basmış’ der, ülkemize adım atmazsınız. Deprem sonrası sosyal medya paylaşımlarına baksanız, ‘depremin tektonik kaynaklı değil de zina kaynaklı olduğunu sandıklarını görür’ Türklerin kör cahil ve bağnaz olduğuna kanaat getirirsiniz. Alaçatı’yla ilgili yazılan köşe yazılarını okusanız, ‘Alaçatı’yı kovboy filmlerindeki Teksas havasında bir yer zannetmeniz’ olası ya da ‘İtalyan mafyasının hüküm sürdüğü, onların eğlence tarzına göre dizayn edilmiş bir tatil kasabası.’ Evet ama, bunlardan da ibaret değil yaşadıklarımız.
Tüm canlı varlıklar hayat veren pozitif enerji kaynaklarına yönelme ve yaşamı tüketen negatif enerjiden kaçma eğilimine sahip. Bu olguya da ‘Helyotropik’ deniyor. Böylesi bir gerçek avuçlarımızın içinde duruyorken yaşamı tüketen negatif enerjiler için neden aynı kafa ile çözüm üretmeye çalışıyorlar, tüm bunları neden yaşamı tüketen negatif enerjili bir üslupla dile getiriyor, sonra da iyi şeyler olmasını nasıl bekliyorlar, akıl sır erdiremiyorum!
Yargılama!
‘Negatif’ bir zihinle ‘pozitif’ bir hayat yaşayamazsın. Güzel şeyler olsun, bir şeyler daha olumluya gitsin istiyorsak, öncelikle negatife odaklanmaktan, eleştirmekten, yargılamaktan vazgeçmeliyiz. Pozitife odaklanmalı, yapıcı olmaya çalışmalı, şekillendirici geri bildirim vermeli, mevcut güzellikleri ve potansiyeli görmeli, daha iyisi için ne mümkünse elimizden geldiğince ona katkı koymaya çalışmalıyız. Ve değişime direnç göstermemeliyiz.
Şahsen ben yüzümü güldüren, beni pozitifte tutacak şeylere odaklanmış durumdayım. Bunun da iki sebebi var. Birincisi negatifte kalıp şiddetle negatife yüklenip gücünü artırmak istemiyorum. Nefret ettikçe, lanet ettikçe, kınadıkça, yargıladıkça kendi kızgınlığım gibi tüm negatiflikleri de büyütüyorum. Ve bunları yapınca herhangi bir konunun iyiye gittiğini de bugüne kadar görmedim.
İkincisi ise ruhumun iyi hissetmeye ihtiyacı var; ayakta kalabilmek için pozitif psikolojinin nimetlerinden yararlanmayı seçiyorum. Bu gibi zamanlarda kendi merkezimizde ve dengede kalmak, çevremiz, ailemiz ve çocuklarımız için son derece önemli. Hep mutlu olalım, neşeli olalım, boş verelim, yaşananları yok sayalım demiyorum.
Dönüşmek kaçınılmaz
Tüm bunlar olurken kendi bireysel yaşam gündemimizi tutabilelim, önceliklerimizi yaşayabilelim, duygularımızı anlayıp kendi merkezimizde dengede kalabilmeye odaklanalım diyorum. Ancak böyle olduğunda, birlikte daha olumlu adımlar atabiliriz.
Dönüşmek kaçınılmaz. Eskiden buralar dutluktu deyip, dut toplamaya devam etmeyi istemek ve geçmişe takılı kalmak neye yarar. Bir el at, dönüşümün kaçınılmazlığı kabullen ve daha pozitife doğru nasıl evrilir, ona öncülük et. Tüm bu yaşananlar, milletçe tekamülünüzün bir parçası diye düşünüyorum. Ve bireysel olarak ruhumuz için yapacaklarımızın yanı sıra da birlik olmalı, bir olmalıyız. “Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz” diye boşuna dememiş atalarımız. İsmet Özel’in söylediği gibi, “İnsanın kafası niyetleri doğrultusunda işler.” Bu nedenle ben yaşanan her şeyi, herkesi sevgiyle kucaklamayı seçiyorum.