Bir tarafta, dünya atletizm tarihini değiştiren ve 5 Ağustos 2017 akşamı son yarışıyla kariyerine son vereceğini daha önce açıklayan bir rekortmen Usain Bolt... Diğer tarafta, kariyeri ona kaybetmekle geçmiş, ondan 5 yaş daha yaşlı Justin Gatlin... 9.72 koşarak dünya rekorunu kırdığı 31 Mayıs 2008’den beri dünyanın en hızlı atleti olan Jamaikalı Usain Bolt, arka arkaya hegemonya kurduğu üç olimpiyat oyunuyla birlikte tarihin en iyisi olmayı da başarmıştı. Ama kariyerinin son bireysel yarışında ABD’li Justin Gatlin’e geçildi ve emekliliği öncesi beklenmeyen büyük bir yenilgi tattı. Uzun süredir unuttuğu bu duygu, yani ‘kaybetmek’ onu bulduğunda ise Bolt bambaşka bir manzarayla karşılaştı.
Kazandığına inanamadan yere atlayan Gatlin, o an kendisini tebrik etmeye gelen Jamaikalı rakibinin önünde eğildi ve saygı duruşunda bulundu. Bolt, o günün en iyisi olan rakibini kutlamaya giderken bir kez daha tarihin en iyisi olduğu gerçeğiyle baş başa kalmıştı.
Gatlin’le yaşadığı o andan sonra tribünler de saygı duruşuna katıldı, ‘Bolt, Bolt, Bolt’ tezahüratı yaptılar. Tam efsane bitti derken kazanan Gatlin, bu manzaraya imza atarak, herkese şu mesajı verdi: “Efsaneler ölmez!” Müthiş bir geceydi, unutulmayacak bir yarış ve ders çıkarılacak bir manzaraydı.
Benzer manzaralar özellikle spor tarihinde daha önceleri de yaşanmıştı elbette. Hatta siyaset tarihinde de, ender de olsa karşılaşmıştık bu manzarayla... 2008 ABD başkanlık seçimleri sonrası, Cumhuriyetçilerin adayı John McCain, “Bu sizin değil, benim yenilgim. Amerikalı siyahlar, bu tarihi olayla gurur duymalı. Barack Obama’ya destek olacağım. Şimdiye kadar rakibimdi, artık benim de başkanım” demişti.
Bu iki unutulmaz anekdotu neden şimdi köşeme taşıdığıma gelecek olursam... Biliyorsunuz, İzmir Ticaret Odası seçimlerinde neredeyse genel seçimleri andıran bir atmosfer yaşadık. Seçimlere saatler kala da 26 yıldır başkanlık görevini yürüten ve yeni dönemde de başkan adayı olması beklenen Ekrem Demirtaş, adaylıktan çekildi ve diğer başkan adayı, eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener seçimi kazandı.
Kalite ve asaleti koruyabilmek
Hal böyle olunca, insanın ister istemez aklına ‘kazanmayı ve kaybetmeyi bilmek’ konusu geliyor. İlk örnek; kazanırken de rakibe, yaptığımız işe ve kendimize gereken saygı ve nezaketi gösterirsek, kaybettiğimizde de aslında hiçbir şey kaybetmediğimizin çok anlamlı bir ispatı niteliğinde ‘kazanmayı bilmek’e bir örnekti. İkinci örnek ise kaybedenlerin, bu sonuçla yaşamayı becerebildiğinin nadir ispatı olarak ‘kaybetmeyi bilmek’e bir örnekti. Alın bu iki örneği, hayatın her alanına uygulayın. Her tür rekabet, ilişki ne kadar yaşanılası olur, öyle değil mi?
Velhasıl, bence İzmir yine farkını ortaya koydu ve efsanevi başkan Ekrem Demirtaş’ı uğurlarken yeni bir efsanevi başkan olacak Mahmut Özgener’i kazandı. Ve bence her iki başkan da kazanmayı bilen başkanlar.
Kaybetmeyi bilmek, kazanmayı bilmek kadar önemlidir! Paulo Coelho, “Onurlu insan, kaybetmeyi bilir... Çünkü, kimsenin hep galip gelemeyeceğini; ...Ve başarısızlıklardan başarıları nasıl ayıracağını bilir...” der. Lao Tzu’nun dediği gibi de “Kalite bir erdemdir! O kendini; mekândaki yaşantıda, düşüncedeki derinlikte, sevgideki cömertlikte, ifadelerdeki gerçeklikte, idaredeki düzende, eylemdeki etkide, doğru zamandaki doğru harekette gösterir.” Rekabetin ruhunda da asalet ve kalite yatar. O an mağlup olmayı kabul etmekle daimi mağlubiyeti kabul etmek farklı şeylerdir. İşte bunları bilen birey, kurum ve devletler fark yaratırlar. Hayat, kaliteni ve asaletini koruyarak düşe kalka dik durmayı öğrenmek değil midir zaten?
Değişim de, ölüm gibi zamanı gelince gelir. Ve ölüm gibi bizi bir boyuttan diğerine götürür. Özgener’in dediği gibi “Değişim zamanı gelmiştir” artık. Gözlerimiz, geçmişin yerine geleceğin üzerinde olmalıdır. Zaman artık Mahmut Özgener zamanıdır.