Zorlu günler geride kalıyor, bahar geliyor artık. Şimdi mutlu olma zamanı.
Zor bir kışı geride bıraktık; yağmur, çamur, kar, terör, kalkışma, kadın cinayetleri, ‘evet mi? hayır mı?’ kavgası, ekonomik durgunluk, sınavlara hazırlık derken kasvetli bir kış geçirdik.
Mutsuzluğumuzu Türkiye’nin gündemine ya da hayat şartlarına, üzerimizdeki gerginliğin sebebini bazen dolunaya yükledik.
Artık güneş güzel yüzünü ara ara da olsa göstermeye başladı. Bunalımda olduğunu düşünen, mutsuzluk hastalığına yakalanan pekçoklarınıza iyi gelecek bu güneş.
Kalp ritimleriniz hızını artırmaya başlayacak, yerinizde duramayacaksınız, hayallere dalma mevsimidir bahar.
Kendinizi sebepsiz mutlu ve enerjik hissedeceksiniz. Ne yapsanız karşı koyamadığınız yeme isteğiniz yerini iştah kaybına bırakacak.
Biraz da siz gayret ederseniz kilolarınıza veda edeceksiniz.
Nasıl ortaya çıktığını anlayamadığınız dalgalı bir ruh haline bürüneceksiniz. Her şeyi yapmak, başarmak için gereken enerji birden beninizi sarmaya başlayacak. Kendinize olan güveniniz artacak.
***
Bir ihtimal “her bahar aşık olanlar” kervanına kapılıp aşık olacaksınız.
Sakın bunların kendi başınızın altından çıktığını, mucizeler yaratmaya başladığınızı sanmayın.
Tüm bu yaşadıklarınızı ya da yaşayacaklarınızı, baharla gelen hormonal değişimlere borçlusunuz.
Bilimsel olarak aşkın mevsimi ya da mutlu olma mevsimi diye bir şey yok elbette. Ama bilim, baharın aşka yataklık ettiğini, insanı mutlu ettiğini ve cesaretlendirdiğini de kabul ediyor.
Güneş ışığının artması, günlerin uzaması, doğanın canlanması insanların hatta tüm canlıların üzerinde etkili oluyor.
***
Kısaca mevsimsel değişimler aynı zamanda duygusal değişimlere de neden oluyor.
Hormonal değişimler nedeniyle bahar ve yaz aylarında duyguları yoğun hissediyor, çok daha kolay mutlu ve aşık oluyoruz.
Aslında her şey, aşkın limbik sistemin bütünlüğünün bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Limbik sistemimiz olumlu ve olumsuz duygusal hafızayı depoluyor, uyku ve iştah döngülerini kontrol ettiriyor, kokuları doğrudan işliyor.
Bu sistem doğru çalıştığı zaman iyimser olup ve rahat ilişki kuruyoruz. Neşeli, çekici ve tutkulu olabiliyoruz.
Kadınlardaki limbik lob erkeklerden daha büyük, bu da biz kadınları ilişkilerde daha istikrarlı ve tutarlı yapıyor. Erkeklerde aynısını bekliyoruz ama ne yapalım, onların limbik lobu bizimkilerden küçük, o nedenle böyleler. Dolayısıyla istikrarlı ve tutarlı olamıyorlar.
***
“Geldi bahar ayları artık gevşer gönül yayları” derler ya hani, işte şimdi tam da o noktadayız.
Güzelleşen hava ile birlikte hormonlarımız işbaşında. Merak etmeyin çok yakında hepimiz daha iyi olacağız, hormonlarımız sağolsun.
Üstün erkeğin yolu
Geçen haftaki yazımdan sonra hem kadınlardan hem erkeklerden pek çok mail aldım. İnsanlığın değişmez gündemidir zaten ‘kadın’, ‘erkek’ ve ‘kadın ile erkek’!
Dişil enerjiden bahsetmişken şimdi de sıranın eril enerjiye geldiğini düşünüyorum ve David Deida’nın “Üstün Erkeğin Yolu” kitabını sizlerle önermek istiyorum.
Diğer yarımızı, dişiliği tamamlayan eril enerjiyi harika anlatan bir kitap bu. Sadece erkeklere yönelik yazılmış bir kitap diye de düşünmeyin.
Kadınların da içlerindeki erili tanıyabilmeleri için kesinlikle okumaları gerekiyor. Özellikle de ikili ilişkiler içinde “adam gibi adam”, “kadın gibi kadın” olmanın ne olduğunu çok güzel anlatıyor.
Erkerler okusun ki içlerinde yatan harika erkeği ortaya çıkarabilsinler. Kadınlar okusun ki üstün erkek nasıl olurmuş öğrensinler.
(David Deida - Üstün Erkeğin Yolu / Ganj Yayınları)
Sınav mağduları
Bugün yine çarpık eğitim sistemimize dair bir sınav yapılacak.
Kalbim tüm sınav mağduru öğrencilerimiz ve aileleriyle...
Elinizden geleni yapın ama kendinizi kurban etmeyin lütfen bu eğitim sistemine. Zaman, öylede böylede geçiyor ve hayat bitiyor.
Kazılan başarılar, alının diplomalar bir şeylere vesile olsa da aksi de gayet mümkün.
Bakın mutlu ve başarılı inşalara; merakları, yaşamları boyunca örenmeye olan açlıkları, üretkenlikleri ve insana verdikleri değer ile o noktalara gelmiş olduklarını göreceksiniz.
Geçmiş olsun hepinize. Kaç sınav kazandığınızın bir önemi yok aslında. Hayat imtihanla yaşanmıyor.